Disenchantment: Prenses Evde Yok Dersiniz
Bir prenses, bir elf ve bir şeytan, bir bara girer… Tam olarak bu diziyi özetleyen cümle bu. Sizler için bugün The Simpsons’ın yaratıcısı Matt Groening’in yeni animasyon serisini mercek altına almaya karar verdim. DİKKAT! Yazı spoiler içerir!
Ne Yaptı Bu Prenses Size?
Efendiiim, dizimiz sorumsuz bir prensesin hikayesiyle başlıyor. Aslında Bean, bir prensesten ziyade daha çok sizler bizler gibi yaşamak isteyen bir genç kızımız. Prenseslikle yakından uzaktan alakası yok. Ama gelin görün ki babası Kral Zog bir türlü rahat bırakmıyor kızımızı; haliyle her gece şatoya zil zurna sarhoş girmesinden de epey rahatsız. Baktı ki bu kızla başa çıkılmıyor e ne yapsın bu baba? En sonunda kızını evlendirmeye karar veriyor. Derkeeeen, o da ne?! Düğünde damat adayımız ölüyor. Hem de tam da Bean’in evlenmek istemediği zamanda. E ne olacak şimdi? Kral, Bean’i damadın domuz kılıklı erkek kardeşiyle evlendirmek isterken bir anda Bean kendisini yeni arkadaşlarının arasında buluyor.
Kim Bu Arkadaşlar?
İlk olarak kara kedi kılıklı şeytanımız Luci var. Luci, aslında krallığı devirmek isteyen büyücülerin kara büyüsü. Luci’nin amacı Bean’in daha da başını belaya sokarak krallığı parçalamak. Amaaaa, kim kimin başını belaya sokacak dersiniz?
Bir de sevimli, saf, Luci’nin tamamen zıttı bir elfimiz var: Elfo! ‘Hi! I’m Elfo!’ Her gördüğüne söylediği replik sevimli elfimizin. Elfo ise yaşadığı ‘Toz Pembe Diyar’dan firari bir elf. Sevgilisiyle basılan elf bu kadar iyimser bir diyardan bıkar usanır. Dış dünyayı tanımak ister. Ancak o kapıdan çıkınca bir daha geri dönüş yoktur. Oradan kaçınca yolları Bean ile kesişir. Kral Zog da kızının elf bir arkadaşı olmasına çok sevinir. Çünkü elf kanı sihirlidir; ölümsüzlük iksiri üretilir.
Önceleri tek başına eğlenen (ve aslında tek başına olmaktan sıkılan) Bean artık kendisine suç ortakları bulmuştur. Bu umursamaz kızın dünyasında Luci ve Elfo kadar değer verdiği kimse yoktur. Bir deeee Annesi….
Anneye Ne Oldu?
Kraliçe Dagmar, yani Bean’in annesi, Bean daha küçücükken Zog’a yapılan bir büyüye maruz kalır ve taş olur. Gerçekten taş olur. Böylece Bean’in hayatta tek değer verdiği insan ve keza pek göstermese de şımarık Kral Zog’un da çok sevdiği karısı hayatlarından taş olup gider. Amaaaa, taş da erir, değil mi!
İzlenimlerim
Tabii Matt Groening ismini görünce hepimizde The Simpson beklentisi oluşuyor. Ancak siz beklentinizi o kadar da yüksek tutmayın derim ben. Zaten 661 bölümlük, 30 yaşındaki bir televizyon klasiği ile çiçeği burnunda bir dizinin bir olması beklenebilir mi yani? Bir de şu da var şu anda mesela rastgele bir Simpsons bölümü açsam çok keyifli bir 22 dakika geçirebilirim (Ay canım çekti, şu yazıyı noktalar noktalamaz hemen rastgele bir bölüm açacağım!). Ancak Disenchantment’ı sırasıyla takip etmekte fayda var. Yani Disenchantment rastgele açıp izleyebileceğiniz bir dizi değil. Nitekim Disenchantment konu itibariyle de 661 bölüm sürebilecek bir dizi değil. Konu olarak Simpsons’a göre daha tekdüze kaldığını söylemek mümkün.
Diziye bir eleştirim de sezon finaline olacak. Aslında sezon sonuna doğru Bean’in bir şekilde kaçırılacağını tahmin etmiştim. Ancak bu şekilde oluşunu beklemiyordum. Zaten her şey çok ani gelişti, sanki böyle bi anda elimizde ne varsa yazalım sezon finaline gibi olmuş. Yani bana sorarsanız olmamış. Dagnar’ın dirilip de bir anda ‘Evil Queen’ olup da krallığı karıştırıp kızımı alır giderim tavırları olmamış. Yani şöyle en azından sezon ortasında filan dirilseydi, daha böyle yedirselerdi senaryoyu, daha hoş olabilirdi bence. Ancak şimdi durum böyle olunca tabii benim ikinci sezon beklentim de epey yükseldi. Madem Dagnar, Bean’i kendi memleketine götürüyor, haliyle daha güçlü bir ikinci sezon bekliyoruz. Muhtemelen, ikinci sezon da Bean’in gerçeği anlamasıyla geçecek. Temennimiz bir bölümde anlayıp geçmemesi. Lakin, artık Bean yine tek başına; kankaları Elfo ve Luci de yok yanında, bakalım neler olacak; 2020’de göreceğiz gibi gözüküyor.
Bu kadar eleştirdim eleştirdim sanmayın ki Disenchantment ortalama bir dizi. Açıkçası ortalama bir dizi olduğunu düşünmüyorum, özellikle benim için ilk bölümleri su gibi akıp geçti. Hatta bence son bölüme kadar da gayet iyiydik. Son bölüm fazla hızlı gelişti her şey onu sevmedim. Ama bu kadar olayın güçlü bir ikinci sezonun kapılarını araladığını da düşünüyorum. Disenchantment izlerken de keyifli bir 20 dakika geçiriyorsunuz canım, o kadar da değil.