Destansı Bir Kişisel Gelişim ve Özgür İrade Güzellemesi: Gunbuster
Öncelikle söyleyeyim, 80’lerdeki Mecha tufanının tam orta yerinde çıkmış olmasından dolayı Gunbuster’in tümüyle orijinal, tümüyle kendi toprağından beslenen bir yapım olduğunu söylemem söz konusu olamıyor. Özellikle fi tarihinde ülkemizde 1991-1992 gibi haftalık formatta yayınlanmış olan Ace wo Nerae serisinden -ki bu tenis sporu üzerine bir seridir- oldukça fazla alıntılar yapıldığını söyleyebilirim (Gunbuster’in ilk OVA’sının bir Ace wo Nerae remake’i gibi durduğunu hatta bu benzerliğin büyüklüğünden ötürü yapım süresine bir intihal davası yaşandığını da not etmek yerinde olacaktır). Öte yandan, Hideaki Anno’nun bunun farkında olmasından dolayı olsa gerek, EVA’da olduğu gibi seri birçok yerinde başka yapımlara ustaca saygı duruşları yaparak yolunda ilerliyor. Karakter kadrosunun merkezindeki karakterlerden üçünün bayanlardan oluşması, freudyen göndermeler ve militaristik bilimkurgu anlatısı olmak arasındaki dengeyi bozmuyor ki, bu yanıyla bile yapım hayranlık uyandırıcı. Karakterlerin anime’nin bitmesiyle unutulan tiplemeler olmadığını tüm samimiyetimle söyleyebilirim. Noriko, Amano, Jung, Ohta ve hatta Kaptan Tashiro zihninizde yer edecek denli dokunaklılar. O dönem içerisinde fazla tanınmayan birçok seiyuu’nun bu yapımla yıldızlaştığını da söylemem mümkün. Ayrıca soundtrack atmosferi tamamlar nitelikte.
GAINAX’ın bu ilk klasiğinin özü, sonraki yapımları olan Neon Genesis Evangelion ve Tengen Toppa Gurren Lagann’da da tekrar ediyor. Hatta kimi karakterler diğer yapımlardaki karakterlere ilham vermiş gibi. Tabi burada GAINAX’ı tutup ta önceki yapımlarının kopyasını çıkarıp yeni makyaj ile sunuyor diyemeyiz. Evet, anlattığı temalar benzer olabilir. Ama bunu gayet farklı tonlarda bulunan anlatımlarda vererek devamlı farklı seyir zevkleri almamızı sağlayarak yapmış. Bu bağlamda Gunbuster’ın tonu karakter ağırlıklı giden yavaş ama emin adımlarla sonuna ulaşan bir yapım olması söz konusu.
Mecha serileri konusunda genel merak ve alaka sahibi olmayan insanların düştüğü en büyük yanılgı, Voltron ya da Transformers gibi yapımların batıda hak ettiğinden çok daha fazla popüler olmasından ötürü, birçok Mecha hikayesinin aslında insan odaklı hikayeler olması gerçeğinin yadsınmasındandır. Zira çoğu Mecha’da olan olgunlaşma, rol çatışması/kimlik bunalımı gibi kavramlar tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirilirse, aslında bu tür bir arka planda çok başarılı şekilde işlenebilirlik taşıdığı görülecektir. Gunbuster, Hideaki Anno’nun Getter Robo yada Mazinger Z gibi Dynamic yapımlarıyla büyümesinden hareketle katıksız ve klişe bir Super Robot serisi gibi gözükse de, aslında türe o zamana dek sadece Real Robot serilerinde rastlanan anlatım biçimlerine ilişkin birçok dokunuş taşıyor. Bu dokunuşlar, minimalist ve özgün bir sentez olarak Gunbuster’ı GAINAX’ın -kanımca- en iyi işi yapıyor. Son bölümdeki ambiyansı hissettiğinizde bana hak vereceğinizi düşünüyorum.
Öte yandan orijinal Gunbuster’e saygı duruşu yapmaktan ziyade onun ekmeğini yemeği amaçlayan, gerek karakter tasarımlarındaki naiflik gerekse masif animasyonlardaki ustalık yönünden bir başyapıt olan orijinal serinin yanına dahi yaklaşamayan Diebuster’ın bende pek de iz bıraktığını söyleyemeyeceğim. Bu nedenle Diebuster’dan bahsetmeyi bir başka yazıya bırakıp Gunbuster’e döneceğim.
Hikaye ilk başlarda Noriko’nun bu büyüme süreci üzerinden bir hikâye anlatırken yavaş yavaş insanlıkla onu bakteri gibi görüp yok etmeye programlanmış meçhul düşmanının savaşına doğru ilerleyip, hem Noriko’nun hem de arka plandaki bu hikâyenin gidişatları ortak bir sonda bağlanıyor. Gunbuster’ı aslında iki kısma ayırmak mümkün. İlk 3 OVA’da, o zamana kadarki hayatı boyunca öğrenilmiş yetersizlik sorunundan muzdarip, ebeveynlerinin yokluğuyla girdiği travmadan ötürü hiçbir zaman değişmeye yeltenemeyen, silik ve tembel bir kızın, kendisine yüklenen ağır sorumluluk sonrasında önündeki tek sınırın kendi kendine koydukları olduğunu aşamalarla öğrenmesi, ondan nefret eden ve kıskananların bile dostluğunu kazanması ve kendi kendine biçtiği rolü yaşamaya başlaması anlatılıyor. Son 3 OVA’da ise aynı kızın artık sadece hayatta kalmak, dostları ve kendisine güvenenleri hayal kırıklılığına uğratmamak kadar evrendeki insan yaşamının devam edip etmeyeceğini belirleyecek bir savaşın kapıya dayanması nedeniyle olgunlaşmasının son noktasına ilerlemesini görüyoruz. Mevcut imkanlarla hayatta kalmak için %1 şansın bile olmadığı, fizik sınırlarının üst limitlerine sahip düşmanlara karşı “Bana bir mucizenin gerekli olduğunu söylüyorsunuz. O halde o mucizeyi yaratmaya gidiyorum!” repliğiyle özetlenen bu kararlılık, EVA’nın yaratıcısı Hideaki Anno’nun yazıp yönettiği bu eserde ön yargılarınızı silip atacak bir olgunlukta işleniyor ve bunu 6 bölüm gibi kısıtlı bir sürede yapmayı harika şekilde başarıyor.