Action RPG’ler Üzerine Bir Deneme
Merhaba, bu aralar Postal 2 ve Divine Divinity oynuyorum.
Divine Divinity, bu aralar Divinity: Original Sin ile piyasaları kasıp kavuran Larian’ın ilk oyunu. Yer olarak kendisine Diablo ile Baldur’s Gate arasında bir yeri kerterizlemiş halde. Elde satır ile emekliliğini almış, hayatını bitirmiş zavallı iskeletleri kıtır kıtır kesip, çocuğuna ekmek götürmek için ork ordusuna yazılmış bilimum ork kardeşlerimize sopa ve büyü ile nanaykent’e tayin verdirmek gibi atraksiyonlarımız bulunmakta.
Kabul etmek lazım, hikaye o kadar etkileyici değil. Ya da ben yaşlandım, bir teker kaşar gibi kabuk bağlayıp artık sallamadığım için o kadar etkileyici gelmiyor. Çukurambar’dan Kızılay’a milyon defa gittiğinizde ne kadar o yoldan etkilenirseniz, o kadar etkileniyorsunuz.
Sorun şu, Diablo ile beraber rpg ve actionrpg alışkanlıklarımız kökünden değişmiş. Bu oyunda ilk zindanı bitirdim mesela, Aleroth adında üstünde iyileştirici amcaların yaşadığı köyün altında, apartman gibi 5 katlı bir zindan var, orayı temizliyorsunuz ilk olarak. Çoğu oyuncu da burada bırakıyor zaten zira diablo kafasında:
– Lan herşey zindandan çıkar!
Mantalitesindeyseniz çok fena babayı alıyorsunuz. Çünkü niye? Çünkü zindandan bir bok çıkmıyor. Arada bir altın düşüyor, birkaç tane büyülü balta var ama onlar da zaten sabit baltalar. (Sabit balta! Evinizin herşeyi!!!) Lakin tıkandığım nokta şu oldu bu oyunda; bir yerden sonra bir sebepten ötürü Aleroth’taki Vendor’da nanaykent’e gidiyor. Siz de eldeki itemlarla beeeyle kalıyorsunuz. Çünkü vendor amcamız; identifyci, repairci ve vendorcu olunca, haliyle tüm oyun planımın içine gaaarç diye giren bir dodge kamyon etkisi yaptı abinin nalları dikmesi. Hayır bir de herifle arayı düzeltmiş minik küçük indirimler de alıyorduk.
Konuya gelemedim bir türlü, hala bir konu olduğuna dair inancım var evet, kısacası action-rpg’lerin bilgisayar rpg’lerinin pornosu olduğunu düşünüyorum. Çünkü; olayın tamamen item-level-gold eksenine çevrildiği ve konunun da çok da önemli olmayıp yani, işte yaratık kesmeye sebep olması haricinde bir etkisinin olmaması gibi bir durum var ki; bu durum alman miki tarzı filmler gibi oluyor. İşte efendim, nedir postacı gelir postacıyı karşılayan abla postacının pantolonuna çay döker, sonra olaylar gelişir. Bunda da böyle ifade edebiliriz, demon gelir köyü infest eder sonra köye faytır gelir olaylar gelişir.
Bir yerden sonra miki filmlerin gerçek ilişkiye zarar vermesi gibi, action rpg’ler de bir yerden sonra bilgisayar rpg’lerine zarar verdi. Vendorların, quest vericilerin, item satıcıların tabak gibi belli olduğu, senaryonun da, yazıcılarına eve çağrılan temizlikçi hatçe teyze gibi davranıldığı (“Fazla elleme gız, riks alma kırma bişeyleri”) rpglerimiz var. Baldur’s gate veya Icewind Dale’e bakın veya Might and Magic’lere göz atın, temel olayınız keşif ve hikayedir. Hikaye size keşfedilecek yeni yerler açar, siz de keşfe gidersiniz. Ha arada item vs. falan gelse de, esas geçer akçe seviyenizdir ve ilerleme hissidir aslında. “Dünyada bir şeyleri değiştiriyorum galiba” düşüncesidir.
Ama kabul etmek lazım, aynı miki film gibi action rpg’ler de tüketilmesi kolay şeyler. 1-2 saatlik aralarla oynayıp sürekli olarak dopamin salgılayarak sabahı edebilirsiniz. Çünkü acayip foolproof bir dinamiğe sahiptir bunlar (pornolar değil, action rpgler). Ve sonu yok, çünkü itemlar random yaratıldığı için her zaman daha iyi bir item olma olasılığı var. Level cap önemsiz, zira karakterinizin milleti kesmesini sağlayan esas şey item, bunu şu yüzden söylüyorum – oyunun en başında bulduğunuz iyi bir item ile ortalama bir item gelişimi çok kritik etkiliyor, ya da aynı seviyedeki iki adamın pvp karşılaşmasında galibiyeti belirleyen şey; giydikleri ve kullandıkları eşyalar.
Bu konuda esas esrar maddesini de; Blizzard Wow ile yaptı diyebilirim. Statlar camdan dışarı atılarak, olayın tamamen item-gold eksenine düşmesini ve kartezyen bir biçimde ifade edilebilmesini sağladı. Herkesin aynı storyline’ı takip edip, level alarak tahmin edilebilir buildler üzerinden ilerleyebilmesini mümkün kıldı. Ve sonucu da kâr tabii ki.
Buradan Actionrpg’ler kötüdir gibi bir sonuç çıkmasın. Benim sık oynadığım, sık oynadığım için de artık kör gözüme parmağım modunda göreyazdığım şeyleri ifade etmek istedim. Yoksa Torchlight’tan, The Incredible Adventures of Van Helsing’e kadar, Grim Dawn’dan Sacred serisine kadar değişen bir envanterde oynuyorum.
Ama gerçek bilgisayar rpgleri bunlar değil arkadaşlar. CRPG BU DEYİL diyerek, çocukların gözlerinden, büyüklerimin ellerinden öpüp, okuyan bağyanlara selam ederek yazımı bitiriyorum. Bitirdim… Bit.