Zootopia: İnsanlığı Hayvanların Gözünden Anlama
Evrim teorisine göre atalarımız bir hayvan ırkından evrimleşerek git gide modernleşmeye başladı. Mağaralardan, uzaklaşıp şimdi yaşadığımız modern hayata adım attık. Artık meslekler avcılık ve toplayıcılık değil. Politikacılar, bilgisayar programcıları, moda tasarımcıları ve daha bir çok modern meslekle günümüz dünyası şekillendi. Walt Disney Animasyon Stüdyolarının son harikası Zootopia ise bu durumu hayvanların bakış açısıyla ele alıyor. Hayvanlar, yaşadıkları ilk çağda “Hayvan” olarak tabir ettiğimiz vahşi, hırçın varlıklar. Daha sonra tıpkı bizler gibi evrimleşerek modern hayata adım atıyorlar. Artık av veya avcı yok sadece Yırtıcılar ve Otçullar olarak dünya ikiye ayrılmış ve büyük çoğunluğu Otçullar, yani Kuzu, Tavşan ve benzeri gibi hayvanlar kaplıyor.
Hikayemiz Judy Hoops adındaki bir tavşanın Polis Akademisine girmek istemesiyle ilgili. Kendisinin büyük hayalleri var. Zootopia şehrine gidecek ve hayallerini gerçekleştirecek. Filme göre, “Herkesin istediği kişi olabildiği” Zootpoia, bir nevi ütopya. Esasında ütopya kavramı Zootopia için yabancı değil çünkü şehir, bu mottosunu Thomas More’un Utopia adlı eserinden alıyor. Herkes mutlu, herkes istediği her şeyi yapabiliyor… Ancak bu durum şehre gidince biraz değişecek. Judy bir tavşan ve o dünyanın alt tabakalarından biri. Küçük, çelimsiz ve tüm tavşanların kaderi olan çiftçilikle uğraşıyor. Üstelik o güne dek hiç bir tavşan Polis Akademisine girememiş.
Zootopia tam bu noktada bizleri en iyi anlatan filmlerden birine dönüşüyor. Kendimizi hayvanların gözüyle görüyoruz. Hırslı Judy beklenmedik bir şekilde akademiye giriyor. Tam anlamıyla bir metropol olan Zootopia, içinde birbirinden farklı bir çok hayvan barındırıyor. Fareler için şehrin içinde ayrı, küçücük yapıların olduğu bir mahalle, zürafalar için özel olarak tasarlanmış dondurma arabaları ve vergi dairelerinde çalışan tembel hayvanlar. Düşündüğümüzde esasında bize pekte yabancı gelmeyen bir şehir. Tıpkı İstanbul gibi, belli bir kesimin yaşadığı mahalleler, vergi dairelerinde çalışan “Tembel İnsanlar” ve hareketlilik. Zootopia bizlerin hiçte yabancı olmadığı bir metropol.
Judy Hoops kendini ispatlamak isteyen bir tavşan ve bu yüzden de emniyetin uzun süredir bulamadığı Emmitt Otterton’u bulma görevi ona veriliyor. 48 saat içinde kendisini bulmalı, aksi takdirde emniyetten atılacak. Judy’e bu zorlu yolculuğundaysa Nick Wilde adındaki tilki eşlik edecek. Kendisi de tıpkı Judy gibi ezilmiş ve dışlanmış. Kurnazlığı, genlerinde olan vahşiliği ve en nihayetinde bir tilki oluşu onu da bu hayvanlar dünyasında dışlamış. Judy ile beraber oluşturdukları zıt polis kimyası ise inanılmaz!
İşte film tam bu noktada başlıyor. Judy ve Nick, Emmitt’i ararken şehrin gizli sırlarını öğreniyor, yeraltı dünyasına adım atıyorlar. Yeraltı demişken, filmde The Godfather hakkında çok iyi bir gönderme var ki bayılacaksınız! İkilinin bu yolculuğunda yine bize hiç yabancı gelmeyen tablolarla karşılaşıyoruz. Hayvanların kıyafet giymesini bir saçmalık olarak gören ve çıplak olarak yaşayan kesim, 70’lerin hippi yaşam tarzını anımsatıyor. Aynı şekilde hayvanların türlerine göre de belirli meslek gruplarına erişmesi tıpkı bizim dünyamız gibi. Tavşanlar ülkenin havuç stokunu sağlarken tilkiler güvenilmez hileci kesimi, büyük cüsseli hayvanlar sporcu veya polis amiri ve ülkenin başbakanı bir aslan (yani ormanlar kralı mevzusu filmde de kendine yer bulmuş). Şehri tanımak ve karakterleri anlamakla geçen bu araştırma sürecinde ikili vahşi hayvanlarla karşılaşıyor. Ancak bu durum imkansız. Yüzyıllar önce bu vahşilik bırakılmış ve modern topluma erişilmişti. Nitekim bu durum şehirde bir kaosa yol açıyor. Yırtıcılar adı verilen grubun en nihayetinde tekrar vahşileşecek olma ihtimali hayvanlar arasında bir kutuplaşmaya kadar gidiyor. Tavşanlar metroda bir kaplanın yanına oturmaya çekiniyor, çalışma yerlerinden yırtıcı hayvanlar uzaklaştırılıyor ve bizim, şu anda ”Faşizm” olarak karşımıza çıkan durum baş gösteriyor. Türler, türlere karşı bir korku besliyor ve bunun sorununu bulmakta da Judy ve Nick’e düşüyor.
Zootopia, belki de bu yılın en sürprizli filmi. Neredeyse hiç tanıtımı yapılmadan ve Disney’in reklamlar için çokta çaba sarf etmediği yapım 1 Milyar Doları aşan bir gişe elde etti. Şu anda yılın en çok izlenen ikinci filmi ve belki zirveye bile ulaşabilir (1. sırada Captain America: Civil War yer alıyor).
Böylesine zengin içeriğe sahip bu filmin seslendirme kadrosu da ağız sulandıran cinsten. Jason Bateman (Nick Wilde), Idris Elba (Emniyet Amiri Bogo), J.K Simmons (Başbakan Aslan) ve Octavia Spancer (Emmit’in Eşi) gibi tanıdık ve Oscar ödüllü simaların yanında, filmin ana karakteri Judy Hoops’u da Ginnifer Goodwin seslendiriyor. Ülkemizde Zootropolis: Hayvanlar Şehri ismiyle vizyona giren filmdeyse Judy’nin dostu Nick Wilde’a Cem Yılmaz hayat veriyor. Yönetmenlerse Byron Howard (Bolt & Tangled) ve Rich Moore (Wreck-It Ralph) 2017 Oscar ödüllerinde En İyi Animasyon adaylığını şimdiden garantilemiş gibi. Hatta bana göre film, En İyi Özgün Senaryo ve En iyi Şarkı (Shakira’nın Gazelle karakteri olarak söylediği Try Everything) kategorilerinde de adaylık alabilir.
“Farklılıklar kimin umurunda, birbirinizi sevin” mottosuyla yola çıkan Zootopia, esasında çok anlamlı ve ciddi konulara oldukça eğlenceli bir dille değiniyor. Belkide son yılların en özgün animasyonlarından biri olan film, mutlaka izlenecekler listenizde yer alsın.