Azrail Koşuyor – Stephen King’den Politik Distopyalar

Stephen King’i nasıl bilirsiniz? Biz iyi biliriz, umarım uzun yıllar da aramızda olur. Bildiğimiz kadarıyla da King, sıklıkla fantastik korku, zaman zaman da psikolojik gerilim türünde yazmayı sever.

Altın Kitaplar tarafından basılan Azrail Koşuyor isimli kitap ise iki tane görece kısa hikayeden (150-200’er sayfalık) oluşuyor. Bu iki hikayenin ortak noktası ise farklı türde distopyaları anlatıyor olmaları. Bunlardan ilki “Azrail Koşuyor”, orjinal ismi “The Running Man” olan bu hikayenin 1987 yılında filmi yapılmış ve baş rolünde Arnold Schwarzenegger oynamıştı. Film aksiyon ve bilimkurgu yönü daha ağır basan fakat orjinal hikayeden epey  bir farklılık yapılmış tam bir uyarlama olmasına rağmen keyifli bir seyirlik sunabilir. 80-90’ların aksiyon bilim kurgularına düşkün olanlara tavsiye edilir.

Arnold sarı taytlar içinde, bu fikir size itici geliyorsa filmden uzak durun.

Arnold sarı taytlar içinde, bu fikir size itici geliyorsa filmden uzak durun.

Azrail Koşuyor – The Running Man

İlk hikaye, belirgin bir şekilde kapitalizmin şekillendirdiği ve insanların soludukları kirli havayı filtreleyebilmek için aldıkları maskelere bile para verdikleri, parası olmayanların her şeyi yapmaya hazır oldukları bir distopyayı anlatıyor.

Öyle ki hikayenin protagonist karakteri Ben Richards’ın eşi, geçinebilmeleri için zaman zaman fahişelik yapmaktadır ve bu durum bizler için oldukça yıkıcı görünse de hikayenin kendi gerçekliği içinde o kadar da absürd bir durum değildir.

Bu kapitalist distopyanın içindeki yapılanmanın önemli bir kısmını medya devleri elinde tutmaktadır. Halkın büyük kısmı 7/24 devam eden programlar (çoğu da realite programlarıdır), şovlar ve dizilerle uyutulmaktadır. Doğal olarak tüm bu programlara katılabilme şansı olan insanlar için, bir eşeğin önünde sallanan havuçtan çok da farkları yoktur.

Herkesin, düşük bir ihtimal olsa da bu programlara katılıp zengin olma şansı vardır. Bilinçli olarak eğitimsiz bırakılan halkın tamamına yakını da tüm boş saatlerini televizyon karşısında, bir gün zengin olma hayalleri ile geçirmektedir.

Fakat bahsettiğim şovların önemli bir kısmının ölüm, sakatlık ya da yaralanma gibi hayati riskler taşıdığı da olmaktadır. Hatta bu tür risklere sahip programlar, en çok reytingi almakta ve doğal olarak katılımcılara en büyük ödülleri sunmaktadırlar. Buna rağmen katılımcılar sadece başvuruda bulunup, özelliklerine göre söz konusu programlara katılım davetiyesi beklemektedirler. Kısacası hangi programa katılacağınız konusunda bile söz hakkınız yoktur.

İşte Ben Richards, daveti aldıktan sonra devasa medya binasına gider. Sayısız psikolojik testten geçer ve kendi var olan özellikleri ile birlikte değerlendirilip en ünlü yarışmalardan biri olan “Koşucu” programına davet edilir.

Grandslam Entertainment tarafından 1989 yılında çıkartılan The Running Man video oyunu

Grandslam Entertainment tarafından 1989 yılında çıkartılan The Running Man video oyunu

Koşucu programının kuralları basit ancak ölümcüldür. Var olan yarışmacıya kanal tarafından bir miktar para verilir ve her gün belli saatlerde geriye göndermesi gereken günlük mektup dışında tamamen özgür bir şekilde sokaklara salınır (doğal olarak bu mektuplar sayesinde adresi anlaşılmaktadır) Bir gün sonra ise adı, tipi ve ilgili tüm detayları kanalda yayınlanır. Artık yarışmacı bir av haline gelmiştir ve tüm ülkedeki insanlar bu ava katılma hakkı elde etmişlerdir. Yarışmacı hakkında yararlı bilgi veren vatandaşlar para ödülleri almaktadırlar. Yarışmacının ise ailesine hemen bir miktar para ödenir, hayatta kaldığı her gün için ise ailesi daha fazla ödeme alacaktır.

Nihai avı ise programın kendi avcıları yapmaktadır. Yani bu yarışmada eninde sonunda ölen yarışmacının amacı belli süre dayanıp ailesine para kazandırmaktır.

Ben Richards, kaçtığı süreler boyunca bize bu karanlık gelecek portresini sunar. Sıklıkla peşine takılanlar olur, bazen de toplum dışı kesimlerinden yardım alır. Bu kişilerle olan karşılaşmasında ise çizilen portrenin arkasındaki daha büyük aldatmacaları daha iyi görür ve hayatta kalmak olan nihai amacını değiştirir.

Kitabın yazım dilinde, eksi 91, eksi 85, eksi 50 gibi geriye sayma şeklinde ilerleyen ara başlıklar çok iyi kurgulanmış. Verilen her rakamın, hikayenin finaline kaç saat uzaklık kaldığını belirtiyor oluşu, heyecan ve atmosferi hiç zayıflatmıyor. Aksine, temponun arttığını görüp sayacın da gerilediğini fark ettiğiniz için sabırsızlanmaya ve sonunda olacakları bir an önce görmeye can atar hale geliyorsunuz. Tabi her ara başlığın bir saatlik araya denk gelmesi de kitabın inandırıcılığını kesinlikle arttırıyor.

Yorumlar