Dolayısıyla ailesinin mülteci kampından çıkartılarak ihtiyaçlarının giderilmesi ve kız kardeşinin özel okula yerleştirilmesi karşılığında, kendisi gibi ampüte gazilerden oluşan timleri ile Thunderbolt sektörünü tutmakla görevlendirilmiştir. Fakat Io ile karşılaşmasında tüm ekibinin Daryl tarafından acımasızca katledildiğine tanık olur. Bu karşılaşmanın hemen ardından bu kez Federasyon’un en yeni silahı Full Armor Gundam’la donanarak gelen Io’ya karşı bir şekilde bir kez daha hayatta kalmayı başaran Daryl, bir rejim muhalifi olduğu için tutuklanan babasının hayatının affı karşılığında MS pilotluğuna azami şekilde uyumlu yeni tip protez teknolojileri konusunda çalışmalar yürütmeye zorlanan Profesör Karla ve Zeon askerlerinin tepki süresini kullandıkları makinelerle aynı seviyeye çıkartacak bir nöronal kontrol sistemi geliştirmeye çabalayan takıntılı ve egoist Profesör Sexton‘un çalışmalarında kobay olarak kullanılır ve ardından çatışma sonrası daha kendisine bile gelmemişken her iki kolunun da birimin bir parçası haline gelmesi için kesildiğini fark eder. Savaşlarla örülü kaderinden kaçamayacağını gören Daryl, bu yazgıyı kabullenir ve bu da onu Io ile çıkacağı bir sonraki düelloya iter.

Manga animede olan olayların daha fazlasını içeriyor, zira 3. ciltten itibaren savaşın sona ermesinden sonra aktif hale gelmiş olan dışarıya kapalı ve silahlı bir fanatik dini tarikatın Güney Asya’da hakimiyet alanı kurma çabalarına yapılan müdahele üzerine bir hikayesi var. Öte yandan animenin adapte edildiği kısmın her anlamda hikayenin en öz kısmı olduğunu, sonraki kısımların ise sonradan uzatılma ve bu kısma bir sürü daha önce görülmemiş MS dizaynı serpiştirilme kararı dikte edilmiş gibi durduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Yine de yapımın aksiyon yaratmakta hiç de cimri olmaması ve ortamların gayet acımasız ve kaotik olması ise bunu bir eksi olarak saymakta kararsız olmama sebep olmakta. Gundam Unicorn ve Gundam The Origin projesindeki animatörlerle çalışılması da görsel açıdan son derece tatmin edici bir film ortaya koymakta. Bunun yanısıra orijinal dublaj kadar olmasa da İngilizce dublajın da son derece başarılı bir performansa sahip olduğunu belirtmem gerekli.

Io’nun pek çok anime karakterine tezat oluşturacak şekilde dominant, zalim ve kurnaz bir anti kahraman olarak yansıtılması gibi Daryl’in savaş boyunca sistemin çarkları arasında kalarak duyguları körelen ve insan olarak kalabilmek için mücadele veren birisi olarak yansıtılması son derece başarılı. Dolayısıyla MS’ler hikayenin merkezinde değil de, sadece hikayeyi ilerletmek için kullanılan bir aksesuar görünümündeler. Diğer Unicorn dışında diğer Gundam OVA’larında olduğu gibi pilotların insanüstü sezgilere sahip birer Newtype olmamaları da bir diğer risk ama hikayenin ruhuna çok uygun bir seçim. Filmin süresi her ne kadar bazı kesintilere sebep olduysa da bunlar filmin yapısı için çok hayati ayrıntılar değiller ve mangada -adapte edildiği ciltler süresince- gayet akıcı şekilde ilerleyen, yer yer anime ile satırı satırına örtüşen sadık bir adaptasyona kaynaklık ettiğinden bu çok sorun olmayacaktır.

Müzikler son derece başarılı. Manga versiyonunu okurken sahneler üzerinden betimlenen tınılar Anime versiyonunda adeta ete kemiğe bürünmüş. Yerine göre acıklı, yerine göre duygusal, yerine göre kaotik bir hal alan müzikler ve ekleme şarkılar yapımın atmosferini tamamlamakta adeta çimento tesiri yapıyor. Özellikle Daryl’in geçmişinden kesitler gördüğümüz sahnelerin arka planında çalan “Dreaming Girl in Me” adlı şarkının ne zaman dinlesem gözlerimi nemlendirdiğini söylemem gerekir. Yapımın Soundtrack’ının manidar bir yaklaşımla plak formatında da basılmış olduğunu görmek eminim izledikten sonra size gayet doğal gelecektir.

Thunderbolt kanımca külliyatın aksiyon, bilimkurgu ve insan hikayelerine odaklı drama açısından süresine orantılı olarak en doyurucu örneklerinden birisini oluşturuyor ve bunu çok kısıtlı bir süreye karşın yapmayı başarıyor. Kanlı, sert, kaotik ve yer yer iç acıtıcı bir hikaye olarak özetleyebileceğimiz Thunderbolt, 37. yılını geride bırakan efsanevi bir bilimkurgu serisinin arka planına yeni bir bakış açısı kazandırmanın yanı sıra; nefret döngüsüne, savaşın her şeyi olduğu gibi bilimi de dejenere edişine ve tüm bu hengamede hayatları ellerinden kayıp giden sıradan insanların ırk ve sınır tanımayan trajedilerine de ayna tutmakta. Tüm bunların arka planına hakim olan jazz ritmleri ise benzersiz bir atmosfer yaratarak sunmakta.