Disney Çizgi Filmlerinde Sembolizm: Küçük Deniz Kızı

Bütün bunları neden anlattığımı merak ediyor olmalısınız. Hemen açıklayayım: Disney’in Küçük Deniz Kızı masalı, yaptığı göndermeler itibariyle Orta Doğu’ya hiç uzak değil. Hatta batıyı etkisine almış Orta Doğu hikayelerinin en ünlüsü: İsa’nın kayıp gelini Mecdelli Meryem, başka bir deyişle Kutsal Kâse.

Konuya aşina olanlar, hemen Dan Brown ve Da Vinci Şifresi‘ni hatırlamıştır. Evet, amacım oraya değinmek. Bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim: Dan Brown, ünlü kitabı Da Vinci Şifresi’nde Mecdelli Meryem’in İsa’nın yasal eşi olduğunu söyler. Meryem, İsrail’in eski soylarından Benjamin ailesindendir, ancak bunun üstü çizilerek fahişe olarak gösterilmiş ve Hristiyanlıktan dışlanmıştır. İsa çarmıha gerildiği sırada, Mecdelli Meryem onun çocuğuna hamiledir ve ülkesinden kaçmak zorunda kalır. Anadolu üzerinden Avrupa’ya kaçar. Bir kız doğurur. Sarah adlı bu kızın, Merovingian Hanedanı’nın atası olduğu iddia edilir. Tarih boyunca pek çok sanatçı, üstü örtülmüş bu gerçeği eserlerine yansıtmışlardır, biri de Walt Disney ekolüdür. Mecdelli Meryem kızıl saçlıdır ve bu kızıl saçlar, Ariel’de hayat bulmuştur. Ariel’in “asla gidemeyeceği” dünyaya uzaktan bakıp hüzünlenmesinin nedeni budur.

Bunların hepsi (Ariel kısmı da dahil), Dan Brown tarafından kitapta ve sonrasında yapılmış röportajlarda iddia ediliyor. Aslını isterseniz hikayeciliğini çok beğenmeme rağmen Dan Brown’un komplo teorilerinin çoğuna katılmıyorum, hatta bazı yerlerde büyük ve bilinçli anlam kaydırmaları yaptığını düşünüp hiç hoşlanmadığım da olmuştur ama şimdi Sezar’ın hakkı Sezar’a, en azından Mecdelli Meryem konusunda bence adam haklı. Kaldı ki konuyu ilk işleyen zaten o değil.

Tabii diyeceksiniz ki, Disney’in Küçük Deniz Kızı’ndaki Mecdelli Meryem göndermesinin kanıtı nerede? Size kesin bir kanıt sunamam, ama çok yakın bir şey gösterebilirim. Aşağıdaki videoda 3:17’ye bakın (Böyle dinlerden konuşurken ayet verir gibi oldu). Ariel, insanlara ait eşyaları topladığı gizli sığınağında şarkı söylerken bir tablonun önünde duruyor. Tablo oraya rastgele konmuş değil, çizgi film dekoru için yapılmış herhangi bir resim de değil: Fransız ressam George de La Tour’un “Mecdelli Meryem ve Tüten Ateş” adlı eseri. Evet, gerçek bir tablo. 1640’ta Lorraine’de yapılmış. Eğer incelerseniz, 17. yüzyılda Mecdelli Meryem’in epey popüler olduğunu fark edeceksiniz; İsa’nın kayıp aşkı ve sürgünde çile çeken kadın figürü olarak ona tapanlar mevcuttu.

Ariel, bu tablonun önünde neden insanlarla yaşamak istediğini anlattığı şarkısını söylerken şöyle diyor; “Ateş neden – ah, neydi o sözcük- yanar?” Alt metin açık: Ateşin yanması ne kadar doğalsa, benim orada olmak istemem o kadar doğal. Anormal olan şey, burada olmam!

Ariel’in önünde durduğu tabloda, Mecdelli Meryem düşüncelere dalmış bir şekilde ateşi seyrederken görünüyor; ateş onun yüzünü aydınlatırken vücudu karanlıklarda kalmış, kucağında muhtemelen ölmüş kocasını simgeleyen bir kafatası var. Tabloda karamsarlık ve ölüm var, ama cılız da olsa ışık da var; çünkü soyu hala devam ediyor. En azından çıkarılabilecek anlamlardan biri bence bu. Tıpkı Küçük Deniz Kızı gibi gurbette mahzun ve yapayalnız.

Disney animatörü Glen Keane, tabii ki Mecdelli Meryem tablosunun bir gönderme olduğunu reddetmiş ve şöyle bir açıklama yapmış: “Yok canım, sadece Ariel o sahnede ateşten söz ettiği için ateş olan bir tablo aradık ve bunu beğendik.” Kusura bakmayın Bay Keane, şunu öfkeli ve bağnaz Hristiyanlara yedirmiş olabilirsiniz, ama beş yaşındaki çocuklar bile inandırıcı bulmaz. Dünya tarihinde yapılmış onlarca ateş dolu tablo varken siz gidip Mary Magdalene’i seçtiniz, hem de çocuk filmine kucağında kurukafayla oturan bir kadın koydunuz, ha? Baş kahramana da Kudüs’ün adını verip, Mecdelli Meryem’in Da Vinci’nin Son Yemek tablosunda resmedildiği gibi kızıl saçlı yaptınız. Üzgünüm ama bu konuda Dan Brown, Michael Baigent ve Richard Leigh, ya da Mecdelli Meryem teorisini ilk kim ortaya atmışsa, ben onların yanındayım.

