Duygular Dile Gelirse: Inside Out

“Hiç etrafınızdaki birinin yüzüne bakıp, ‘Acaba kafasının içinden neler geçiyor?’ diye merak eder misiniz?”

Daha açılışında, belki de gündelik hayatta sayısız defa düşünüp kendi kendimize sorduğumuz ama ötesini fazlaca düşünmediğimiz böylesi bir soru olan bir Disney animasyonu düşünün. Sonunda retorik sorulardan bıkıp gerçekten insanların kafasından neler geçtiğini, çeşitli duyguların kendilerini belli ettiği anlarda zihinlerin içinde neler yaşandığını merak edip kendi kafasından geçenleri bir senaryoya dönüştürmeyi akıl edebilmiş birinin çıkmasına siz de benim kadar sevinmişsinizdir belki de? Eh, eğer durum böyleyse, 2015 yapımı şahane Pixar animasyonu Inside Out’tan bahsettiğimi anlamış olmalısınız.

inside-out-2

Inside Out (Ters Yüz), aynı zamanda yönetmen koltuğunu da paylaşan Pete Docter ve Ronnie del Carmen’in yazmış olduğu bir hikâyeden yola çıkılarak senaryolaştırılmış bir film. Yönetmen Peter Docter, Inside Out’un hikâyesini ilk olarak, büyüdükçe kızının karakterinde ve davranışlarında meydana gelen değişiklikleri gözlemleyerek oluşturmaya başlamış. Hikâye ilerledikçe ve devreye yapımcılar girdikçe, ekip aralarında Berkeley’den hocalar da olmak üzere birçok psikoloğa danışarak ortaya eksiksiz bir metin çıkarmaya çalışmışlar. Özellikle Berkeley’den Dacher Keltner’ın, yaptığı akademik çalışmalardan yola çıkarak, insan duygularının kişilerarası ilişkileri büyük ölçüde etkilediği yönünde elde ettiği nöropsikolojik verileri senaryonun geliştirilmesi ve karakterlerin oluşturulmasında önemli bir yol gösterici olmuş.

Hikâye, Minnesota’da dünyaya gelen Riley Anderson adında küçük bir kızın, dünyaya gözlerini açmasıyla birlikte kafasının içinde canlanan beş temel duygusunun da harekete geçişiyle başlıyor: Neşe, Üzüntü, Korku, Tiksinti ve Öfke. Bu beş duygu Riley’nin davranışlarını ve düşüncelerini, zihnindeki karargâhta bulunan konsolda gerekli düzenlemeleri yaparak gerçeklestiriyor. Riley büyüdükçe, hayattaki tüm deneyimleri birer anıya dönüşüp renkli kürelerde saklanıyor ve bunlar da her gece uzun süreli belleğe gönderiliyor. Ancak asıl önemli olan beş tane “çekirdek hatıra” (ki bunların hepsi neşeli hatıralar), her biri Riley’nin kişiliğinin farklı açılarını yansıtan birbirinden farklı “adalara” hayat veren bir merkezde saklanıyor. Beş duyu arasında en baskın olan Neşe, Riley’nin mutlu çocukluk anılarını devam ettirmeyi amaçlıyor ve sürekli bir şekilde, melankolik ve bilinçsiz halde oradan oraya sürüklenen Üzüntü’yü bu anılardan uzak tutmaya çalışıyor.

inside-out-1

Neşe’nin liderliğiyle gayet mükemmel bir biçimde yürüyen bu düzen, Riley’nin on bir yaşında ailesiyle birlikte San Fransisco’ya taşınmasıyla sekteye uğramaya başlıyor. Bu sırada Üzüntü de Riley’nin kafasının içinde anı kürelerine dokunup onları maviye dönüştürüyor ve Neşe deliler gibi uğraşıp anıları korumaya çalışıyor. Ve sonunda, Riley yeni sınıfında öğretmenine kendini tanıtacağı o kritik anda, Üzüntü onun gözyaşlarına boğulmasına ve üzücü bir çekirdek hatıra oluşmasına neden oluyor. Bu hatayı düzeltmeye çalışan Neşe, Üzüntü’yle çekişirken yanlışlıkla, Riley’nin en mutlu çocukluk anılarının bulunduğu ve adalara hayat veren diğer beş küreyi düşürüyor.

inside-out-3

Neşe ve Üzüntü bunun üzerine, bu beş küreyi bulmak için daha önce hiç ayrılmadıkları karargâhtan ayrılıyor ve idareyi geriye kalan üç duyguya bırakıyorlar. Bu esnada Riley’nin hayali arkadaşı Bing Bong’la tanışan Neşe ve Üzüntü, bir an evvel bulacakları şeyleri bulup düşünce trenine binerek karargâha geri dönmek istiyorlar. Ancak bu esnada Riley’nin yıkıma uğrayan duygularıyla birlikte, Riley’nin hayatının en güzel dönemlerini temsil eden “Hokey Adası”, “Şaklabanlık Adası”, “Arkadaşlık Adası”, “Dürüstlük Adası” ve “Aile Adası” gibi çok önemli yapılar da birer birer sarsılıyor. Ve Neşe, Riley’nin en önemli çekirdek anılarını sağ salim geri getirmeye çalışıyor.

Konusu itibarıyla çok farklı olan bu animasyonun sanatsal tasarımı düşünülürken de, atmosferin 1950’lerin Broadway müzikallerini yansıtmasına önem verilmiş. Yönetmen, duyguları yansıtan karakterlerin, gerek tasarımlarında gerekse hareketlerinde birer karikatürü anımsatmaları gerektiğini düşünmüş ve bu noktada, Tex Avery ve Chuck Jones gibi isimlere öykünmüşler.

inside-out-4

Film 68. Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yaptıktan sonra 19 Haziran 2015’te Amerika’da gösterime girdi ve ilk haftasında gişede 90.4 milyon dolar gibi bir değere ulaştı. Seyirciler tarafından çok beğenilen, eleştirmenler tarafından övgülerle karşılanan film, 2016 En İyi Animasyon Film Oscar’ını, Altın Küre Ödülü’nü, BAFTA Ödülü’nü ve daha birçok prestijli ödülü de kazanmayı başardı.

İşte size, eve kapandığınız bir Pazar gününü en iyi şekilde değerlendirebileceğiniz ve yaklaşan Pazartesi sendromuna en iyi geleceğini düşündüğüm bir film. Hem artık, Pazartesi sendromuna neyin sebep olduğunu da biliyorsunuz.

İyi seyirler.

Yorumlar