No Man’s Sky – Orada Birileri Var mı?

Uzun süredir, oyun camiasını büyük beklentilere sokan No Man’s Sky nihayet geldi. Geldi ama nasıl geldi?

Hızlı bir giriş yapayım, zira bu oldukça geç bir yazı ve artık oyunu bekleyenlerin çoğu iyi kötü bir fikir sahibi olmuş durumda. Bu kadar çılgınca beklemeyenler için bir ön bilgi vermek gerekirse; göreceğiniz her yüz yorumun minimum doksan tanesi olumsuz olacaktır. Olumsuz yorumlar, tamamen olmasa da büyük oranda haklıdır. Buna rağmen oyunda cazip olan bazı şeyler mevcut. Önce oyunun ne olduğundan bahsederek başlayalım:

No Man’s Sky Nedir?

Tür olarak aksiyon, macera ve hayatta kalma olarak geçen oyun, open world, yani açık dünya konseptine sahip. Bazı özelliklerini modifiye edebildiğiniz bir uzay geminiz var ve bu gemiyle oldukça geniş olan bir evrende istediğiniz yere gidebiliyorsunuz. Oyunun bu kadar çılgınca bekleniyor olmasının sebebi ise bu “geniş evren” temasının hakikaten çok geniş olmasıdır.

Görünen tüm ışık noktacıkları yıldız ve etraflarında birden çok gezegen var. Bunun milyon katı kadarı da bu görsele sığmamış durumda!

Görünen tüm ışık noktacıkları yıldız ve etraflarında birden çok gezegen var. Bunun milyon katı kadarı da bu görsele sığmamış durumda!

Oyunun sistemi, bir çeşit prosedürel yaratım algoritması kullanıyor. Bunun sonucunda oyunda on sekiz kentilyon gezegen oluyor. “O kaç tane oluyor?” derseniz sistem hesabına göre 18,446,744,073,709,551,616 adet gezegen oluyor.

Bir çeşit hesaplama yapılmış ve her gezegeni 1 saniyede keşfediyor olsaydınız bile tamamını görmeniz 585 milyar yıl sürerdi! Açıkçası bu open world, yani açık dünya oyunlarında üst sınırları tepe taklak eden bir rakam ve insanların beklentilerini yükseltmelerinin temel sebeplerinden biri. Şunu da söylemek lazım ki, bir tek gezegeni tamamen keşfetmek için de dört beş saat kadar vakit geçebilir.

İskoçya benzeri kaplumbağa kırması yaratık gezegeni!

İskoçya benzeri, kaplumbağa kırması yaratık gezegeni!

Oyunun büyüklüğünü bırakıp ne olduğuna dönersek; uzaydaki geminiz haricinde, gezegene indiğinizde kullandığınız çevre koruması, jet pack, zırh ünitesi ve gerek silah gerekse madenleri parçalayıp toplamanıza yarayan bir çeşit çoklu alet, yüzey tarayıcı cihazıyla canlıları tanımlamanızı sağlayan dürbün benzeri aletinizin olduğunu söylemek gerekiyor.

Tüm bunlar karışık gelmemeli, iki üç saat içinde hepsinin ne olduğu ve nasıl kullanıldığı anlaşılıyor. Zaman içinde bulduğunuz çeşitli şema ve formüllerle hemen hepsi bir şekilde yükseltilebiliyor.

Gezegenlerde yapacağınız en temel şey; keşfetmek! Hayvan ya da bitkileri tanımlamak ve bunları atlas sistemi içine update etmek. Bunun dışında oyun sürenizin büyük kısmı, maden ya da diğer gerekli materyalleri toplamakla geçecek. Tüm bunlarla yeni teknolojiler üretebilir, geminizin atmosfer içi ya da dışındaki itici sistemlerini doldurabilir, kendi kullandığınız alet ve koruyucuları şarj edebilirsiniz. Fazla gelenleriyse yörüngedeki ya da zaman zaman gezegenlerde bulacağınız terminallerde satıp paraya dönüştürebilirsiniz.

İniş mekaniği biraz tuhaf...

İniş mekaniği biraz tuhaf…

Bunların dışında gezegenlerde hayvanların ya da sentinel ismi verilen robotların, yörüngeye çıktığınızda ve değerli kargolarınız varsa korsanların saldırısına uğrayabilirsiniz.

Fakat açık konuşmalıyım ki, bu iki dövüş çeşidi de çok zorlayıcı değil. Ölmek için ciddi caba harcamanız gerekir ki, ölseniz bile gidip cesedinizden eşyaları alıp devam edebiliyorsunuz.

Buna rağmen oyunun en bezdirici yanı da ‘normal save’ olmaması. Gemiye binip inerken ya da gezegenlerdeki belirli noktalarda save alınıyor, bu yüzden bilgisayarın başından apar topar kalkma ihtimaliniz varsa bu tür yerlerin yakınında olduğunuza emin olun. Zira ben oyunu ilk kurduğumda bir buçuk saat kadar oynadıktan sonra tüm oyunu kaybetmiştim.

Nihayetinde oyunun en önemli kısmı keşif (gerek gezegen, gerek içindeki varlıklar gerekse madenlerin aranması), sonrasında kaynak toplama ve kaynak yönetimi, ufak bir bölümü de dövüş üzerine ayrılmış durumda.

Yorumlar