B-Sınıfı Bilimkurgulara Saygı Duruşu – The Deadly Tower of Monsters

Uzay kaşifi Dick Starspeed, saldırıya uğrayan gemisiyle birlikte Gravoria adlı yabancı bir gezegene iniş yapmak zorunda kalır. İniş sırasında yardımcısı Robot’u kaybeden Dick, kısa süre içinde gezegende yaşayan yüzlerce canlı çeşidinin pek de dost canlısı olmadığını öğrenir. Ona yardım etmeye çalışan maymun-adamlar ise, onlarca katı olan bir kulede yaşayan kötü kalpli İmparator’un zulmü altında ezilmektedir. Acaba kahramanımız Dick, gezegende tanıştığı güzeller güzeli Scarlet Nova’yla birlikte ölümcül canavarlarla dolu kuleye tırmanarak İmparator’u tahtından indirebilecek mi?

Bunun çok kötü bir senaryo olduğunu düşündünüz değil mi? Zaten öyle de olması gerekiyor, zira bu 70’lerden kalma bir B-Movie (düşük bütçeli ve kalitesiz film) senaryosu. Daha doğrusu, özellikle B-Movie atmosferinde olması için tasarlanarak 2016 Ocak ayında piyasaya sürülen The Deadly Tower of Monsters adlı bilgisayar oyununun senaryosu.

The Deadly Tower of Monsters, muhtemelen 2011 yılında piyasaya sürdükleri son derece eğlenceli ve bir o kadar da orijinal de bir oyun olan Rock of Ages‘ın yapımcıları ACE Team imzasını taşıyor. Ancak bu sefer oyun mekaniklerinden ziyade tarzıyla öne çıkan bir oyun ortaya çıkmış.

Commentary Eşliğinde DVD Qeyfi…

Oyundaki hikayeye göre; The Deadly Tower of Monsters güya 60-70’li yıllarda çekilmiş kült bir B-Movie bilimkurgu. Filmin DVD versiyonu için filmin yönetmeni Dan Smith’ten filme commentary (yorum) kaydetmesi istenmiş. Oyun boyunca Dan’in yapım süresince karşılaştıkları zorluklar ve yapım süreciyle ilgili ilginç anıları yanında, ses teknisyeni Patrick’le yaptığı konuşmalara da kulak misafiri oluyoruz.

Filmin yönetmeni Dan Smith'le tanışın!

Filmin yönetmeni Dan Smith’le tanışın!

Şimdi hemen burada araya gireyim: Commentary eşliğinde bir filmi izleyecek derecede sinema geek’i misiniz bilemiyorum. Kendi adıma çok sevdiğim birkaç filmi bu şekilde izlemişliğim vardır. Çok aman aman eğlenceli bir şey olduğunu iddia edemeyeceğim, ama filmin yapım süreciyle ilgili harika anekdotlar öğreneceğinizin garantisini veririm. Keza, her ne kadar Dan’in anlattıkları gerçek bir filme ait anılar olmasa da, o dönemlerde düşük bütçeli film çekmenin nasıl bir şey olduğunu anlamanıza, öğrenmenize yetiyor da artıyor bile.

“Paramız Yoktu, Ama Daha Çok Canavara İhtiyacımız Vardı!”

O dönemlerde bu tür filmleri çekmiş yönetmenlerin hepsi, yukarıdakine benzer bir cümle en az bir kere kurmuştur. Zira eğlence sektörüne yoğun bir yönelim olan 70’lerde, özellikle sinema sektörünün günümüzde olduğu gibi tonlarca para harcama lüksü yoktu. Hem teknik, hem de maddi imkansızlıklarla boğuşan emektarlar, ellerindeki kısıtlı imkanlarla günümüzde kült sayılan birçok filme bu yıllarda imza atmayı başarmıştır.

"Her zaman stop-motion dinozor öldürmek istemişimdir!" diyenler?

“Her zaman stop-motion dinozor öldürmek istemişimdir!” diyenler?

