Orbital – İnadına Uzay Operası!

Yıl 2278… Dünyamız artık o meşhur “yalnız mavi gezegen” mertebesinden sıyrılarak galaksiler arası bir konfederasyonun parçası olmanın arifesinde. Elbette bu birliktelik de dünya liderlerinin öncülük ettiği ve halkı çekiştire çekiştire kıyısına sürüklemeye çalıştıkları bir referendum ile bu çok gezegenli ve çok ırklı yapılanmanın bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor. Tam 781 farklı gezegenin ve o gezegenlerde yaşayan ırkların dahil olduğu bu devasa konfederasyon, acaba ömrünü tüketmekte olan gezegenimizde yaşayan genç nesil için bir kaçış yolu mu olacak yoksa insan ırkını ucuz iş gücü olarak diğer gezegenlere pazarlayabilmenin meşru bir kılıfı haline mi gelecek? Ne o? Senaryo epey tanıdık geldi öyle değil mi?

orbital0

Syvain Runberg ve Serge Pelle ikilisinin yarattığı bu muhteşem uzay operası, sizleri ince işlenmiş bir hybrid öyküye davet ediyor! Orbital her açıdan kalabalık sayılabilecek bir hikayeye ev sahipliği yapıyor. Kabaca tarifine girişmek gerekirse Yıldız Savaşları’ndan, 2001: Uzay Efsanesi’ne, Mass Effect’ten, A Princes of Mars’a, Flash Gordon’dan Farscape’e kadar, oldukça geniş ve renk zengini bir palete sahip. Bütün öykünün ana merkezi ise; gezegenlerarası yeni bir control mekanizması olan Orbital İstasyonu… Orbital için, proje aşamasında kalan Death Star’ın, nihayete erebilmiş “daha iyi huylu hali” diyebiliriz.

Orbital İstasyonu sayesinde galaksilerarası kontrol ve denetim sağlamlaşıyor ve seyahat ya da farklı uzay-zaman boşluğu geçişleri yapılabiliyor. Diğer yandan gezegenlerarası diplomatik bir büro olarak da kullanılan bu istasyon, L’ODİ ajanları için de üs görevi görüyor. Anlayacağınız Orbital, kendi öykü evreni içerisinde neredeyse her türlü işleyişi sağlayan bir mühendislik harikası ve galaksinin neredeyse tamamında olup biten her şey, bu uzay istasyonunun gözlemcilerinin masasından geçiyor.

orbital1

Orbital’in bizde yayınlanan ilk iki cildi olan “Yaralar” ve “Kırıklar”, bizleri öykü evrenine ısındırmayı hedefliyor. Öncelikle Orbital İstasyonu ve tabi federasyonun öncelikleri hakkında bizleri bilgilendirirken; evrendeki ırkların da birbirlerine karşı yaklaşımları ve duruşlarına dair önemli ipuçları barındırıyor. Ana karakterlerimiz Mezoke ve Caleb ile tanışmamız da fazla uzun sürmüyor. Birbirlerine düşman iki ırkın barış içinde yaşayabilmesi için de, stratejik olarak bir araya getirilmiş neferleri onlar. Eğer ki ortaklıkları başarıya ulaşırsa, mikro ölçüde her iki ırk için de yeşil ışık yakabilecek bir göreve çıkıyorlar. Aralarında bir usta-çırak ilişkisi olmasa da; aralarındaki ilginç resmiyetten dolayı onları Qui GonObi Wan ikilisi gibi de değerlendirebiliriz. İlk görevleriyle birlikte hem birbirlerine olan sadakatleri hem de güvenleri sınanmış oluyor bir nevi. Konfederasyonun nabzını ölçmeye çalışırken tam ortasında kaldıkları Stillvul saldırısıyla birlikte de kendilerini aksiyonu bol bir maceranın kucağında buluyorlar.

orbital2

Caleb ve Mezoke ikilisinin ilk görevleri, Senestam adlı gezegende esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolan Orbital pilotlarının akıbetini araştırmak. Elbette ikilinin kucağına itildiği bu görev, daha büyük bir amacın kılıfı sadece. Nitekim Senestam gezegeninde madencilik yapan insan koloniciler ile Senestamlılar arasında da durum oldukça gergin. İkili, yıldız pilotlarının başına neler geldiğini öğrenmek bahanesiyle gezegene giderek, gezegende yaşayan bu iki ırk arasında patlak verecek muhtemel savaşı da engellemek için kolları sıvıyorlar. Ne var ki, galakside aniden patlak veren her türlü arbedenin ardında bir şekilde dünyalı insanların parmağı oluyor.

Anlayacağınız Runberg’in özene bezene yarattığı öykü evreninin de en zayıf halkası insanlar. Yetenekli ve serinkanlı yıldız pilotu Caleb ise, adı çoktan kirlenmiş ve şaibeleri karışmış olan ırkımızın parmakla gösterilecek sayılı tesilcilerinden biri. Zaten birbirlerine düşman olmak zorunda kalmış iki ırkın temsilcisi olan Mezoke ve Caleb’in işbirliği ve her adımda aralarında oluşmaya başlayan minnet bağı da öyküyü tatlı bir polisiye klişesi olan “partner dayanışması”na doğru eviriyor. Yani Runberg salt modern bir kalıba sokulmuş, referansı bol bir uzay operası servis etmekle kalmıyor okuyucuya. Aksiyonu bol, karakterleri derin bir polisiye güzellemesi de ikram ediyor!

orbital3

Öykünün vitrinini zenginleştiren ise yetenekli çizer Serge Pelle’in muhteşem ötesi çizimleri ve yaratmış olduğu atmosfer… Uzay Operası konseptini zaman zaman noir ile tokalaştırmayı başaran Pelle, okuyucuyu detayların içine hapseden detaylı evren tasviri, nev-i şahsına münhasır karakter tasarımları ve mekanik dizaynlara verdiği önem sayesinde gözlerimize ziyafet çekiyor.

Orbital’in ülkemizde okuyucu ile buluşabilmesi eşsiz bir şans! 2005 yılında yayınlanmaya başlanan seri, ülkemiz okuyucusu tarafından halihazırda büyük bir keşif değeri taşıyor. Daha önce Larry Yuma, Pistolero, Hızır Bey, Durango gibi çizgi romanları okuyucuyla buluşturan, şu sıralar ise Cassidy, Legs Weaver, Durango ve Nick Raider gibi yapımlarla birlikte Buddy Longway’i de okuyucuyla buluşturan Presstij Kitap; Orbital serisini de, çizgi roman severlerin beğenisine sunuyor! Birebir boyutlarda ve eşine az rastlanır bir kaliteyle piyasaya sürülen Orbital; iflah olmaz bilimkurgu müptelalarını mest edecek bir eser!

Yorumlar