Ghibli Evrenine Son Dokunuş: Prenses Kaguya Masalı

Hayao Miyazaki

5 Ocak 1941 yılında doğmuştur, Takahata gibi Miyazaki de Tokyo Üniversitesi uluslararası ilişkiler ve ekonomi bölümü mezunudur. Kariyerine Takahata gibi Toei adlı animasyon şirketinde başlamıştır. Animasyon ile ilgilenmeye lise üçüncü sınıftayken izlediği dünyanın ilk uzun metraj animasyonu ile başlamıştır.

1961 yılında başladığı animasyon kariyerinde pek çok başarı elde etmiş olan Miyazaki, 1997’ye kadar olan süreçte aralarında Gökteki Kale, Komşum Totoro, Küçük Cadı Kiki ve Kırmızı Kanatlar’ın da bulunduğu on adet filme imza atmıştır. Komşum Totoro filmindeki Totoro Ghibli stüdyosunun da maskotu olan dev bir orman ruhudur.

1997 yılında ise yazarlığını ve yönetmenliğini üstlendiği Prenses Mononoke adlı filmle uluslararası arenaya çıkmıştır.

179971240JS00011_Hayao_Miya

Fotoğraf çektirmekten hiç hazzetmeyen Miyazaki, en büyük çıkışlarından bir diğeri ise 2001 yılındaki Ruhların Kaçışı ile olmuştur, pek çokları tarafından Miyazaki’nin en iyi eseri olarak kabul edilen Ruhların Kaçışı başarılı bir film olmanın yanı sıra yarattığı evren ile de başka bir değere sahiptir. Bu film ile uluslararası mecrada BAFTA, Altın Küre ve Nebula gibi pek çok ödül almıştır.

Prenses Kaguya Masalı

Prenses Kaguya Masalı aslında 10. Yüzyıl Japon metinlerine dayanır, asıl adı Bambu Kesicisinin Hikâyesi olan eser Japonya’da çok fazla kişi tarafından bilinir. Japon edebiyatının bilinen ilk eseri olmasının yanında edebî niteliği ve ilk bilimkurgu eseri olması ile de edebiyat tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. Edebiyat tarihi açısından böylesi bir yerde olan bu eser aslında daha önce pek çok manga ve animeye konu olsa da hiçbiri Isao Takahata’nın Prenses Kaguya Masalı kadar büyük bir başarı sağlayamamıştır.

Prenses Kaguya Masalı, bana göre Takahata’nın realist ve geleneksel çizgisinin en güzel örneği. Takahata filmlere on dört yıl ara verdikten sonra artık uzun metraj film çekmeyecek olan Ghibli için unutulmaz bir kapanış yaparcasına bu filmi çekmişe benziyor. Her sene yüzlerce “üretilen” bilgisayar yapımı animasyonların yanında sekiz yıllık bir çalışma sonucunda tamamen el çizimleri ile yaratılmış bir film olarak kesinlikle göz yormuyor, hayatın küçük detaylarını verirken acele etmediği gibi onlardaki estetik yanı ortaya çıkarıyor ve film tüm o fantastik yanları ile akıp giderken verdiği gerçeklik hissi ile “Aa bu nasıl olabilir?” sorusuna en ufak bir ihtiyaç dahi hissettirmiyor.

3

Takahata’nın yansıttığı günlük yaşam izlenimlerinde Konfüçyüs’ün etkisini hissetmek mümkün; günlük hayattaki küçük davranışların büyük etkiler yaratabileceğine inanan Konfüçyüs misâli Takahata da eserlerinde basit yaşamdan sahneleri neredeyse onları yücelterek kullanmaktadır. Söz gelimi Prenses Kaguya Masalı’nda bir çocuğun ilk adımları, bir genç kızın koşuşu, iki arkadaşın şakalaşması veyahut bir çocuğun ağlaması gibi sahneler hiç aceleye getirilmeden çekilmiş gibidir. Tabii bu tarz sahneler sadece Prenses Kaguya Masalı’nda değil diğer Takahata filmlerinde de rahatça izlenebilecek sahnelerdir ancak bu filmde aynı zamanda elle çizilmiş olmaları etkiyi bir kat daha arttırmaktadır.

Bana göre filmin temasına hükmeden tek bir arka plan var o da dönüşüm. İlk olarak, bir bambunun içinden oduncunun eline doğduğu andan itibaren gerek Kaguya’nın kendisi gerek de çevresi hızla değişmekte ve Kaguya da bu değişime ayak uydurmaya çalışmaktadır. Çocukluğu dönemince köyde onu bulan ormancıyla eşi ve arkadaşları ile yaşayan Kaguya mutluyken ormancının bambulardan birinde ipek kumaş ve altın bulması ile Kaguya’nın hayatı yeniden şekilleniyor. İpek ve altınları görüp Kaguya’yı bir prenses gibi yetiştirmek arzusuna kapılıyor. Hikâye ilerledikçe doğadan kopan Kaguya’ ya tutulan korkunç eğitmen ile değiştirilmeye çalışan doğallığı ve tüm bu değişiklerle yaşadığı psikolojik değişim de filmde kusursuz şekilde işleniyor. İkinci ve son olarak da, öte dünyadan yaşadığımız dünyaya geliş ve tekrar o dünyaya geri dönüş de bu dönüşüm teması içinde Takahata tarafından rikkatle işlenmiş.

4

Filmin şimdiye kadar sadece temasından ve görüntüsünden bahsetmiş olursam Ghibli stüdyosunun diğer filmlerinde de besteci olarak adını gördüğümüz Joe Hihaishi’ye büyük haksızlık etmiş olurdum. Çünkü film müzikleri ile de oldukça başarılı bir yerde, öyle ki izleyeli neredeyse iki yıl olmasına ve zerre kadar Japonca bilgim olmamasına rağmen bazı şarkılar hâlâ aklımdadır. Stüdyonun gerek Joe Hihaishi tarafından gerekse diğer sanatçıları tarafından yapılmış film müzikleri için yazının başındaki bağlantıdan listeye ulaşabilirsiniz.

Yorumlar