Efsanenin Dönüm Noktası: Mobile Suit Zeta Gundam

Hikaye Analizi

Klasik seride olan iyi – kötü ayrımının griftliği bu seride daha yoğunlaşılarak karşımıza çıkar. Kamille’nin iltica ettiiği A.E.U.G.’un zaten birçok insan tarafından terörist bir organizasyon olarak tanımlanması bir yana, A.E.U.G.’un askeri tedarikçiliğini özel bir kuruluş olan Anaheim Electronics’in yapması, bu şirketin ise uzun vadede gelirlerini üst seviyede tutabilmek adına bu savaşın her iki tarafına da silah ve teknoloji sağlaması, dahası Kamille’in zamanla Titans’ın içinde sadece görevini yapmaya çalışan insanların da olduğunu görmesi (ki bunlara sevgi hissettiği ilk insan olan Four Murasame de vardır) ve bir noktadan sonra savaşın 3 taraflı ve kaotik bir hal alması, bahsettiğim iyi – kötü ayrımının belirsizliğini gösterir niteliktedir.

Titans her ne kadar sivillere karşı kitle imha silahları kullanacak ya da savaş suçlularını bile bünyesinde barındıracak kadar kantarın topuzunu kaçırmış bir noktada da olsa, Kamille’in bunu gerçekleştirirken hiçbir mani duymamasına karşın öldürme eylemini gerçekleştirmekten dolayı giderek daha fazla baskı altına girmesi bunu kanıtlar niteliktedir. Benzer şekilde Kamille’in atipik otizmli bir birey olduğunun alenen vurgulanması, Titans’ın alenen bir ABD sembolizasyonu olması, çocuk karakterlerin öldürülmesinden çekinilmemesi, kadronun etnik açıdan çeşitli yapısı (Başrol karakterin Japon asıllı olmamasından Argama doktorunun isminin Hasan olmasına değin sayısız örnek verilebilir bu açıdan), seride pek çok güçlü kadın karaktere yer verilmesi ve hatta serinin en güçlü düşmanlarından Paptimus Scirocco’nun feminist bir sistem kurmaya takıntılı olması gibi seride bir Anime’de o zamana dek pek de rastlanmayan pek çok ayrıksı öğeye rastlamak mümkündür. Bu saydığım birçok ayrıksı örnek içerisinde Kamille’e serinin bitiminde biçilen son, serinin durduğu noktayı özetler niteliktedir.

Seri Hak Ettiği Yerde mi?

İnsanların genel kanısına baktığımda çoğu kişinin seriye ilkin Gundam SEED gibi 2000 yılı sonrası modern dönem seriler ile başladığını ve maalesef UC serileri konusunda dünyanın geri kalanın aksine nispeten tam bir habersizlik olduğunu) görmekteyim. (Zaten bu yazı dizisini hazırlamamın bundan öte bir sebebi de yok) Zeta Gundam ise, kanımca her yeninin “iyi olan” olmadığını ve orijinalitenin asla unutulmayacağına dair ideal bir örnek. Öncelikle 1985’in imkanlarıyla bir TV serisi için yapılabilecek belki de en üst noktadır Zeta Gundam: Grafiklerinden müziklerine, karakter kadrosundan drama dozuna dek şu ana dek sadece Gundam yada Mecha adına yapılanların değil, tüm Anime tarihinin en iyilerinden birisi olduğunu hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim. Zamanı için başka bir TV serisinin bu anlamda kıyas gösterilebilmesi kolay değildir. Bunda en büyük pay zamanı için ilgi görmesi amaçlanmamış olması… Seri vizyondayken izleyen çoğu kişi serideki anlatıma empati kuramadı, aşırı karamsar atmosferden korktu veya seride eğlenemediği için seriyi fazla sevmedi.

Seri rating oranları açısından hayli başarılı olsa da seriyi gerçek anlamda sahiplenen sadece küçük bir kesimdi. Oysa birçok insan 10 yada 20 yıl sonra seriyi izlediğinde layık olduğu değeri verdi. Zira Zeta Gundam’ın 1985’de verdiği bu anlatım 9/11 sonrası bir korku imparatorluğuna dönüşen Yeni Dünya Düzeni’ni belki de en iyi öngören seri oluyor. Serinin bu yüzden olsa gerek, Batı ülkelerinde yaklaşık 20 yıl boyunca resmi şekilde gösterilemediğini not düşmemiz gerek. Bugünse üzerinden geçen 20 yılı aşkın süreye rağmen Zeta Gundam’ın bir klasik olduğunu her zamankinden daha iyi anlıyoruz: İzleyen birçok kişinin beklentilerini ve bakış açılarını yeniden biçimlendiren seri bugün bile benzerine tanık olamayacağınız zihinsel tatlar vaat etmekte.

