Bilgisayar RPGleri – Kişisel Bir Arkeoloji: Bölüm 1
Commodore Amiga
Benim nezdimde işte bu dönem bilgisayar RPG’lerinin altın çağıydı diyebilirim. Bir kere save teknolojisi artık disketlere yapılabildiğinden ötürü, ilerleyebilmemiz mümkün oluyordu. Kabul, belki aramızdaki bazı şanslı arkadaşların disket sürücüsü vardı c1541 kodadlı (evet içimde kaldı resmen) ama genel olarak kaset tercih ediyorduk biz.
Neyse bu dönem oyunları hem varyetesi fazla, hem de konu olarak değişik oyunlardı. Aklıma ilk gelenleri hemen söyleyeyim, SSI’ın of Krynn serisi (Death knights of Krynn, Champions of Krynn, Dark Queen of Krynn), Eye of the Beholder serisi, Might and Magic’ler (Heroes değil), Moonstone, Hired Guns, Whale’s Voyage, Alien Breed Tower Assault serileri aklıma geliyor. Bu saydıklarımın bir kısmı klasik anlamda rpg sayılmasa da, günümüzde çıksa gayet bu janra konulurlardı.
Hepsine biraz biraz bakalım.
Dark Queen of Krynn
Dark Queen of Krynn SSI’ın çıkarttığı ve Pool of Radiance motoru ile geliştirdiği o zamanlarda, ecnebi ellerinde acayip popüler olan Dragonlance adındaki bir setting’in oyunu. Bizim için o zaman Dragınlens, Forgatın Relms falan çok bir şey ifade etmiyordu o yüzden böyle yazdım. Gaza gelip demeyin “Dragonlance’a böyle dedi” diye. 6 tane karakteri yaratıp The Inn of the Last Home‘da başlayarak muhtelif ejderanları kese kese gittiğimiz bir oyundu bizim için.
C64’teki durumun aynısı tekrar ediyordu burada da. Yani Caramon ile karşılaşırsınız, hop Read Journal Entry 54. Eh ama ya diyerek ve oyundan hiç bir şey anlamayıp level ala ala oyunu “artık kesecek bir şey de kalmadı canııım” diyerek “bitirmek” gibi bir durum vardı o zamanlarda. Zira gerçek oyunu random encounterlar sandığımız için… öhöm… taam ya gülmeyin allah allah! Üçer disketten oluşuyordu bu arada bu oyun serisinin her üyesi.
Eye of the Beholder
Şimdiii, EoB serisi az önce bahsettiğim “Lan bişeyler yapıyoruz ama naapıyoruz” sorusuna ilaç gibi gelen bir oyun serisi oldu. Bir kere bit kadar 3d ekrana tıkılmadan geniş bir ekranda oynuyorduk ve savaş olduğunda da taktik ekranda değil, yine üç boyutlu ekranda combatımızı yapıyorduk. Ayrıca oyun içerisinde açıklamalar olduğu için, bulmacalar anlamlı hale gelmiş, senaryo iyi kötü kafamızda bir yer eder hale gelmişti bu oyun geldiğinde.
Bu oyun serisi benim için gerçek anlamda bitirdiğim ilk oyun serisidir. Ki düşünüyorum da, çok da aman aman bir konusu yoktu, hatta bugün çıksa Action RPG klasmanında bile değerlendirilebilir. Waterdeep’in altında türlü türlü yaratıklar peydah oldu, siz de FR itlaf ekibi olarak gidin kesin gelin. Arada altın maltın çıkarsa da alın, şehri kırmayın ama.
Sonradan ortaya çıkıyordu ki; bu yaratıkların çıkma sebebi Xanathar adlı bir beholdermış. Ki ben bu olayı da anlamam abi, evil olsam ve beholder görsem aksi yöne kaçarım lan! Her tarafında göz var töbe töbe. Neyse, beholder’ı kestikten sonra “Aferim hadi bakiim!” temalı bir animasyon görür ve bitirirdik. Daha sonra bu oyunun 2 ve 3’ü de çıktı ancak yeni yaratıklar ve bilmeceler haricinde temel şeyleri aynı kaldığı için çok bahsetmiyorum.