Hristiyanlık, Orta Doğu ve deniz demişken, dikkat çekmek istediğim başka bir konu daha var. Aşağıdaki videoda rahibin şapkasını görüyor musunuz? Peki o abartılı rahip, ya da Papa şapkasının ortasının neden ayrık olduğunu hiç merak ettiniz mi? Ne çağrıştırıyor size? Hadi ama, zor değil? Balık kuyruğu, arkadaşlar. Peki, neden?

Bu da çok basit:  Milatta, yani 2017 yıl öncesinde Dünya yeni bir Astrolojik Çağ’a girmişti: Balık Çağı. Astrolojik çağlar, 2150 yıl sürer. 12’si birlikte bir Devinim Yılı’nı oluşturur. Dünyanın ekseni 23 derece eğik olduğu için, çağlar tersine gider. Yani bundan sonraki çağ Kova burcuna ait olacak. Aynı şekilde bundan önceki çağ Koç’tu; Koç bencil bir burç olarak bilindiği için çok tanrılı dönemin bitişi ve tek tanrılı dönemin başlangıcı olarak kabul edilmiştir ve simgesi Musa’dır.

Balık Çağı’nın adamı ise belli: İsa. Balık, aynı zamanda doğumu sonradan 25 Aralık’a, yani güneş tanrısı Mithra’yla aynı tarihe çekilen İsa’nın gerçek burcudur. İsa, pek çok yerde balık burcunun ideal temsilcisi olarak geçer, kişisel özellikleri de benzetilir. Bu nedenle İsa’nın ilk takipçileri “Balıkçı” adıyla bilinmiş ve gizlenmek için kendilerinden böyle söz etmişlerdir. Sembol olarak da balığı anımsatacak şekilde birbirine doğru eğik iki yay olan ichthys işaretini kullanmışlardır. Doğumu tam Balık Çağı’nın başlangıcına denk gelmiş Balık burcunda bir adam, iki güçlü sembolün birleşiminin İsa’nın takipçileri üzerindeki etkisi çok büyüktür. Daha sonra Bizans İmparatoru Constantine, Birinci İznik Konseyi’nde Hristiyan ve Pagan ögeleri birleştirip yeni bir din yaratır: İsa’nın balık sembolünü atıp güneşi ekler. İsa’nın ve azizlerin başında resmedilen altın hale bunun etkisidir.

Diyeceksiniz ki, insanların İsa’yı balıktan sonra hop diye güneşle özdeşleştirmesi zor olmamış mı? Olmamıştır, çünkü eski halklar balık figürünü zaten güneş, ay ve kutsal dişiyle özdeşleştirir: Bu coğrafyalarda denizin batı tarafında olduğunu ve yaşayan halkların güneşin denize değdiğini gördüklerini unutmayın. Balık bedenli tanrısal figürler,  bu yüzden gecenin başlangıcını da sembolize eder. Tıpkı toprak gibi, deniz de dişidir. Aphrodite gibi bereketi temsil eden tanrıçaların sudan doğuşunun arkasında bu vardır. Aphrodite’nin atası olarak kabul edebileceğimiz Suriye’li tanrıça Atargatis’in de balık kuyruğu vardı.

Sakın yanlış anlamayın; bunlar ilahi tesadüfler demiyorum. Bu ilginç tesadüfler birileri tarafından gayet güzel bir hikaye gibi oturtularak kullanılmış diyorum. Sümerlerin insanlara doğru yolu öğreten balık giyimli insanlarının yaydığı bilgeliğin zamanla İsa’nın öğretilerine dönüşmüş olması gayet mümkündür. Ülkeler yok olur ama halklar yok olmaz. Belki de Orta Doğu halklarında söylenceyle aktarılan şeyler, bunlara inanan soylu bir adamın gelişiyle yeniden canlanmıştı. Ama konuyu çok uzatmak istemiyorum.

İşte bugün, “Bir fakiri doyurursanız beni doyurursunuz,” diyen, çarşaf giyip yalınayak dolaşan İsa’nın yaydığı dinin temsilcileri, pahalı kumaşlardan yapılmış bu balık kuyruğu şeklindeki şapkayı takarak ihtişamlı kiliselerde dua ederler. Daha da komiği var: Rahibin önüne bakın, diz kemiğinin ereksiyon gibi çizildiğini göreceksiniz. Şirket olarak kadın hakları konusunda son derece kaypak bir politika izlese de, Disney lafını çakmıştır. Rahibin şapkasının ayrıklığının fazlaca vurgulu çizilmesi de tabii ki boşuna değildir.

Yorumlar