Japonya’nın Star Wars’a Cevabı: Mobile Suit Gundam
Neredeyse tüm hikayeler bütününün tamamı insanın karşısındaki en büyük tehlikenin yine insan olduğuyla alakalı (Tüm antolojide sadece tek bir filmde -o da paralel evrende- uzaylı yaşam formlarına yer verilmekte ama bu seçim bile anlatıyı Arthur C. Clarke’in Childhood’s End’inin seviyesine çıkartmak için bir basamak olarak kullanılmaktadır). Dahası, dramatizm ve askeri işlenişin ulaştığı noktadır ki Gundam’ın bu yönüyle 1970’lerin Anime’leri arasında bir kırılma noktası oluşturma niteliği seven-sevmeyen herkesçe kabul edilmektedir. Maalesef ülkemizin tek kanal döneminin Voltron ve Transformers gibi Gundam’a ters düşen örneklerle hatırlanması, Gundam’ın neden önemli ve izlenmesi gereken bir yapım olduğunu ifade etmemde zorlanmama sebep olmakta (Zaten şu an bu yazıyı yazmamın başka da bir sebebi yok). Genele vurulursa başrol karakterlerinin dahi sakat kalabildiği, korkudan donakaldığı, delirebildiği ve hatta ölebildiği hikayeler olan Gundam aslında insan odaklı bir savaş anlatısından başka bir şey olmayıp odaklanılan temaların vardığı sonuçları ustaca izleyicisinin yorumuna bırakmaktadır.
Savaş atmosferini sonuna kadar yansıtma çabasının bir etkisi olarak Gundam serilerinde savaşın tüm atmosferi çoğu Mecha’nın aksine tek bir dev robotun üzerine yığılmış bir yük değildir, çoğu noktada bir ordunun ilerlemesi için ordunun her ünitesine ihtiyaç duyulduğunu, bu olmadan savaşın kazanılamayacağını (Combined Arms Theory olarak bilinir) en başta Gundam serilerinde görürüz. Dahası Gundam’da çıkan Mobile Suit dizaynları sanat eseri olarak görülebilirler. Özellikle RX-78-2 kod adlı Gundam ve MS-06 olarak bilinen Zaku II’ler birçok Mecha hayranının sevgisini kazanmıştır. Bunun yanısıra her tipolojide MS’e yer verilmesinden ötürü dizaynlar birbirlerini tekrarlamazlar.
Her karakter kendi iç dünyasına uygun olarak davranır. Amuro’nun insan ilişkilerindeki beceriksizliği, Bright’ın kendine aşırı güveni, Sayla’nın gizlemeye çalıştığı sırları, Zabi ailesinin her üyesinin iktidar hırsı ile aslında kendi aralarında da gizli bir savaşın daha içinde olmaları gibi… Yine gizli bir savaşın içinde olan bir başka karakter, meşhur ve esrarengiz “Red Comet” Char Aznable en çok sevilen orijinalite sahibi kötü Anime karakterlerinden biridir, hatta Anime serilerinde antagonist kullanımının yetkin ilk birkaç örneğinden birisidir.
Gundam’ın insan odaklı bir bilimkurgu epiği olduğundan yazının başlarında bahsetmiştim. “Karakterler ile adeta bütünleşiyorsunuz” türü klişe bir ifade de kullanmayacağım zira anlatılan öykünün öncesinde, içinde ve sonrasında “yaşamakta olduğunu” hissettiğiniz çok Anime yok ve bu örnekte de bunu çok bariz yaşıyoruz. Kai’nin savaşmak yerine birçok kez kişisel davranıp kendi canını kurtarmaya kalkması, Matilda’nın savaşta bile olsa yaşam kurtarmak için savaşılabileceğini söyleyerek Amuro’yu motive etmesi, Bright’ın meşhur tokadı ve akabinde çektiği konuşma, Sleggar’ın hem Mirai hem de Cameron’a verdiği ders, hizmet ettiği ordunun çocukların dahi ölümüne sebep olduğunu görüp bunu kaldıramadığı için firar eden Doan, kendi askerlerini ölüme terk etmeye varana dek her tür savaş hilesi ve tuzağı mübah gören narsist M’queve, son ana dek onuru için savaşan Ramba Ral ve daha sayılamayacak pek çok örnek karakterlerin ne derece iyi işlendiğinin kanıtıdır. Bazı Anime’lerde mümkün olduğunca az işlenen “ölüm” konusu da Gundam’da çoğunlukla bulunur. Çünkü seride içinde bulunulan ve şu anda dünyanın neredeyse yarısından fazlasında süregelmekte olan şeyin adı savaş ve savaşta da ölüm kaçınılmaz bir olgu… Eğlence faktörü her ne kadar ihmal edilmiş olmasa da külliyatın birinci amacı da bu değil, bunun da sebebi baştan sona bir savaş olması ve bu savaş ortamının gerek başrol gerekse yan karakterler üzerinden olması gerektiği gibi size verilmesi.
İnovasyon
Gundam 1979 gibi o dönem bilimkurgularının çoğunun eğlencelikler olma çabasında yapımlar olmasına rağmen inovasyonlar içererek birçok örnekle arasına kalın duvarlar çekmiştir. Seri, uzayda kolonileşme, astreoid madenciliği, insan ırkının evrimi gibi sayısız tema arka planda anlatılırken izleyicisini içten içe gelecek hakkında düşünmeye zorlamakta, bununla birlikte kaçış edebiyatı tuzaklarına karşı adeta kendi manifestosunu yazmaktadır.
Astreoid madenciliğinden düşünce gücüyle insan-makine arayüzünün gerçekleştirilmesine, güneş rüzgarlarının itiş kaynağı olarak kullanılmasından uydu silahlarına değin sayısız buluşun serinin yaratıldığı dönemde öngörülmüş olması ve bir bilimkurgu eseri olarak birbiri ile tutarlı bir evrende bir araya getirilmiş olması bu duruma ideal örnek oluşturmaktadır.