Assassin’s Creed: Kendini Sorgulatan Suikastçi! – Bölüm 1
Yıl 2007 ben kablolu kanalda bir oyun fragmanı izlemişim ve arkadaşlarımın yanına gidiyorum; nasıl heyecanlıyım! Herkes beni bekliyor FRP oynayacağız fakat ben oyun fragmanı yüzünden geç kalmışım.
Oynayacağımız kafeye girer girmez, Alper yapıştırıyor “Nerdesin lan hıyar?”. Ben de; “Olm çok acayip bir oyun fragmanı gördüm off diyorum!” diyorum.
İşte; Desmond dolayısı ile Altair, Ezio, Connor, Edward ve Arno ile olan tanışıklığım ve onlar ile bu zamana kadar süren pampalığımın başladığı noktadır o fragman. İnançları uğruna, Dünya’yı daha güzel, adil ve eşit yapmak uğruna savaş veren bir grup suikastçinin hikayesi. Ha! Bir de Ubisoft’un bir efsane yaratıp, sonra onu yerin dibine çalmasının hikayesi tabii…
Hassan Sabbah
Kendi halinde bir barmen olan kardeşimiz Desmond “Gel la sana ihtiyacımız var, ataların çok acaip asasinmiş” denilerek kaçırılır. Sözde “hafıza bütünleyici” makinaya bağlanır bağlanmaz, bir şeylerin ters gittiğini anlar ve artık çıkmak için çok geç kaldığı olaylar silsilesine merhaba der.
Animus’a bağlandığında ise kendini cool mu cool, artizliği paçalarından damlayan Altair olarak bulur. Altair ise psikopatlar psikopatı Hassan Sabbah’ın sağ koludur, kendisinden sonra yerine geçecek kişidir ya da Altair öyle düşünüyordur. Neyse spoiler vermeyelim…
İlk oyundan iki sene sonra, ikinci oyun sahneye çıkar. İşte bu Ubisoft’un tabir-i caiz ise atlamalı zıplamalı parkur oyunlarında senaryonun ve ana karakterin nasıl yaratılması adına verdiği ders olacaktır. Yine çile çekmenin bünyesinde bağımlılık oluşturduğu Desmond ile açarız oyunda gözlerimizi.
Desmond bu sefer “Paranız da, deneyiniz de sizin olsun, nalet olsun atom fiziğine!” kıvamında Abstergo’dan kaçmak istemektedir. İşte tam bu sırada, yanına oyun Dünyası’nın en tatlı, en güzel ve en bahtsız karakteri Lucy gelir (yine spoiler vermeyeceğim neden öyle olduğunu AC2, AC:BH, AC:R’yi oynayıp görürüsünüz).
Lucy ile birlikte garajda bir kaç değnekçi tokatladıktan sonra; Lucy, Desmond’u kendi saklanma yerine (safehouse) götürür ve oradaki ekip arkadaşları ile tanıştırır. Barmen Desmond, Animus’a bağlandıktan sonra oyun dünyasının en karizmatik karakteri ile tanışacağızdır.
Firenze’de Hala Nefes Alan Bir Auditore Var ve Adı da Ezio!
Ezio Auditore Da Firenze, şimdi ben bu oyun karakteri hakkında ne yazsam az! Kendisi altı kişilik bir ailenin ortancası. Ailenin kendisi hariç tüm erkekleri, kurulan bir komplo sonucu öldürüldükten sonra, yirmi iki yıl sürecek ve toplamda üç oyun olacak bir intikam hikayesi başlar.
Şimdi Ezio’yu tanımlayacak iki kelime var; “Requiescecat in Pace”. Bu bildiğimiz Rest in Peace’in İtalyancası, fakat oyun ve karakter bunu o kadar güzel vermişti ki; bir ara oyunu oynayan herkes bunu söyleyerek dolaşıyordu ortalıkta.
Benim özellikle serideki en sevdiğim oyun ve üçleme olan; AC:II üçlemesi geldi. Ben kendi adıma yeniden bir fiyasko ve bug havuzu beklerken, birden karşıma çok sağlam bir senaryo ve oyun karakteri çıkmıştı.
Ezio’nun macerası toplamda yirmi iki yıl sürüyor dedik. Bunun on iki yılı zaten ilk oyunda geçiyor. Bir iki yılı da Brotherhood adındaki 2’nin 2’si diyeceğimiz ara oyunda geçiyor. Burada Ezio neredeyse intikamını alıyor hatta tamamen alıyor. Fakat bununla bitmiyor, atası Altair’in izini sürmeye karar veren Ezio Auditore, önce Alamut kalesine oradan da Şehzade Süleyman’a kurulan korkunç komployu engellemek için, Konstantiniye’ye gidiyor ve en kral yancılarından biri olan, inançlı suikastçilerin İstanbul şubesi olan Yusuf ile tanışıyor.