Derdi Dram Olan Animeler #14 – Dusk Maiden of Amnesia

Seikyou Akademisi, etkin olarak eğitim sağladığı altmış yıl içerisinde, çok sayıda tadilat geçirmiş bir okuldur. Bunun sonucunda ise süreç boyunca çeşitli hikayeler türetilir. Söz konusu hikayeler arasında en bilinen ve gizeme sahip olanı, uzun süre önce aktif halde kullanılan eski okul binasının bodrum katında sıra dışı bir şekilde ölmüş olan Yuuko hakkındadır. Söylentilere göre genç kız, ölümünün ardından hayalet formuyla geri dönmüştür ve şu an dahi hayatını kaybettiği binada dolaşmaktadır.

Asılsız söylemlerin bir kısmı, az kişinin bildiği üzere doğrudur. Yuuko, ölümünün ardından kimsenin hissetmediği bir hayalet halinde dünyada bulunmaya devam etmiş bir öğrencidir. Ölümü veya yaşamıyla ilgili herhangi bir hatıraya sahip de değildir. Varlığını ilk fark eden kişiler; Teiichi Niiya ve gruba sonradan katılan, Yuuko’nun akrabası Kirie Kanoe olur. Beraber kurdukları Doğaüstü Dedektif Kulübü aracılığıyla okul içinde yayılan gizemlerin haricinde geçmişinin önündeki sır perdesini de kaldırmak için çalışmaya başlarlar…

İki yıl önce bir dostumun tavsiyesi üzerine izlemeye başlayıp kısa süre içerisinde bitirmemin ardından hafızamda ne denli geçici bir yer edinebildiğini ancak yakın zamanda, hakkında yazmak amacıyla tekrardan bitirmemle anladım. Bunun sonucunda, an itibariyle söyleyebilirim ki; ikinci kez yaşadığım bu tecrübe, animenin bitiminde tekrardan deneyimlediğim ilk izlenimim olan düş kırıklığını hatırlamamı sağladı.

Mizah mı? Korku mu?

Bolca imkana sahip bir tema üzerine kurulan özgün bir konu, seri adına ilk zamanlarda iyi bir yapım habercisi olsa da elde bulunan malzemenin yanlış işlenişi, potansiyelin kötüye yorulması adına haklı nedenler çıkarıyor. Dusk Maiden of Amnesia, henüz ilk yarısında olay örgüsünü ilerletme gayesini izleyicinin fark edeceği derecede arka plana atan bir yapım. İlgi çekici bir konuyu ele almasına rağmen çoğu zaman, dozunun ayarlanamaması nedeniyle tasvip etmediğim ‘ecchi’ içerikli mizahı ön plana çıkartmış. Bu sebepten dolayı senaryonun akıcı bir halde ilerlemesini ihmal etmiş. Serinin bu özelliği, gizem olan nevi gereğince aykırı bir tutum olarak dikkatimi çekti.

İkinci yarı itibariyle her geçen bölümde konunun daha da derinleşmesiyle mizahı neredeyse tamamen yok sayması, yakın zamanda oluşan endişemi haklı çıkardı. Bunun yanı sıra, diğer karakterlerin aksine, kayda değer bir karakter gelişimi bile sergilememiş erkek başkahraman Niya Teiichi ile Doğaüstü Dedektif Kulübü’ne katılmış herkesin en azından bir süre boyunca flört dönemi yaşayıp yakınlaşması da fan servis materyali çıkarmak haricinde bir amaca sahip değildi.

Hikayenin yeterince ilerlemesinin ardından hazırlanan bölümler içerisinde psikolojik çıkarımların ön planda olduğu birkaç yer bulunuyor. Bu sekanslar, iyi kurgulanmış olan kadın baş kahramanların karakter gelişimleri ve hikaye örgüsü adına da kritik önem taşıyor. Özellikle bu amaç uyarınca benzer özellikler taşıyan iki sahne, bir izleyici olarak beni oldukça rahatsız etti. Korku ve panik sonucunda hayali bir imgenin etkisine giren öğrencilerin var olduğuna inandıkları ‘Kızıl Bayan’ adına kurban adamak istemeleri ile altmış yıl önce, aynı mekanda yaşanmış bir salgın olan vebanın sona ermesi adına tanrılara bir kurban sunma kararı alan yaşlıların benzer yüz ifadeleri ve eş psikolojilerle hareket etmeleri, korkutucu detaylardan biriydi.

Çizim ve Müziklerin Sağladığı Avantaj

Bu paragraf spoiler içermektedir. Bütün gizemin çözülmesi sonucunda final sürecine giren serinin ilk sahnelerinde Teiichi ve Yuuko’nun tekrardan bir araya gelmesi gösteriliyor. Ancak müzikler ve çizimler, izleyiciye aktarılmak istenen duyguyu çok daha baskın bir şekilde oluşturuyor: “Bu anime, kötü sonla bitecek”. Kısa süreliğine de olsa düşündüğüm formatta bir final için eksik olan zemini, yapımın sanatsal yanını ön plana çıkararak kapatacaklarına inandım. Kısa bir sürenin bitimiyle, Kanoe Yuuko’nun ait olduğu yere döndüğü başarılı bir finalin (?) ardından doğru bir tahmin yaptığımı düşünüp serinin son bulmasını dahi beklemeye başladım. Ancak son saniyelerde gösterilen sahnede olabilecek en basit sebep ile ikinci kez hayata geri döndüğünü görünce serinin sonu hakkında gösterdiğim beğeniden vazgeçmek zorunda kaldım.

Seriyi izlerken hiç bir zaman Anohana‘yla aynı seviyede bir final ile karşılaşacağımı düşünmemiştim. Ancak son ana kadar oldukça fazla imkan yakalayıp, bir tanesini bile değerlendiremeyen Dusk Maiden of Amnesia’nın son şansını da harcamasını, gereken yerlerde risk almamasının sonucu olarak görüyorum.

Çizimleri ve kullanılan müzikleri spesifik bir halde değerlendirecek olursak mükemmel olduğunu söyleyebilirim. Atmosferin, temaya uygun olarak yansıtılması adına canlı renkler, sıra dışı arka planlar ve yerinde fon müzikleri kullanılmış. Bu sayede seyir zevkini üst seviyelere çekmeyi başarmışlar. Konomi Suzuki tarafından hazırlanan Choir Jail adlı açılış müziği ve Aki Okui tarafından bestelenmiş kapanış müziği, Calendrier de yapımın kalitesini arttıran çalışmalardan olmuş.

Sonuç olarak Dusk Maiden of Amnesia, sanatsal yönüyle desteklediği özgün hikayesini yeterince iyi değerlendiremediği için benim nazarımda başarısız olsa ve hatta gerçekten derdinin dram olduğu bile tartışma konusu sayılabilse de, korku ve gizem türü içinde göz atabileceğiniz bir animedir. Yine de izleme listenizi erteleyecek kadar iyi olmadığından sona saklamanız önerilir.

Künye
Yönetmen Shin Oonuma, Takashi Sakamoto
Stüdyo Silver Link.
Senaryo Noriyuki Abe
Müzik Toshiki Kameyama
Tür Gizem, Korku, Romantik, Doğaüstü Güçler
Süre 12 Bölüm
Bu yazı, "Derdi Dram Olan Animeler" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar