Beyond: Two Souls – Ya Ruh İkiziniz Gerçekten Bir Ruh Olsaydı?

Olmak ya da Olmamak

Şimdi gelelim yazının en kilit kısmına, senaryonun yazarı David Cage’in “tanrı kompleksi” ile suçlanmasına neden verecek kadar da ses getiren seçim mekanizmasına.

Bu tarz oyunları oynamayı çok sevsem de, iyi ve kötü hareketlerin doğurduğu sonuçlar öyle taraflı oluyor ki bazen sinirden bırakma noktasına geliyorum. Oyundaki çıkarlarınız açısından sürekli onurlu ve erdemli olmak zorunda bırakılmak inanılmaz sinir bozucu.

Belki de Beyond’u bana en çok sevdiren şey; “iyi” ve “kötü” kavramlarının hiç de karikatürize olmayışı. Yani iyilik yap iyilik bul, kötülük yaparsan da git bir köşede öl mantığı yok. Beyond, hoşgörünün sınırlarını zorlayabileceğiniz ya da intikamın dibine vurabileceğiniz bir oyun, ve bunu nasıl isterseniz öyle oynamakta serbestsiniz. Elbette her hareketinizin bir sonucu var, ancak bunlar öyle “herkes ibret alsın” sonuçları değil. Daha doğru anlatmak gerekirse; oyun sizi asla geri dönüp farklı bir seçim yapacak denli zor durumda bırakmıyor, hikayeden ve getirdiklerinden mahrum etmiyor.

Eğer siz de dilediğinizce çirkefleşebileceğiniz, “hayır efendim, diğer yanağımı uzatmıyorum” diyebileceğiniz bir oyuna hasretseniz, açıkça söylüyorum, ilacınız Beyond: Two Souls. Yani diyeceğim odur ki biz kaotik kötülere gün doğdu. “Sen ruh hastası mısın kızım?” diyeceklere göğsümü gere gere evet demek de var ama, ben yine de ufak bir savunmamı yapayım: oyun zaten size benim kadar kötüleşmenize yetecek kadar sebep veriyor, bekleyin ve görün.

Ancak şöyle de bir durum var ki, Beyond’a “Two Souls”u ekleten o özellik aslında aynı anda iki karakteri birden oynuyor oluşumuz. Bu durum, Aiden’ın çıkardığı çıngarın Jodie’yi korkutmasına, Jodie’nin öptüğü adamın Aiden’ı kızdırmasına yol açabiliyor. Eh, “bana kimseler karışmasın” feryadınız ise, karakterlerle gönül bağı kurduğunuz anda biraz yalan oluyor çünkü ikisini de olabildiğince korumak istiyorsunuz. Neyse ki bunun da güzel bir yanı var, bu şekilde oyuncunun hikayeye daha da çok gömülmesi.

DİKKAT: Yazının bundan sonraki kısmı oyunla ilgili hayati SPOILER içerir, ancak bunu yapmak için güzel nedenlerim var.

Henüz oynamayanların daha sonra bu yazıya geri dönmesi, ve bu konudaki fikirlerini benimle paylaşmaları hoşuma gider.

Tanrı Kompleksi mi, Kontrol Manyaklığı mı?

Bildiğiniz üzere Beyond: Two Souls, aslında yeni bir oyun değil. Çıkalı neredeyse 3 sene oldu ve o dönemde oyuncu kitlesini ikiye bölecek kadar büyük tartışmalar yarattı. Türkçe kaynaklarda bu tarz eleştirilere daha az rastlamakla birlikte, oyun özellikle Hristiyan kesimi çok kızdıran bir takım özelliklere sahip.

Bunlardan bahsetmeden önce, Tanrı Kompleksi nedir, önce buna bir göz atalım. Tanrı kompleksine sahip bir kişi, yaptığı bir işin, zorluğu ne olursa olsun ters gitme ihtimali olduğunu düşünmez. Düşünmeyi akıl edemez değil, böyle bir şeyi ihtimal dahilinde bile bulundurmaz. Zarar görmeyeceğini düşünür ve hareketlerinden doğan sonuçlardan etkilenmez. Yok edilemez, zarar göremez ve sonsuz yetkin hisseder. Psikolojik olarak derinlemesine literatür taramamış olduğumu belirtmekte fayda var, ancak genel tanım bu yönde.

Peki ya oyuncular, neden David Cage’i bu komplekse sahip olmakla suçluyorlar? Bunda Jodie’nin payı büyük. Jodie, Aiden’ın da korumasıyla (tabi onu nasıl oynadığınıza bağlı), her türlü beladan kurtulabiliyor, bir şehri darma duman edip, bir evi yakıp, sürekli olarak CIA’ye kafa tutup yine de minimum zarar ile yoluna devam edebiliyor. Bu gibi unsurlar, oyuncuların en çok tepkisini çeken şeylerden biri. Yine buna benzer şekilde, sokaklarda yaşarken tanıştığı evsizlerle dost olmak, onların dertlerine çare bulmak, bir barakada bebek doğurtmak ve hemen ardından çıkan bir yangında dört kişinin hayatını kurtarmak gibi sahneler de Jodie’nin yok edilemezliğini pekiştiriyor.

Yorumlar