Büyülü Bir Miyazaki Masalı: Yürüyen Şato
“Kalp, ağır bir yüktür.”
Neyse ki büyücülerin ve cadıların, cücelerin, cinlerin ve perilerin ve hatta yürüyen şatoların olduğu dünyalar bu yükü biraz olsun hafifletir. Mesele yalnızca doğru kapıyı bulup doğru evrene adım atabilmektir.
Diana Wynne Jones’un aynı isimli romanından uyarlanmış bir Hayao Miyazaki animesi olan “Howl’s Walking Castle (Yürüyen Şato)” adım atabileceğiniz en güzel alternatif evrenlerden biri. Miyazaki’nin usta yorumuyla romandan oldukça farklı bir akışa sahip olan anime, etkileyici ve masalsı anlatımıyla dikkat çekiyor. Ghibli Stüdyoları yapımı olan (e doğal olarak) ve ilk gösterimi 2004 Venedik Festivali’nde yapılan film, elde ettiği finansal başarı sayesinde Amerika’da da Walt Disney Pictures tarafından dağıtıldı, meraklıları tarafından büyük bir ilgiyle karşılandı. Miyazaki’ye Tokyo Anime Ödülleri’nde En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran film, aynı zamanda 78. Akademi Ödülleri’nde En İyi Animasyon dalında aday gösterildi.
Anime, aynı isimli romandan farklı olarak, bir savaş ortamında geçiyor. Miyazaki’nin yarattığı dünyanın etkileyici atmosferinde, Ingary’de farklı isimlerle nam salmış, yürüyen şatosunda yaşayan Howl isimli bir büyücü hakkında farklı söylentiler sürmektedir. Tuhaf yapısıyla bir ucubeyi andıran yürüyen şatoda gizemli bir yaşam süren yetenekli büyücü Howl’un bir kadın avcısı olduğu, hatta onların kalplerini yediği rivayetler arasındadır. Howl farklı yerlerde Büyücü Pendragon ve Sihirbaz Jenkin olarak da bilinmektedir.
Sophie ise, yoksul bir mahallede yaşayan, kendi halinde bir genç kızdır. Bir gün Büyücü Howl onu, ara sokaklardan birinde kendisini sıkıştıran iki askerden kurtarır ve Sophie son derece etkileyici bir görünümü olan Howl’a âşık olur. Daha sonra Sophie’nin çalıştığı şapka dükkânına gelen Kötülükler Cadısı (Witch of the Waste), genç kıza korkunç bir büyü yapar. Sophie bu büyü sonucunda çok yaşlı bir kadına dönüşür ve büyüyü bozmak için çareler aramak üzere yollara düşer. Yolda rastladığı bir korkuluk ona rehberlik eder ve Sophie kendini Yürüyen Şato’da bulur. Burada, Howl’ın asistanı Markl ve geveze ateş cini Calcifer’le tanışır. Calcifer, yıllar evvel, Howl henüz küçük bir büyücüyken yakaladığı bir kayan yıldızdır ve onu yaşatmak için yıldıza kalbini verir, bunun karşılığında güçlerini daha etkili bir hale getirir. Howl’ın yürüyen şatosunu “yürüten” de Calcifer’dan başkası değildir.
Howl’un şatosunda temizlikçi olarak yaşamaya başlayan Sophie, güzel yüreği ve yardımsever, anaç tavırlarıyla herkes tarafından sevilir. Bu sırada savaşın gidişatına etki etmesi için kullanılmak istenen büyücüler arasında Howl da vardır ve Howl savaşın sona ermesini istemektedir. Oldukça narsist ve değişken bir ruh haline sahip yakışıklı bir adam olan Howl, Sophie’nin de yardımıyla Kraliyet Büyücüsü ve eski hocası Madame Suliman’la, kalbini çalmak isteyen Kötülükler Cadısı’yla ve kendi karanlık taraflarıyla mücadele etmeye çalışır.
Miyazaki’nin farklı yorumu ve yarattığı gizemli atmosfer, hikâyeye farklı bir hava katıyor. Büyücü Howl, çok güçlü ama kendi gelgitleri ve zaafları olan narsist bir genç adam olarak resmedilirken, ateş cini Calcifer gevezelik yapmaya bayılan ve inanılmaz bir mizah yeteneği olan fakat bir o kadar da inatçı, dünya tatlısı bir ateş cini olarak başarıyla ekrana yansıtılmış. Kendisine, yapılabilecek en korkunç büyüyü yapan cadıya bile sevgi ve şefkatle yaklaşan Sophie ise, (özellikle yaşlılığı ve Calcifer’le tatlı atışmalarıyla) muhtemelen hikâyenin en etkileyici karakteri.
“Yürüyen Şato” Miyazaki sevenlerin zaten baştacı ettiği, bilmeyenlerinse izlememeye devam ettikleri takdirde çok şey kaybedecekleri bir anime. Elbette, ülkemizde İthaki Yayınları tarafından yayınlanmış olan kitabının da okunması şiddetle tavsiye olunur. Filmi orijinal dilinde seyretmek en büyük keyif tabii, ama İngilizce seyretmeyi düşünenlerin de hemen yabana atmaması gereken bir dublaj kadrosu mevcut. Zira kadroda Emily Mortimer, Christian Bale ve Billy Christal gibi oyuncular var. Ayrıca Howl’un, izleyenlerin (özellikle hatun kişilerin) kalbinde kısa zamanda taht kuracağından ve vazgeçilmez bir “anime boyfriend” haline geleceğinden de eminim. Bu durumun tecrübeyle sabit olduğunu ayrıca belirtmeye lüzum görmüyorum.