Doğaüstü Güçlere Karşı Kilisenin Emrinde Bir Vampir – Hellsing

Birkaç sene öncesine kadar zamanımın önemli bir kısmını anime izlemek ya da manga okumak için kullanabiliyordum. İki eylemde boş vakit değerlendirmek için iyi araçlardı açıkçası. Ancak son birkaç yıldır pek fazla takip etmediğimi, zaman ayırmak istemediğimi fark ettim. Sebeplerinden biri son yıllarda pek fazla iyi seri çıkmaması sanırım. Hepsi birbirine benzeyen yapımlara inat olsun diye ben de Hellsing yazayım dedim ve yazdım.

Mangaka Kouta Hirano’nun 1997 yılında çizmeye ve yazmaya başlayıp 2008 yılında nihayete erdirdiği seri Hellsing, bir zamanların en popüler temalarından birini işliyor; vampirler. Ama genelde rastladığımız romantik, aşkı için ölümü göze alan ergen vampir hikayeleri gibi değil kendisi. Tam aksine -özellikle animesi- vampir sagasına hayat veren ana karakteriyle bir nevi klasik bir seridir Hellsing. Mangasını Türkçe okuma şansına sahibiz, zira Gerekli Şeyler on ciltlik serinin tamamını başarılı bir çeviriyle dilimize kazandırdı diyor ve hikayeye geçiyorum.

Ama devam etmeden önce hikayeyle ilgili detayların izlememiş ve ya okumamış vatandaşlar için SPOILER olacağını da eklemek isterim. Sonra tadımız kaçmasın, değil mi.

hellsing3

Hikaye, İngiliz Protestan Kilisesine bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren Hellsing adlı doğaüstü varlıklarla mücadele eden organizasyon ve bu organizasyonun en büyük tetikçisinin etrafında şekilleniyor. Bahsettiğimiz tetikçi Alucard’dan başkası değil. Kendisi en hasından vampir. Hem de ne vampir. Zira “nosferatu” diye tabir edilen şahsın ta kendisi oluyor zat-ı muhterem. Hikayenin geçtiği dönemden yaklaşık yüz yıl kadar önce ailenin kurucusu Van Helsing tarafından yenilgiye uğratılır. İnsanların sanırım bu alandaki en büyük başarısı. Hayatının geri kalanını Hellsing ailesine hizmete adar ya da adamak zorunda kalır. Vampirimizin geçmişinden bahsettikten sonra hikayeye geçiyorum. Manga ve animede olaylar köyün birine rahip kılığında sızan bir vampirin (türünün yüz karalarından) Seras Victoria adındaki bir kızcağızı tutsak alması ve Alucard’ın onu kendisi gibi bir vampir yapmak zorunda kalmasıyla başlıyor. Artık Hellsing’in bir üyesi olan Seras, insan olarak yaşadığı günlere elveda diyerek yeni yaşamına uyum sağlamaya çalışır. Ancak çok geçmeden hem Hellsing Organizasyonu hem de İngiltere ve hatta dünya çok büyük bir savaşın ortasında kalır.

Yaklaşık elli yıl önce vuku bulan İkinci Dünya Savaşını tekrar başlatmak isteyen manyak bir Alman askeri (şimdi kendisine Führer dedirtiyor, manidar) Protestan Kilisesine savaş ilan eder. Vampirlerden ve zombilerden oluşan ordusuyla İngiltere’ye resmen ölüm getirir. Olayların başlamasıyla birlikte kraliçenin askerleri en büyük savaş gücü olan Hellsing ile savaşta yerlerini alır. Kelimenin tam anlamıyla cehenneme dönen Londra’da işin içine Katolik kilisesinin ve ona bağlı Iscariot örgütününde -ve de Alexander Anderson’un- girmesiyle işler iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. Bir tarafta Alucard ile savaşa dur demeye niyetli Hellsing. Bir tarafta teknoloji ve sayı üstünlüğüyle sayko Almanlar. Diğer tarafta ise bağnaz inançlarıyla savaştaki herkesin kökünü kurutmaya niyetli Papa’nın askerleri. Tam manasıyla nihai savaş… Konu hakkında daha fazla yazmak yerine anime serileri hakkında konuşalım:

Anime Serileri

Mangasından uyarlanan iki tane anime serisi var Hellsing’in. Önce kötü olanla başlayalım ki yazının devamı heyecanlı olsun. On üç bölüm olarak yayınlanan ve bir dönem MTV Türkiye kanalında Türkçe dublajlı olarak (dublaj fena değildi) yayınlanan Hellsing animesi için diyecek pek bir şey yok. Gerek animasyon kalitesi, gerekse hikaye olarak mangaya yakışan bir seri olmamış/olamamış. Zaten mangadan çok alakasız yerlere gittiğini fark eden yapımcılar da bu acıya on üçüncü bölümde son verdiler, sağ olsunlar. Bunda manganın aylık olarak yayınlanması mutlaka etken, ancak yine de daha iyi bir seri izlemek hakkımızdı. Bir tek son bölümü için iyi diyebileceğimiz bu televizyon serisini izlememek seri adına bir şey kaybettirmeyecektir. Ancak bir de OVA serisi var ki…

hellsingOve

OVA demişken ne manaya geldiğinden biraz bahsedelim. Original Video Animation kelimelerinin kısaltması olan terim, genellikle sevilen animelerin televizyonda yayınlanan bölümlerinin yanı sıra yalnızca DVD -şimdi Blu-Ray olarak da bulabilmek mümkün- olarak piyasaya sürülen özel bölümleri olarak özetlenebilir. Yayın organı sebebiyle çok daha iyi animasyonlarla izleyiciyle buluşan OVA bölümler bazen çok iyi olduğu gibi, bazende insanı kanser edecek kadar saçma sapan olabiliyor. Ancak Hellsing’in ününe ün katan tam da bu OVA bölümleri.

Mangayla paralel olay örgüsüyle yayınlanan Hellsing Ultimate adlı seri, tam da yukarıda bahsettiğim klasik olma seviyesine taşır Kouta Hirano’nun eserini. Başarılı animasyonları sayesinde hikaye çok şık bir biçimde izleyiciyle buluşmuş. Sürelerinin daha uzun olması nedeniyle (her bölüm ortalama kırk-elli dakikaydı ki, bu durum OVA bölümlerinin şanındandır, uzun olurlar) kısacık, hap gibi anime serisinden sonra ilaç gibi gelir izleyene. Mangada okuyup çok sevdiğimiz Pip Bernadotte ve Rip Van Winkle gibi epik karakterlerin başarılı bir şekilde uyarlandığı serinin müziklerinin dinlediğim en iyi anime soundtrack albümlerinden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tek sorunu (gerçi sorun değil gereklilik ama) benim izlediğim dönemde altı yedi ay, hatta bazen daha uzun sürede bir bölüm çıkmasıydı. Bölümün çıkmasını sabırsızlıkla beklerdik. Şimdiyse yayınlanan on bölümün hepsini bulmak mümkün. Unutmadan; Ultimate bitince The Dawn adında üç bölümden oluşan bir seri daha çıktı.

Bu yazı, "Gerekli Şeyler Manga Koleksiyonu" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar