Titana Saldırı – İnsanlığa Bambaşka Bir Son Hazırlayan Yapım!
Daha önceleri internet ortamından takip ettiğim ancak bir süre sonra nedenini bilmediğim bir şekilde ara verdiğim bir seri “Attack on Titan” ya da Türkçe ismiyle “Titana Saldırı” ya da Japonca ismi ile “Shingeki no Kyojin. O zamanlar sanıyorum bu kadar popüler olacağı öngörülemeyen bir yapımdı. Ancak içerdiği aşırı dozda aksiyon ve ortaya koyduğu farklılık yaratan teknik içeriği sayesinde geldiği noktayı görmek insanın hoşuna gidiyor.
Daha önceki yazılarda da belirttiğim üzere; işim gereği tüm gün kitaplarla, çizgi romanlarla iç içeyim. Yine böyle bir iş gününde karşılaştım Titana Saldırı ile. İnternette önce mangası, ardından animesi ile ülkemiz dahil, dünyanın birçok yerinde büyük bir takipçi kitlesi yakalamayı başarmış bir seriyi, Türkçe olarak basılı yayın halinde elimde tutuyor olmak ve kaldığım yerden devam edebilecek olmak açıkçası çok iyi oldu. Gerekli Şeyler diğer popüler manga serileri (One Piece, Naruto, Hellsing vb. gibi) ile birlikte, bu güzelim seriyi de dilimize kazandırarak takipçilerinin yüzünü güldürmeyi başardı. Şimdi gelelim neymiş ne değilmiş bu Titana Saldırı?
Künye bilgileri ile başlayalım. Orijinal ismi ile“Shingeki no Kyojin” ilk kez 65 sayfalık bir one shot (tek atımlık çizgi roman diyelim) olarak kağıtla buluşan bir seri. 2009 yılında Kodansha Bessatsu Shonen Magazin dergisinde yayın hayatına başladı. Devam eden sayıları ile birlikte popülaritesi günden güne artan seriye animasyon stüdyoları daha fazla kayıtsız kalmadı haliyle ve 2013 yılına gelindiğinde anime adaptasyonu hayata geçti. Yönetmen koltuğunda Tetsuro Araki (Death Note ve High School of The Dead gibi harikaların arkasındaki isim) olduğu seri, kısa sürede müthiş bir hayran kitlesine ulaştı. Anime serisi 26 Tv bölümü ve 5 OVA bölümü olmak üzere toplam 31 bölüm olarak yayınlandı. Tüm bu gelişmelerin ardından 2016 yılında gösterime gireceği açıklanan live action filmi haberi ise; seri ile ilgili en iyi haber oldu diyebilirim.
Hikayeye Gelecek Olursak
İnsanlık karşılaşabileceği en büyük tehlikelerden birisi ile karşı karşıyadır. Nereden geldikleri bilinmeyen, boyları 3-4 metreden 15 metreye kadar değişkenlik gösteren devasa yaratıklar (tabi ki titanlar) insan nüfusun önemli bir kısmını yok etmiş, işin daha da kötüsü geri kalan az sayıdaki insanı hayatlarını yüksek duvarların ardında -manga da geçen tabirle- çiftlik hayvanı gibi yaşamaya mahkum etmiştir. Burada lafa girmek istiyorum. Serinin teknik anlamda en ilgi çekici yanı bu ve benzeri yerleşkelerdeki mekan tasarımları olmuş. Hikayenin yapısı gereği insanlığın kendisini korumak için elinde kalan tek şeyi zekası. Bunu da en iyi şekilde kullanmak zorunda.
Sıra geldi ana karaktere. Eren Yeager, titanlar tarafından istila edilmiş -bilinen- dünyada ailesi ile birlikte yüksek duvarlarla çevrili bu şehirde, kapana kısılmış bir hayat yaşamaktadır. Etrafındaki birçok insanın aksine – ki onlarda gözlemlediğimiz de çaresizliğin getirdiği kabullenmişlik hali- yaşadığı düzenden hiçbir şekilde memnun değildir. İnsanlığa onurunu geri kazandırmak, tekrar özgür olabilmek adına -beklediğimiz gibi- büyüdüğünde titanlara karşı savaşan askeri birliğe katılmayı kafasına koyar. Bu yolda çocukluğundan beri en yakın arkadaşları olan Mikasa Ackermen ve Armin Arlert onu yalnız bırakmayacaklardır. Fakat olayların seyri, hayaline çok daha erken adım atmasına sebep olacaktır.
Her zamanki gibi başlayan gün, tahmin edilemeyecek şekilde sonuçlanır. Daha önce eşi benzeri ne görülmüş, ne de duyulmuş titan standartlarında bile devasa olarak adlandırılabilecek 60 metrelik Dev Titan şehrin duvarında bir delik açıp yandaşlarının şehre girmesini sağlar. O zamana kadar ciddi bir savunma sağlayan duvar sunta gibi parçalanır. İnsanoğlu kümesine tilki girmiş tavuklar gibi çaresiz kalır (tam olarak öyle). Titanların saldırısında annesinin gözleri önünde canlı canlı yendiğini gören Eren, titanlarla olan savaşına hem daha genç hem de hiç olmadığı kadar intikam dolu başlar. Gerekli eğitimleri tamamlayarak akademiden iyi bir derece ile mezun olur ve insanlığın -ve kendisinin- intikamını almak üzere titanlarla yüzleşmeye hazır hale gelir.
Şahsen mangakanın tasarladığı dünya çok ilgi çekici, bu bir. İkincisi atmosfere büyük katkısı olan teknik detay ve ekipmanlar (üç boyutta hareket ekipmanı, duvar örme metodu vb. ) harika olmuş. Karakter anlamında beklentileri tatmin ettiğini söyleyebilirim. Klasik shounen manga baş rolü olan Eren dışında özellikle Mikasa’ya insan ister istemez sempati duyuyor. Eren ismi Türk okura yapılan bir kıyak gibi, hoşuma gitti.
Senaryo olarak iş görür nitelikte bir yapım Titana Saldırı. Ailesinin, arkadaşlarının intikamını alırken arada dünyayı kurtaran bir ana karakter çok sık karşımıza çıkan bir durum. Ancak her yeni uygulama farklı bir yorum anlamına gelir. Buradaki uygulamanın ana fikri hoşuma gitti; insanoğlu o kadar çaresiz kalır ki saklanacak delik arar. Bununla birlikte Mikasa adlı karakterin -en azından ilk etapta- fazla overpower tasarlandığını düşünüyorum. İlerleyen bölümlerde nasıl olur onu zaman gösterecek elbet ancak zaman zaman mangaka aşırıya kaçmış dediğim oldu.
Teknik detaylar hakkında gözüme çarpan bir iki nokta var ki bahsetmezsem olmaz. Çizimlerin genel olarak başarılı olduğunu söylemıştik. Özellikle ortaya konan mekan tasarımları, mimari yapıların simetrisi gayet güzel. Ancak ana fikir titanlarla savaşıp köklerini kurutmak. Sözünü ettiğim savaşların olduğu sahneler bazen anlaşılmıyor. Şöyle ki çizgiler resmen birbirine karışıyor. Bunda uygulanan savaş disiplininin -duvarlarda dikey hareket etmelerini olanaklı hale getiren üç boyutta hareket olayı- etkisi var mutlaka ancak okuyucu haklı olarak daha net olmasını bekliyor.
Profesyonel bir çeviri ile Türk okuyucusuna kavuşacağını beklediğim seri, sonunda Gerekli Şeyler sayesinde kitapçıların rafındaki yerini aldı. Çeviri anlamında zaten konu ile ilgili oldukça tecrübeli olan yayınevi bu seride de başarılı bir iş çıkarmış. Bitmeyen aksiyonu, sevilen bir yığın karakteri ile Titana Saldırı, manga okumayı seven her bireyin şans vermesi gereken bir yapım. Benden söylemesi.