Kitabı Okumuş Birinin Gözünden: Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları

Tim Burton filmlerinde genellikle bir yanında ürpertici, diğer yanında eğlenceli yazan bir çizgi üzerinde yürürsünüz; bu iki kavram öyle dengede durur ki, izleyicinin psikolojisine de yansır. Karakterlerin hüzünlü hikayelerine gülümsersiniz, ya da umut dolu sahnelerde gözleriniz dolar. Ancak, Burton’un son işleri olan Alice in Wonderland ve Dark Shadows’tan eğer siz de beklediğinizi bulamadıysanız (Big Eyes‘ı henüz izleyemedim), müjdemi isterim! Tim Burton, çektiği on sekizinci film olan Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları’nda hiçbir yere gitmediğini, olduğu yerde kaldığını bize adeta haykırıyor.

Bazı hayranları, eminim “Keşke kendi yazdığı bir senaryoyu çekseydi,” diye düşünüyorlardır. Bu güzel geri dönüşün Ransom Riggs’in Miss Peregrine’s Home for Peculiar Children adlı kitabının uyarlamasıyla olmasının, bence  hiçbir sakıncası yok. Birincisi, kitap adeta Burton çeksin diye yazılmış. İkincisi, Burton, kitabın büyük ihtimalle yazarın acemiliğinden kaynaklanan ağır hikaye akışını ve pek çok kişi tarafından basit bulunmuş kurgusunu öyle bir toparlamış ki, bence eseri yeniden yazmış kadar olmuş. Hatta diyeceğim o ki, keşke bu film serinin ikinci ve üçüncü kitabı yazılmadan önce çıksaydı da, henüz çiçeği burnunda bir yazar olan Ransom Riggs hikaye anlatımını tekrar gözden geçirebilseydi.

Kitabın fragmanını yeniden hatırlayalım:

Bu söylediklerimden dolayı kitabın kötü olduğunu sakın düşünmeyin! Bayan Peregrine’nin Tuhaf Çocukları’nın özellikle de fotoğraflarla oluşturulan üslubunu gerçekten etkileyici bulduğumu ve mutlaka bir şans vermek gerektiğini kendi tanıtım yazısında anlatmıştım:

Tuhaf Bir Kitap: Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları

Bu konuya geri döneceğim, ama kitabı okumamış vatandaşları da gözeterek, filmi önce bir özet geçeyim. Merak etmeyin, şimdilik spoiler yok.

Tam Türk İşi: Ortaya Karışık

Genelde öyle derler, ama bence 80ler ve 90ları yaşamış olanlar için -eğer böyle bir şey varsa bile- kültürden bağımsız bir özellik bu. Çünkü çocukken neredeyse hepimiz, farklı kültürlerin sentezlenmesiyle yaratılmış çizgi film ve çizgi roman karakterleriyle büyüdük. Dolayısıyla, pek çok kavram kafamızda iç içe yer etti. 79 doğumlu olan Ransom Riggs de bundan nasibini almış. Çok yönlü bir kültür sitesi olan Mental Floss’ta yazarlık yapan Riggs, ilk kitap işini bu site kanalıyla elde etmiş: Robert Downey Jr.’ın oynadığı 2009 yapımı Sherlock Holmes filminin üslubuna uyan “Sherlock Holmes’ün El Kitabı”. (Bizde Nemesis’ten çıktı.)

Ancak, Riggs’in bambaşka bir tutkusu varmış : Vernaküler fotoğrafçılık. Normalde, vernaküler yerel anlamına geliyor, ama mimari ya da fotoğrafçılıkta biraz daha geniş bir kavram, o yüzden bu şekilde kullanıyorum. Peki, vernaküler fotoğraf ne demek? Herhangi bir okul gezisinde, kalabalık bir aile partisinde, hatta fotoğraf kabininde çekilmiş herhangi bir fotoğrafı bu kavrama dahil edebiliriz. Tek şart, yaşanmışlık ifade etmesi. Yani yaşayan insanlar, çalışan makineler ya da insanların girip çıktığı binalar. Sembolik hale gelmiş ama içinde yaşanmayan binalar ya da anıtlar değil, hayat ve anı kokan fotoğraflar.

Mesela, “accidental art” diye bir kavram daha var, sanırım tesadüfi sanat diye çevirirsem yanlış olmaz. Tamamen spontane çekilmiş, herhangi bir sanat çabası gütmediği halde insanların bakıp da, “Vay!” diyeceği, yaşayan bir atmosfer görüp etkileneceği türden fotoğraflar çekmekten bahsediyorum. Ayrıca, “Found photography” diye bir tür daha var ki, tamamen bir zamanlar çekilmiş ama kaybedilmiş fotoğrafları bulup biriktirmek anlamına geliyor. Bu tür hobinin meraklıları, fotoğrafları her yerden çıkarabiliyorlar; sahiplerinin taşındığı terk edilmiş evler, terk edilmiş şehirler, çöp tenekeleri, kermesler, sahaflar, rehinciler, aklınıza gelebilecek her türlü yer. Üstelik, bu hobiler fotoğrafçılık sanatının kendisi kadar eski. Kısacası fotoğraflarda kim olduklarını dahi bilmediğiniz, ama bir zamanlar yaşamış insanlar görüyorsunuz ve tüyleriniz diken diken oluyor.

Yani bu şu manaya geliyor…

Yorumlar