Mecha serilerinin bazılarında, türe özel bir ilgi duymayan bazı arkadaşları rahatsız ettiğini gördüğüm savaş hususu da ilginç şekilde sıra dışı ve merak uyandırıcı hale getirilmiş. Eski UC serilerinden tanıdığımız kahraman karakterler savaşa dahil olsalar bile düşmanların herhangi bir rütbelisi karşısında oldukça zorlanıyorlar. Hatta ilk 18-19 bölümün sonlarında görebileceğiniz Asshimar yada Gaplant’a karşı yapılan savaşlar serinin diğer Gundam serilerine olan farkını belirgin şekilde ortaya çıkıyor. Benzer şekilde serinin ileriki bölümlerine dair bir spoiler vermek istemesem de genelde anime serilerinin tamamına yakınında görülmesine karşın, bazı düşman karakterler ana karakterin kendisiyle yakın dövüşe girmesine karşın öldürülemiyor ve seriyi sağ bitiyorlar. Hatta serinin sonunda bile kahramanın kendisi için bile %100 zaferden bahsedilemiyor: Seri, savaşın yıkıcılığı ve trajedilerinin yanı sıra kaosunu da çok güzel anlatmış.

Seri ilk 18-19 bölüm boyunca adeta durmayan bir tempoda ilerliyor ve serinin atmosferinin tutkunu oluyorsunuz. (Bu evre aynı zamanda serinin mekanik aksiyon kullanımının da en ideal gözlenebildiği devre oluyor) 20-32 arasında ise değişim devresine giriliyor ve aksiyondan çok dramaya kayılıyor (Aynı zamanda ilk 18-19 bölümdeki durum anlatımı bu evrede Yoshiyuki Tomino’nun tüm serilerinde görünen ağır ağır artan drama ve alternatif gerçekçilik -buna ileride tekrar değineceğim- noktasına geçiyor) 32. bölümle birlikte seri, artık asla bırakamayacağınız bir hikaye ve karakter gelişimine ulaşıyor ve 50. bölümdeki final de serinin misyonunu olabilecek en mükemmel şekilde noktalarken tüm anime tarihi içindeki en özgün finallerden biriyle Zeta Gundam sonlandırılıyor. Geride ise sadece izleyenlerin anlayabileceği, fakat kolay kolay betimlenemeyecek bir zihinsel tat kalıyor.

Artistik Yaklaşım

Seri animasyon kullanımı açısından en yetkin örnekleri arasında sayılabilir. Bazı grafikler 80’lerde yapılabileceklerinin sınırlarını zorlarken (ilk 18 bölüm bunun açık örneği) bazı grafiklerse (az görünen karakterler gibi) fark oluşturacak kadar farklı çizilmiş olabiliyor. Sanırım seri için fazladan birkaç aylık bir çalışma yapılsa tamamen zamanını aşan çizimlere sahip olabilirdi ama bu hali bile gayet yeterli: Açıkça söyleyebilirim ki Zeta Gundam, 80’ler boyunca yapılan TV serilerinde animasyonun kullanışı açısından en ideal örneklerin en üstünde gelmekte.

Mecha dizaynları olarak şunu söylemeliyim: Gerçek bir başyapıt! Zira yeni denilebilecek çoğu seride bile hala Zeta Gundam birimlerine yönelik birçok rip-off’lar görmekteyiz. Bakışımıza serinin yapıldığı döneme kaydırdığımızda ise, serinin baskın şekilde dizayn özgünlüğü, çok fonksiyonluluk, zamandaş serilere göre gerçekçilik gibi çoğu noktada başı çektiğini görürüz. Şu an bile çıkan çoğu mecha serisinde Zeta Gundam’daki çeşitliliği -ne yazık ki- görememekteyiz. Zeta Gundam bu anlamda sürekli incelenecek ve örnek alınabilecek eskimez örneklerden birisi konumunda.

Müziklere ayrı bir parantez açmalıyım: 6 diske yayılan Soundtrack’leri 80’lerin en iyi TV serisi kolleksiyonlarından birini oluşturuyor. Açılış müzikleri serinin melankolik havasını tamamlarken, serinin ortalarındaki ekleme parça ile bitiş müziği ise serinin kaotik havasına tezat oluşturacak çocuksu tınılar barındıran, kısa süreli rahatlama sağlayan parçalar olmuşlar. Soundtrack’in bahsettiğim vurucu gücünü ise korku, kaos, huzur, melankoli gibi sayısız hissi bir arada veren, senfonik ve jazz arasında gidip gelen çalışmalar olmuşlar: Örneğin “The New World” bir savaşın kısa süre öncesinde Fa ve Kamille gibi karakterlerin çocuksu bir huzur ve zihinsel rahatlama arayışlarını temsil ederken, sadece birkaç kez duyduğumuz ama 49. bölümde etkisinin doruğuna çıkan “Zeta Gundam Theme / Riders of the Skies” sizi adeta tüm benliğinizle sarsıyor.

Bu yazı, "Jenerasyonlar Ötesi Bir Kült Anime: Mobile Suit Gundam" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar