Kitabı Okumuş Birinin Gözünden Amerikan Tanrıları 1

Neil Gaiman’ın Amerikan Tanrıları, Starz kanalında gümbür gümbür geldi. Mecaz değil; havada uçuşan kollar, kafalar, gök gürültüleri eşliğinde çakan şimşekler, şişelerin kafalarda parçalandığı bar kavgaları varken bir dizi başka nasıl tanımlanabilir ki?

Çok Bekledik, Ama Değdi

Amerikan Tanrıları’nı tanıtırken, kitaptaki varlıkların efsanelerini ele alacağım “Mitolojik Yol Haritası” adlı bir yazı daha planladığımı söylemiş, başlamak için diziyi beklemeye karar vermiştim. İyi ki de öyle yapmışım; ilk bölümler sürreal bir havada ilerlediği için, kitabı okumamış bir insanın kendini kaybolmuş hissetmesi mümkün. Ben de, “Güzel dizi, devam etmek istiyorum ama pek anlamadım,” diyenlere derman olmaya geldim. Normalde Kahramangiller’de bölüm başına dizi incelemesi yapmıyoruz, ama Amerikan Tanrıları gibi bir işe dandik süper kahraman dizisi muamelesi edeni hem eski, hem yeni tanrılar çarpsın.

Hikayeyle ilgili spoiler vermek istemediğim için, her bölümü farklı başlıklara ayırdım. “Kitapta Nasıl?” kısımlarını sadece değişiklikler hakkındaki fikirlerimi paylaşmak ve özgürce spoiler’lı konuşabilmek için yazdım. Gerek diziye, gerek kitaba başlayacak kişiler bakmasa iyi olur. Ben onca zaman bekleyemem diyenler de, kitabı alıp okuyabilirler.

Amerikan Tanrıları: Mitolojinin Yarattığı Şaheser

Önce klasik uyarımız: Aşağıda dizi ve kitaba dair -daha az olsa da- eser miktarda spoiler var. Sonra küfretmeyin.

Dizi Kimlere Emanet?

Pushing Daisies ve Hannibal’dan tanıdığımız Bryan Fuller‘ı, Star Trek hayranları da Star Trek: Voyager‘dan hatırlayacaklardır. Michael Green‘in yıldızı ise özellikle son iki senede parladı: Logan, Alien: The Covenant ve Blade Runner’la tıpkı Amerikan Tanrıları gibi gümbür gümbür tepemizde kendisi, yer aldığı projelerden benim için en özeli ise Murder on the Orient Express. Bir de, Neil Gaiman var tabii: her bölümün yazım aşamasında bulundu, hatta çoğunu kendi yazdı. Bütün bunlara rağmen, televizyon uyarlaması olduğu için beklentiye girmiyordum. Günümüzdeki dizilerin sinemaya kafa tutabildiğini düşünürsek bu geri kafalı bir düşünce, ama Amerikan Tanrıları konusunda hayal kırıklığına uğramayı kaldırabileceğimden emin değildim. Neyse ki, ilk dört bölüm itibariyle muazzam gidiyor, aman nazar değmesin.

Amerikan Tanrıları’nın televizyona uyarlanması fikri 2011’den beri vardı. Gaiman ilk olarak HBO için çekilmesini planlamıştı ama anlaşamadılar, 2014’te ise, işin Fuller ve Green yönetiminde Starz’da yayınlanacağı kesinlik kazandı. Starz’ın projeye yeşil ışık yakması 2015’i buldu, ilk sezonun 2016’nın sonlarında düşeceği söylense de, kreatif sektörde özenilmiş her iş gibi gecikti. Geç olsun güç olmasın.

Oyuncu Kadrosu

Kitabın baş karakteri Shadow Moon, Ricky Whittle tarafından canlandırılıyor. Genelde televizyon dizilerinde boy gösteren aktörü, 100 adlı diziden hatırlayanlar olabilir. Shadow Moon gibi boynuzun kralını yemiş, iletişim özürlü bir karakterin En Seksi İngiliz Pembe Dizisi Erkeği ödülüne aday gösterilen birine verilmesi bence ironik, bu işte Medya Tanrısı’nın parmağı olduğuna inanıyorum. Şu ana kadar beklediğimden çok daha iyi gittiğini söylemeliyim. Zenci Shadow mu olurmuş diyenler oldu, normalde beyaz bir karakter. Ama kitapta da Kızılderiliye benzetildiği için, insanların kafasında çok kesin bir tip oluştuğunu sanmıyorum.

Shadow’un tabiri caizse hafif meşrep karısını ise (kibar oluyorum farkındayım, bildiğin kaltak) , Emily Browning oynuyor. Bu seçim beni en başından kalbimden vurmuştu, o masum yüzündeki bilmiş gülümsemeyle daha iyi bir Laura Moon düşünemiyorum. Ian McShane zaten 55 yıllık kariyere sahip muazzam bir aktör, kafamda çizdiğim Bay Çarşamba’yla alakası olmadığı için burun kıvırmıştım, şu anda “Affet, bilememişim!” diye kendisinin dizlerine kapanabilirim . 42 doğumlu, yani 74 yaşında, Allah gecinden versin diyelim ama bence hepimizi gömer (hiçbir itirazım olmaz).

Kadroda maşaallahı var diyeceğimiz bir diğer isim, Zorya Vechernyaya’yı canlandıran Cloris Leachman, 1926 doğumlu, yani 91 yaşında kendisi. Hanımın kariyerini anlatsak sayfalara sığmaz, o yüzden geek referansı vereyim: 1970’lerde çekilmiş Wonder Woman’da Kraliçe Hippolyta’yı oynamış. Tanrılar daha uzun ömür versin. Diğer aktör ve aktrislere yeri geldiğinde değineceğim.

Bu, benim standartlarım için bile uzun bir inceleme. Başta tek yazı olacaktı ama 10 bin kelimelik yazı yayınlamak istemediğimiz için bölmek durumunda kaldık. Dizi çıkalı malum dört hafta olduğu, ben de kısıtlı vaktimden dolayı ancak kaleme alabildiğim için, bakabildiğim yerlerde yazılmamış noktalara dokunmayı tercih ettim, yoksa pek çok yorum sitesi mitoloji sözlüğüne dönüşmüş durumda.

Yorumlar