1920’li yılların sonundan beri pulp (ucuz) dergilerde yayımlanan bilimkurgu tarzı öyküler, sinema sektöründe de yerini bulmuştur. Elbette bu tarz öykülerin içeriğinde türlü uzaylı varlık, canavar ve ilginç set dekorlarına ihtiyaç duyuluyordu. Şimdilerde B-Movie olarak anılan bu tür filmlerden biri olan The Deadly Tower of Monsters’ta da göreceğiniz tam olarak bu! Aklıma gelmişken, oyunun sanat yönetmenini (her kimse artık) kutlamadan geçemeyeceğim. Yaratık tasarımlarından tutun, kostümlere ve set tasarımlarına kadar her şeyin dönemin B-Movie sinema filmleri standartlarını yansıtıyor oluşu gerçekten etkileyici. İnandırıcılıktan çok uzak ve içinde bir insan olduğu ilk bakışta belli olan komik yaratık kostümleri mi dersiniz, yoksa stop-motion tekniğiyle hazırlanmış dinozorlar mı? Kesmedi mi? Peki mini UFO’lara binmiş beyinlere ne demeli? Kısacası; dönemin bilimkurgu filmlerinde ne varsa bu oyunda da var. Hatta ses ve müzikleri eğer dilerseniz DVD yerine VHS kalitesine düşürebiliyorsunuz. Bunu yapmanızı şiddetle tavsiye ediyorum!

Düşmekten Korkmadan Tırman!

The Deadly Tower of Monsters, gerçekten isminin hakkını veren bir oyun. Oyunu bitirebilmek için tam 65 katlı bir kuleye tırmanmanız gerekiyor. Elbette her katta başınızı ağrıtacak toplam 100’den fazla çeşit canavarın da olduğunu anlamışsınızdır.

Kulemiz... Kameraya sığdığı kadar bölümü tabi.

Kulemiz… Kameraya sığdığı kadar bölümü tabi.

Oyunumuz bir izometrik shooter. Yani görünüş ve oynanış itibariyle alışageldiğimiz Diablo’ya benziyor. Bu tür oyunların belli bir kalitesi olduğu sürece her daim bir alıcısı vardır, bilirsiniz. Üst çaprazdan bakan bir kamera, sürekli karşınıza çıkan canavarlar mouse+klavye ya da joypad’inizin iki çubuğunu da aktif kullandığınız bir oyun deneyimi. Ancak oyunu bir Diablo klonu olmaktan kurtaran birçok element mevcut:

Öncelikle oyundaki tırmanma hissiyatı gerçekten çok başarılı. Tamam, “Diablo’da sürekli aşağı kat iniyordu! Ne var ki bunda?” diye düşünmüş olabilirsiniz. Fakat bu oyunda şöyle bir aşağı baktığınızda (hele ki az biraz yükseklik korkunuz varsa) gördüğünüz manzara gerçekten büyüleyici! Size sürekli tırmandığınızı hatırlatmak için de arada sırada aşağıdan yukarı düşmanlar geliyor ve onları (ters bir Space Invaders mantığıyla) kenardan aşağı doğru ateş açarak sizin seviyenize ulaşmadan haklamaya çalışıyorsunuz. Bu arada, aşırı yükseğe tırmanıyorsunuz fakat “aman düşerim” diye korkmayın. Zira hem hemen her katta, ulaştığınızda aktif hale gelen ışınlanma noktalarını canınız istediği zaman kullanabilirsiniz.

Ayrıca kazara düşmenize karşı da bir önlem var. Düşerken ilgili tuşa basarak tam olarak düştüğünüz (ya da atladığınız) noktaya geri ışınlanabiliyorsunuz. Kaldı ki, bazen isteyerek de atlamak isteyebiliyorsunuz. Mesela bazen önceki katlarda önceden görüp de alamadığınız ya da es geçtiğiniz bir objeyi alt katlarda görebiliyorsunuz. Bu durumda aşağı atlayarak söz konusu objeyi almaktan çekinmeyin. Zira her ne kadar yüksekten düşünce kahramanımız ölüyor da olsa, sırtındaki jetpack sayesinde inişi hafifletebiliyorsunuz. Sonra kaldığınız yere ışınlanmak zaten mesele değil. Bu düşme olayıyla ilgili anlatacak başka bir şey daha var, ama bölüm sonu canavarlarıyla birlikte anlatsam daha iyi olur:

Bölüm sonu canavarları yüzlerce metreden aşağı düşerken bile başınıza bela olmaya devam ediyor!

Bölüm sonu canavarları yüzlerce metreden aşağı düşerken bile başınıza bela olmaya devam ediyor!

Böyle bir oyun olur da bölüm sonu canavarı olmaz olur mu? Dev goril mi istersiniz, yoksa metalden bir iguana mı? Hem de stop-motion tekniğiyle! Bölüm sonu canavarlarıyla savaştığınız sahnelerin oyuna yedirilme biçimleri gerçekten çok eğlenceli! Sizi birkaç kat boyunca kovalıyor ve belli bir kata ulaşınca köşeye sıkıştırarak öldürmeye çalışıyorlar. Sonunda yenildiklerinde ise o koca bedenleriyle sizin de düşmenize sebep olarak kuleden aşağı düşüyorlar! İşte bu serbest düşüş sahneleri gerçekten hem görsel, hem de eğlence açısından mükemmel tasarlanmış.

Karakterler, Silahlar ve Seviye Yükselme

Oyunda Dick Starspeed, Scarlet Nova ve The Robot adlı karakterleri yönetiyoruz. Aslında oyun mekaniği olarak üç karakterin arasında fark yok. Sadece her birinin kendine has bir özel gücü var ve bu güçler oyunun belli noktalarındaki engelleri aşarak yolunuza devam etmeniz için gerekli. Yani oyunun büyük bölümünde kendi seçtiğiniz karakterle oynayabiliyorken, birkaç bölümde hangi karakterle oynayacağını önceden belirlenmiş. Her karakterin kendine has seviye yükselme mekanikleri de var, ancak bunun oyun mekaniklerine öyle aman aman büyük bir fark yarattığını iddia edemem.

Scarlet Nova, The Robot ve Dick Starspeed

Scarlet Nova, The Robot ve Dick Starspeed

Oyunda kullanabileceğiniz silahlar da bir hayli çeşitli. Dönemin bilimkurgu filmlerinde görmeye alışık olduğunuz her tür zırva saçma silahı büyük bir keyifle kullanabiliyor ve güncelleyerek daha güçlü hale getirebiliyorsunuz. Hatta şöyle ipucu vereyim; minyatür bir kara delik(!) açan silah bile var!

Toparlayacak Olursak

Dürüst olmak gerekirse yıllar önce oynadığım Ghost Master’dan beri bir oyunda bu kadar eğlenmemiştim. Oyunla ilgili yapabileceğim yegane eleştiri; savaş sisteminin pek gelişmiş olmaması. Evet, bir Prince of Persia ya da Arkham serisi gibi devrimsel savaş mekanikleri beklemiyordum, ama yine de biraz daha atraksiyonlu olsa fena olmazmış.

Bir de açıkçası oyun pek zor değil. Hatta başlarda oldukça kolay olduğunu düşünerek “umarım sonuna kadar böyle devam etmez” diye düşünmüştüm. Fakat katlar yükseldikçe zorluk seviyesinin giderek yükseldiğini gördüm. Yine de eğer tüm “achievement”ları toplama kaygısında değilseniz, oyunu taş çatlasın 5 saatte bitirebilirsiniz.

Son olarak, bu aralar Deadpool filmi sayesinde gündeme oturan dördüncü duvarı yıkmak kavramının bu oyunda harika bir örneği var! Ancak oyun daha çok yeni olduğundan ağır spoiler kaçacağı için yazmayacağım. Oynayıp kendiniz görün!

Yorumlar