Yaratıktan Değil İnsandan Kork: Muv Luv Alternative – Schwarzesmarken (İlk Bakış)
Ixtl ve Satelight stüdyolarının 2012’de vizyona sürdükleri ilk Muv Luv uyarlaması olan Muv Luv Alternative: Total Eclipse’in aldığı eleştiriler malumunuzdu, belki hatırlayanlar olabilir. Bunun üzerine haliyle, Satelight’ın yerini Liden ve Sansigen stüdyolarının devraldığı ve neredeyse tüm yapım ekibinin değiştirildiği ve prequel Schwarzesmarken’i beklemeye başlamıştık. Bu pazar serinin ilk bölümünün yayınlanması ile serinin yarattığı ilk izlenimler hakkında bir şeyler karalayayım dedim. İleride 2003 çıkışlı orijinal Muv Luv hakkında da ayrıntılı bir şeyler yazabilirim belki. Ama öncelikle olay nedir, onu bir değinelim isterseniz.
Konuya bihaber olanlar için özetlemek gerekirse; alternatif bir geçmişte insanlık dış uzaydan gelen BETA isimli, kollektif bilince sahip bir yaratık sürüsünün istilası altına girmiştir. Çekirge sürüsü gibi hızla ilerleyen ve karşılarına çıkan her şeyi parçalayıp atan BETA, hava bombardımanlarını ise lazer ışını oluşturabilen organlara sahip türleri kullanarak başarısızlığa uğratır. Bu sürüye karşı insanlık, hayatta kalabilmek için o ana dek sahip olduğu tüm teknolojiyi yüzey ve alçak irtifa savaşına uygun savaş birimleri yaratmakta kullanır ve ATF’ler ortaya çıkar. Schwarzesmarken’in hikayesi ilk temastan 10 yıl sonra 1983’de geçiyor.
https://www.youtube.com/watch?v=N-JWEbi-oL8
Ailesinin Batı Almanya’ya iltica etmeye çalışırken katledilmesine tanık olan Teğmen Theodore Eberbach, BETA istilası karşısında Avrupa’nın en büyük kozu olan Doğu Alman ordusundaki 666. birliğin bir parçasıdır. Fakat dikbaşlılığı, onu Yüzbaşı Iristina Bernhard’ın duygusuz metodlarıyla sıkça karşı karşıya getirmektedir. Savaştan savaşa koşturulmak da 666. birliği yavaş yavaş çılgınlığın içine sürüklemektedir. Bir kaç üyelerini yitirdikleri bir görevin hemen sonrasında Polonya’daki birliklerin rapor ettiği bir yardım çağrısı alırlar. Fakat buldukları şey, savaşamaz hale gelmiş bir Batı Alman ATF’i olur. Aldığı emirle hayatını hiçe saymak pahasına bilincini kaybetmiş pilotu kurtaran Theodore, pilotun nispeten küçük yaşına rağmen B.M. ordusunda pek çok görev başarmış Teğmen Katia Waldheim olduğunu öğrenir. Öte yandan pilotun kendisine gelmesiyle birlikte onlara minnettarlık göstermesi ve kendi takımlarına geçmek istemesi, Iristina’nın da onun ast sorumluluğunu kendisine vermesi üzerine öfkelenir. Onu yüzyüze konuşmaya çağıran Theodore, ona neye bulaştığını bilmediğini ve Doğu Almanya’daki politik durumun BETA istilasını fırsat bilen gizli servis Stasi tarafından ele geçirildiği anlatır. Fakat Theodore bile Katia’nın Doğu ve Batı Almanya arasında BETA istilası yüzünden arka plana düşmüş düşmanlığın boyutlarını tahayyül edebildiğini sanmamaktadır. Katia amacının Tümgeneral Alfred Strachwitz’i bulmak olduğunu söyleyince işler farklı bir hal almaya başlayacaktır.
Hikaye aslen 2003 çıkışlı bir görsel romana dayanıyor. O zamanın yükselen trendi olan interaktif görsel romanların yetişkinler için hazırlananlarından birisi olan Muv Luv iki oyundan oluçan çifte içerik olarak çıktı. İlkinde lise arka planında geçen bir kah duygusal, kah erotik komedi bir yapım sözkonusuydu ve Kimi Ga Nozomu Eien ve Akane Maniax adlı iki Anime’ye de adapte edilmiş olmasına karşın açıkçası bu hikaye dönemin klişeleşmiş trendlerinden pek de farklı değildi. İlla bir benzetme yapmak gerekirse bunlar “Kendi Maceranı Seç” adıyla ülkemizde fi tarihinde yayınlanmış Choose Your Own Adventure kitap serilerine benzeitilebilirdi, seçimler yaptıkça görsel kitabı o kısma doğru okuyor ve farklı şekillerde sona ilerliyordunuz. Bu kimi durumlarda seiyuu’larca canlandırılmış erotik sahneler de ortaya çıkartabiliyordu ki “eroge” denen bu erotik interaktif roman sektörünün Japonya’da artık kanıksanmış olduğunu belirtmem gerekiyor.
2006’ya yetiştirilen paketteki diğer içerik olan Muv Luv Alternative ise paralel bir evrende aynı karakter kadrosunu yaratıklara karşı insanlığın son direnişinin sürdüğü alternatif geçmişe taşıyordu ve oldukça ilgi görmesiyle PC’nin ardından, yakın zaman içerisinde ek içeriklerin tamamı tek pakette toplanarak XBOX 360, PS4 ve PS Vita için de port edildi ve yetişkin içeriğinin kırpıldığı tüm yaşlara uygun versiyonu da hazırlandı. Ayrıca oyunun bu kısmının gördüğü ilgi üzerine yapımcı MediaWorks sadece Alternative kısmına odaklandı ve 2006-2009 arasında 7 cilt olarak yayınlanan romanı ve 2007’de başlayıp şu sıralar 13 cilde ulaşmış Manga adaptasyonunun ardından o evrende başka birçok yerde hayatta kalma savaşı verildiğinden hareketle başka başka spinoff’larla evreni genişletti. Bunlardan ilki 2007-2013 arasında 6 ciltlik romanı basılıp bunun 3 ciltlik bir Manga uyarlamasını takip eden Muv Luv Alternative: Total Eclipse’dir ve Alternative evreninin ilk Anime uyarlaması olarak 2012’de 24 bölümlük bir uyarlaması yapılmıştır. Bu yazıyı yazmamın konusu olan Schwarzesmarken ise 2011-2014 arasında 9 cilt olarak basılan bir romanın uyarlamasıdır ve Alternative evreninin 2. Anime serisi denemesidir.
Açıkçası 2012’de aylarca kurmaya çalıştığım ama dil engeline takılınca vazgeçtiğim interaktif görsel roman Muv Luv’u sadece bu kadar övülmeye değer bir hikaye olup olmadığını, daha doğrusu gerçekten militarize ve politik bir hikaye olup olmadığını merak ettiğim için oynamak istiyordum. Ama 4chan’de gördüğüm resimlerin bende bıraktığı izlenim açıkçası 2000 çıkışlı Gunparade March’ın çakması olan konulu bir pornodan başka birşey değildi (Peşinen cevap vereyim; bazılarınız çıkıp neyden bahsettiğimin farkında olmadan “O sahneleri ileri sarıp atlayabiliyorsun” diyeceksiniz, farkındayım ama bunu söyleyecek arkadaşların meseleyi anlamadıklarını söylemek durumundayım). Bu arada konuyu çok da dağıtmadan “Muv Luv yokken Gunparade March vardı” diyor ve onun hakkında yakında bir şeyler karalayacağımı belirtmek istiyorum. Neyse… Total Eclipse geldiğinde açıkçası beklentilerim bir militarize hayatta kalma hikaye görmekti. Fakat gözüme son derece itici gelen ATF dizaynları (Sadece Rusların Berkut modelinin dizaynı fena değildi bana göre), ilk iki bölümdeki redshirt drama’sının ardından vücudun her kıvrımını belli eden plot suit’lerinin, atmosfere kel alaka kaçan haremsel işlenişin, güldürmeyen drama’sının, çok gerekliymiş gibi konan plaj bölümü gibi kısımlardan ötürü düşen militaristik ambians eksikliğinin ve doğru düzgün aksiyona girilememesinin yarattığı kekremsi tat üzerine seriyi üzerini örümcek tutana dek bir köşeye kaldırmış durumdaydım. Açıkçası ayrılan zamanın hakkını ya da beklentilerimin karşılığını veren bir iş gibi de görmemiştim. Adamın dibi kumandanımız İbrahim Doğulu (evet, Türk bir komutan vardı bu seride!) bile seriyi kurtarmaya pek yetememişti. Hal böyleyken yeni bir kadro ve yeni bir stüdyoyla hazırlanan Schwarzesmarken’in açıklanmasından sonra “yine mi?” diye düşünmeden edemediğimi hatırlıyorum. Neyse ki bu kez ilk denemede yapılan hataların birçoğundan ders alınmış.
Yayına aylar kala Schwarzesmarken ile ilgili internette 1-2 cümle karalamış herkesin nedense ana hikaye olan Muv Luv’un direkt adaptasyonu yerine fan fiction-tier olarak gördükleri Schwarzesmarken’in yayınlandığını anlayamadıklarından yakındıkları post’ların ikide bir karşıma çıkıyor olması, açıkçası içimde bir korku yaratmadı değildi. Ama en azından ilk bölüm itibariyle bu kez -kanımca- yapmaları gerekeni yapmışlar gibi geldi bana. Her şeyden önce, ATF dizaynları askeri kullanımlı bir makinanın yapısına sahip ve bir ölçüde göze estetik bile duruyor. Total Eclipse’in yarı EVA, yarı Armored Core, yarı Gunparade March gibi duran hilkat garibesi dizaynları gibi değildiler. Eğer Mobile Suit Gundam türevi, ağırlıklı olarak uzayda savaşan ve oldukça ileri özelliklere sahip makinelere odaklanan yapımlara ısınamıyorsanız bu yapım size aradığınızı verecektir.
Bunun yanı sıra serinin ana odağının BETA işgalinin arka planında yaşanan politik gerilim olması ve soğuk savaş ambiansı çok iyi düşünülmüş. Stasi teşkilatı, Batı Almanya’nın NATO, Doğu Almanya’nın Varşova Paktı’nın ileri karakolu olarak kullanıldığı 80’li yıllarda, velev ki bir yaratık istilası yaşanıyor olsa neler olurdu sorusu çok iyi bir arka plana oturtulabilmiş. Pilotların her an duşa girecekmiş gibi kımıl kımıl oynayan ince suit’ler yerine gerçekten bir asker gibi giyinip asker gibi davranmaları da takdir ettiğim bir diğer nokta oldu (suit’ler yine var ama her zaman giymiyorlar ve giydiklerinde de önceki seri gibi gözünüz kaymıyor). Zaten ilk bölümü izlediğinizde ne demek istediğimi az çok anlayacaksınız.
Pazar akşamlarınıza renk katmak istiyorsanız seriyi izlemek için illa torrent’in gücüne vurup korsan izlemeniz gerekmiyor. Zira yakın zamanda ülkemizde de Stream desteği vermeye başlayan Crunchyroll gibi hizmetler üzerinden de izlenebiliyor. TV’de yayınlanıyor olmasından dolayı kanlı sahneler ekran karartılarak sansürlenmiş. Eğer benim gibi kan görmeyi ya da iç kanama filan geçirenleri kaldıramıyorsanız da bu sizin için sorun olmuyor. Öte yandan nispeten birkaç ay sonra yayınlanacak Bluray versiyonundan seriyi sansürsüz izleyebilirsiniz.
Seiyuu kadrosu, ağırlıklı olarak yeni isimlerden oluşuyor. Kenichi Suzumura’nın başrolünü üstlendiği hikayeye yan rollerde tanınabilir sesler olarak Kenta Miyake, Ken Narita ve Emiri Kato eşlik ediyor. Yine de seslendirmeler oldukça başarılı ve karakterlere uymaktalar. Müzikler ilk bölümün aksiyondan ziyade worldbuild odaklı olmasından ötürü nispeten hareketsiz gözüktü ama sonraki bölümlere göre yargılamak doğru olur. ED ortalama olsa da, neyse ki gelecek bölüm duyacağımız Fripside imzalı OP’un çok iyi olacağına inanıyorum. Eğer Toaru Majutsu no Index yada Toaru Kagaku no Railgun’un Anime uyarlamalarını izlediyseniz kafanızda bir imaj oluşacaktır.
Eksiler yok değil. Fakat ilk bölüm itibariyle bunların tümü animasyonla alakalı. Sansigen’in hazırladığı CG’ler stüdyonun önceki işlerine göre başarılı, karakter çizimleri akıcı ve renk paleti olarak da oldukça stabil. Öte yandan tüm bunlar, savaş sahnelerinin 2D çizilmiş arka planlarına gelindiğinde uyumsuzluk yaratıyor. 2D çizilen mermiler ve ufuk çizgisinden görünen dumanlar bu yüzden oraya ait değilmiş ya da aceleden çizilmiş gibi duruyor. Yani çoğu Anime’de 3D akıcılığının düşüklüğünden kaynaklanan olumsuzluk burada 2D akıcılığının arka planı canlı tutmamasından kaynaklanıyor. Yine de bunun ilk bölüm olduğunu ve sonraki bölümlerde toparlayacaklarına inanmak istiyorum.
Schwarzesmarken’in ilk bölümde bende yarattığı izlenim kısaca “orijinalinden daha ciddi, ilkinden daha iyi” oldu. İlk bölümden bu kadar uzun yazmam sizi şaşırtmış olabilir ama Scwarzesmarken açıkçası ilk bölümden beni 2D arka plan akıcılığı hariç büyük ölçüde tatmin etmeyi başardı. Uzun zamandır militaristik bir seri izlemediyseniz serinin sizi bu açıdan bile tatmin edeceğine inanıyorum. Eğer vakti zamanında Starship Troopers filmini izlemiş ve sevmişseniz buna Japonların cevabı olarak nitelendirilebilecek bu seriyi sevmeniz şiddetle muhtemel gibi geliyor bana.