Cowboy Bebop – Uzay Boşluğu Hiç Bu Kadar Yalnız Kalmamıştı!

Ein ve Ed’e gelirsek, bu iki tatlı belayı bir arada anmak istiyorum zira ikisi de ekipte kaale alınmayan iki deha. Ein’in hikayesi oldukça basit, zaten geldiği bölümde ne olduğu direk açıklanıyor. O yüzden spoiler sayılmaz, zira sonradan gördüklerinizle birlikte nedenini anlıyorsunuz. Bu arada Ein bir köpek, lakin çeşitli deneylerle zekası arttırılmış bir köpek. Ein ismi de, Einstein’dan geliyor. Ed’in durumu da Ein’dan farklı değil. Her ne kadar ismi Edward’ın kısaltması olsa da, başlangıçta anlamıyorsunuz fakat Ed küçük bir kız. Dahi bir hacker fakat evrenin gördüğü en zararsız hacker desek yeri olur, o kadar şapşal ki. Ha bir de, “Afedersiniz Hesap Lütfen?” Bu yazıyı okuyup Cowboy Bebop izlemeye karar verirseniz, bu saçma gibi görünen cümleyi aklınızın bir yerine not edin.

bebop2

Bu arada karakterlerin hiçbiri “Mary Sue” değil, Mary Sue nedir mi? Sizi böyle alalım. Hepsinin iyi yanları olduğu gibi, kötü yanları da mevcut. Spike takıntılı, Jet kontrol bağımlısı, Faye için Kleptoman diyecek kadar ileriye gidemem fakat bu yüzden başına çok fazla bela geliyor. Eh, bu da animeyi benim gözümde çok öte noktalara taşıyor. Zira, karakterlerin hepsinin adeta nefes aldığını hissedebiliyorsunuz.

Bu Gemi Nereye Gider?

Genel senaryo üzerine konuşmayacağım. Daha çok bölümler nasıl, nerede neler var, ne gibi farklar var bunlara değineceğim. Öncelikle Bebop’ın diğer animelere nazaran, çok az flashback barındırması ve direk bölümdeki olaya odaklanması, beni çok memnun etmişti. Her bölümde karakterle alakalı olayları parça parça vermek yerine, bazı istisnai durumlar dışında, bölümde yaşanan olaylar ön planda. Her ne kadar, karakterlerimizin peşinde koştuğu kişiler ya da ödüller, genel hikayeden bağımsız gibi görünse de, ilk başlarda kendi başına bir olay gibi görünen mevzular ilerleyen bölümlerde ana hikayeyi etkileyebiliyor ve bunu size hiç çaktırmadan yapıyor.

Yukarıda bahsini ettiğim gibi karakter geçmişleri, her biri kendine ait olmak üzere, tek bölümde açıklanıp bitiriliyor. Bu durum bence daha iyi, zira parça parça olayları izleyip daha sonradan hatırlamaya çalışmak yerine tek seferde tüm mevzuyu özümseyip, diğer bölümlerde “Bu neydi?” diye düşünmüyorsunuz.

Asın bayrakları!

Asın bayrakları!

Çok bölümlü savaş sahneleri, süper güçlü rerörö darbeleri ve kafasına meteor düştüğü halde karizmatik bir şekilde yerden kalkan karakterlerin bulunduğu animelerden bahsetmiştim değil mi? Bebop’ta öyle bir şey yok. Bu gerçekçilik ve klasik anime triplerinin olmaması beni Bebop’a bağlayan bir başka nokta oldu. Vurulduğunda düşüyorsun, düşünce sargılanıp yataklara düşüyorsun. Öyle abartı uzun dövüş sahneleri olmadığı gibi, her olay tek bölümde başlayıp, bitiyor. Senaryoyu ciddi anlamda etkileyecek olayların, ikiye ayrıldığı bölümler de var elbet ama bunları çok nadiren gerçekleşiyor.

Ek bilgi olarak, 2070 yıllarında geçen Bebop’ın hikayesinde, dünya artık pek fazla kullanılmayan bir gezegen haline gelmiş durumda ama yine de güneş sistemindeki diğer gezegenlere yerleşmiş olan insanlığın kültürel çeşitliliği göz dolduruyor. Eh, herkes japonca konuşuyor olsa da, duvardaki tabelalardan, mimariden, insanların giyim kuşamından bunu çok rahat anlayabiliyorsunuz. Örneğin; 19. yüzyıldaki haliyle İstanbul’un Venüs’e taşındığını söylesem sizlere?

Yorumlar