DC Süper Kahraman Dosyaları: Wonder Woman

80’lerde bir kız çocuğu düşünün. Bu çocuk bir gün saman kağıda basılmış A5 Superman, pardon “Supermen”de bir karakter gördü; kullandığı kementle insanlara doğruyu söyleten, hiçbir silahın işlemediği bileklikler takan, tacını dahi silah olarak düşmanlarına atabilen siyah saçlı, mayolu bir Amazon Prensesi’ydi bu. Çocuğun dünyadan haberi yoktu, B Yayınları’nın telif hakkını kimse sormadığı için rastgele yayınladığı bir Justice League macerası okuduğunu bilmiyordu. O macerada tanıştığı karakterlerden ne Amazon Prensesi Diana’yı, ne Aquaman’i, ne karısı Mera’yı, ne de Wonder Twins’i unutabildi ve minik bütçesinde büyük bir gedik açmak pahasına da olsa, çizgi romanları satın almaya devam etti.

Themyscira Prensesi, Amazonlar’ın Savaşçı Prensesi, ya da o günlerin çevirisiyle, barış elçisi Harika Kadın’la ilk tanışmam böyle olmuştu işte. O gün, çizgi roman dünyası meraklı bir dişi okur kazanmıştı, ama haklarında bilgi bulabileceğim hiçbir yer yoktu. Dolayısıyla Diana’nın bir psikolog tarafından üç kişilik bir aşktan esinlenerek yaratıldığını uzun yıllar sonra öğrenecektim. Hele de onu yaratan Marston çiftinin kalp kasının kasılma devresinden kan basıncı ölçme yolunu keşfettiklerini, bu keşfin bugün bildiğimiz yalan makinesinin ana elementlerinden biri olduğunu gördüğümde tüm Türklüğümle “Vay anam vay, neler dönmüş Serhat!” diyecektim. İyisi mi en başından anlatayım:

Öncelikle; bu çok ama çok uzun bir yazı, bu nedenle size tavsiyem okumadan önce sayfalara ve içerdikleri başlıklara bir göz atmanız ve hangisiyle ilgileniyor/merak ediyorsanız onu okumanız.

Amerikan Bayrağı Giyen Bir Amazon İlk Kimin Aklına Geldi?

Aslında bir değil, iki kişilerdi; William Moulton Marston ve eşi Elizabeth. Her şey bir röportajla başlamıştı. “Çizgi romanlara gülmeyin!” başlıklı röportaj, 25 Ekim 1940’ta genç bir öğrenci ve asistan olan Olive Richard Byrne tarafından yapılmıştı ve Marston genel olarak şöyle diyordu; “Çizgi romanları ciddiye almalıyız, çocukların eğitiminde son derece önemli bir rol oynayabilirler ve çoğumuz bu potansiyeli görmezden geliyoruz.”  Marston ne şanslı adamdı ki, The Family Circle’da yayınlanan röportajı okuyanların arasında Max Gaines de vardı. Max Gaines, o tarihte Jack Liebowitz’le birlikte All American Comics ve Flash Comics’i çıkaran All American Publications’un sahibiydi. AAP, 1946’da National Comics Publications ile birleşerek DC Comics’i oluşturan firmalardan biri haline gelecekti.

Resmi büyütmek için tıklayın. Amazon adasında hastane olması da güzelmiş doğrusu.

Resmi büyütmek için tıklayın. Amazon adasında hastane olması da güzelmiş doğrusu.

Ama biz yine geriye dönelim. Gaines, röportajı okuduktan sonra Marston’a ulaşarak çizgi romanlardaki eğitici içerik için danışmanlık yapmasını teklif etti. Marston zaten çok yönlü bir adamdı. Harvard mezunuydu, avukattı, psikoloji dalında doktorası vardı, ayrıca kendisinin ve arkadaşlarının icatlarını pazarlamayı da iyi beceriyordu. Teklifi kabul etti ve işe koyuldu. 1940’larda çizgi roman piyasasında her anlamda tabii ki erkekler egemendi; kendi başına bir marka olan Superman, yüksek teknoloji ürünü oyuncaklarıyla öne çıkan Batman ve tabii ki, Green Lantern.

Üstelik, 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin çizgi romanlarda kullanılış şekli çoğu ebeveynin tepkisini çekiyordu. Superman’in faşist olduğunu düşünen çoğu insan satışları hayli olumsuz etkilemeye başlamıştı. Marston’un, bu maço ortama yeni bir karakter yaratması söz konusu olduğunda eşi Elizabeth devreye girdi ve dedi ki; “Tamam, yarat ama kadın olsun!”

William ve Elizabeth Marston, Olive Byrne ve hepsinin çocukları.

William ve Elizabeth Marston, Olive Byrne ve hepsinin çocukları. Elizabeth ve Olive, William’ın ölümünden sonra da birlikte yaşamaya devam etmişler. Elizabeth ikisini de gömerek 100 yaşına kadar yaşamış.

Marston akıllı adamdı, karısını dinledi ve hayatındaki iki kadının; karısının ve sevgilisinin karakterlerinden esinlenerek, bildiğimiz Wonder Woman’ın ilk hali olan Suprema’yı yarattı. “Vay namussuz!” demeyin hemen, Elizabeth, William ve Olive Byrne’in (evet, röportajı yapan hanım) ilişkileri üç tarafın da duygusal rızasıyla yürüyen türdendi. Bir ortanca hanım durumundan farklıydı anlayacağınız. Poliamori, yani çoklu aşk ilişkisi ya da genişletilmiş evlilik diyebiliriz buna. Yukarıdaki tabloya bakın, ne kadar da mutlular. Resmin en sağındaki hanım Elizabeth, Olive ise sağ ortada, beyaz gömlekli olan. Ortada William’ın beline sarıldığı afet hanım kızımız ise Elizabeth’den olma Olive. Adını Olive koymuşlar yani, bilmem anlatabildim mi? Marston, Suprema’nın Elizabeth ve Olive gibi özgür ruhlu, dürüst, barışçıl ve duygularının peşinden gitmekten korkmayan bir kadın olmasını istemişti.

Bu yazı, "Süper Kahraman Dosyaları" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar