Bolca Zaman Bulmuşken: Mutant Year Zero: Road To Eden

Bu seferki konuğumuz 2018 Yılı Aralık ayında çıkmış, “iyi ki de çıkmış” dediğimiz Mutant Year Zero: Road to Eden adlı, tur tabanlı bir oyun. Giriş kısmını kısa tutuyor ve size son yılların en sevilen domuzu ve ördeği ile tanışmaya davet ediyorum, iyi okumalar.

Elindeki Domuz Pastırmasını Yavaşça Yere Bırak!

The Bearded Ladies Consulting firmasının yaptığı oyunun konusu şöyle: Kimsenin tam hatırlamadığı nedenlerle insanoğlu kendi içinde savaşa girmiş ve kendini, başarıyla yok etme seviyesine getirmiştir. Geri kalan insanlar da “Ark” dediğimiz, kısmen güvenli olan şehirde toplanmış, hayatta kalmaya çalışmaktadırlar. Bilenler için buraya kadar mis gibi Fallout kokuyor, fallout serisini bilmeyenler için (size ayıp) de “bir nedenden dolayı kıyamet kopmuş sonrasını anlatan hikaye” diyebiliriz. Anca en baştaki videolar ve olayların seslendirilmesi, geçmişten bahsedilmesi etkileyici bir şekilde yapılmış, hızlı şekilde dikkat çekiyor ve ilk andan oyuna bağlanmaya başlıyorsunuz, yani en azından bende öyle oldu.

Hangi düşmanın kaç canı var? Hangi adamımızın kaç canı var? Corona ne zaman biter? Oyunda ilk iki sorunun cevabı çok net verilmişken üçüncü hakkında yorum yapılmamış.

Ark’da yaşayanlar ellerinde kalmış olan malzemelerle kıt kanaat geçinmeye çalışırlarken bir de grup kurmuşlardır. “Stalker” denilen bu gruplar (tahmin edilebileceği gibi) Ark’ın dışına çıkıp her türlü malzeme ve teknoloji yağmalama görevindedirler. (Halen fallout) Ancak dışarısı tehlikelidir; nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, aşağıda kalanların biraz delirmişlerdir (Ark adlı şehir, yeryüzünden biraz daha yukarıda yapılmış, asansörle girip çıkılıyor. (Asansörde müzik yok ki en ifrit olduğum şeydir, neyse) Yeryüzüne ise “Zone” deniyor.

Zone kısmında ghoul ve çeşitleri vardır. Aslında fiziksel olarak bir insandan çok da farklı olmayan bu arkadaşlarımızın kullandıkları ekipmanlara göre stratejileri var. Sadece hepsinin ortak noktası stalker’lardan nefret etmeleri. Yani diplomasi, anlaşma gibi bir seçeneğimiz yok. Hani derler ya “ya sen beni, ya da ben seni öldüreceğim.” Bizimki de tam o hesap.

Silahını Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim

Kesinlikle silahlar oyunun en hayati kısımlarından birini oluşturuyor. Örneğin düşman ghoul’unda balta gibi bir yakın dövüş silahı varsa, bu çılgın arkadaş son hız bize doğru koşturup sağlam hasar vurma niyetinde oluyor. Tabanca ve tüfek kullanan kişiler ise daha çok siper alıp stalker indirme peşindeler. Aslında farklı silah kullanan ghoul’larda tamamıyla farklı düşmanlar da var, ancak oyunu oynamamış olan arkadaşlarımız için, spoiler olmaması için onları yazmıyorum. (Bir ara fırsat bulursam bir strateji rehberi yazacağım orada detaylar olabilir.) Yani anlayacağınız düşmanın elindeki silahından neler yapmak isteyeceği çoğunlukla belli oluyor, biz de stratejimizi bu mantık üstüne kuruyoruz. Az önce bir hayati kelime daha ettim; Strateji. Bu konu o kadar önemli ki kendine bir köşe, bir başlık hak ediyor, ona da değineceğim, ben şimdilik silahlardan bahsetmeye devam edeyim.

Ghoul’lar, bize göre daha kötü ekipman kullansalar da bizim alışveriş ve yağma sırasında son derece dikkatli olmamız şart; mutlaka haritanın her tarafına el feneri ile bakmaya çalışın. Yeterli kaynak bulduğunuzu düşündüğünüzde Arc’a geri dönün ve ekipmanınızı yenileyin. Çünkü, ciddiyetle söylüyorum ki savaşlar zor.

Bulduğunuz kaynaklarla olan silahlarınızı geliştirebiliyor ya da yeni silah alabiliyorsunuz. Oyunun bu kısmını biraz eleştirebilirim çünkü çok fazla silah çeşitliliği bulunmuyor. Birkaç türde olan silahlarımızı geliştiriyor ve yeni özellikler ekliyoruz. Her silahın birden üçe seviyeleri var. Topladığınız hurda yığınlarını kullanarak silahın seviyesini arttırıyor ve gücünü bir sonraki seviyeye çıkarmış oluyorsunuz. Bir de satın alabileceğiniz ya da genelde düşmanın üstünden düşen daha farklı eşyalar var. Söz konusu olan bu eşyalar silahınıza düşmanı ateşe verme ya da kritik şansını arttırma gibi ekstra özellikler katabiliyor.

Tabi hangi silahı ne kadar ne nasıl geliştireceğiniz, ayrıca hangi silahı grubunuzda kimin kullanacağı gibi seçimlerin tamamı da oyuncuya bıakılmış. “Ben bu silahı kullanmasam ölürüm” şeklinde hiçbir grup elemanının düşüncesi yok. Yine de oyuna başladıktan bir kaç dakika sonra fark edeceğiniz gibi bazı karakterler bazı silahları daha rahat kullanabiliyorlar. Ben, mesela  Dux’a uzun menzilli silahları, Bormin’e ise yakın ve düşmanı “tepen” silahları vermeyi daha uygun buluyorum. Ama dediğim gibi tercih sizin.

Yeni nesil Üç Silahşörler: Domuz, Ördek ve Tilki

Silah seçimimin zevkli ve önemli kısımlarından biri de silahların kendi özelliklerinin olması; örneğin bazı silahların düşmanın dengesini bozup geriye itme (yüksek yerlerden düşürmek amaçlı, şahane) ya da bazı düşmanların özel saldırılarına karşı savunma vermeleri gibi durumlar söz konusu. Hangi stalker’da hangi özellikte silahların bulunduğunu hatırlamak ve bu bilgiye göre ilerlemek önemli.

Ördek, Domuz ve Strateji

Hikayenin yavaş yavaş ilerlemesi doğrultusunda, karakterlerimizin de RPG kısımlarının gelişmesi devam ediyor. Stalker’ların hepsi insan-hayvan karışımı varlıklar oldukları için, maceralar sırasında evrimlerine devam ediyorlar. Hepsinin canlarının gelişmesi gibi ortak evrimlere ek olarak, düşmana doğru koşup hücum etme ya da limitli bir şekilde uçma gibi (ama kanatlar çok çirkin) bireysel özellikler de mevcut. Tabi oyuncu olarak kimin hangi özelliğinin ne kadar gelişeceğine oyuncu olarak biz karar veriyoruz. Gelişmeyi tamamlarken her geliştirme özelliğinin birbiriyle kullanılmadığını, bazı kişisel özelliklerin de silahların kabiliyetleriyle birleştirildiğinde yıkıcı etki gösterdiğini de unutmamak lazım.

Oyunun bize yardımcı olduğu kısımlardan biri de zorluk seviyesi. Kırmızı kuru kafa ile ifade edilen düşmanlar, halihazırda olan seviyemiz için büyük risk demek. Seviyemiz yetmese de doğru ekipman ve strateji ile yok edilebilmelerine rağmen genelde oyuncuya ciddi bir meydan okuma söz konusu oluyor. Bu tür kavgalara girmeden iyileştirici ve patlayıcı ekipmanları bolca almanızı tavsiye ederim.

Bombamın ucuna sarsam seni, saklasam…

Oyunun bizi yönlendirdiği bir başka durum da oyun saatini uzatmaya yönelik olması. Sadece ana görevden gidip oyunu hızlıca bitirmeye çalışmak, atılacak doğru bir adım değil; ana görevler bir sürü sonar oldukça fazla zorlaşıyor, dolayısıyla bu görevleri takip etmeden önce yan görevlerden deneyim kazanıp, ekipman bulmakta fayda var. Aks halde muhtemelen bir yerde tıkanacaksınız.

Arc’a Son Bir Kez Bakarken

Grafikleri, sesleri ve oynanışı ile zor ve kaliteli oyun severler için kesinlikle geçilmemesi gereken bir seçim. Günümüzde biraz eskimiş olsa da, bilir kişilerin oyuna verdiği puanların yüksek olması ve oyunun tam anlamıyla bir alternatifinin olmaması artı puan.

Zorluk seviyesi oldukça yüksek olması nedeni ile herkese hitap etmese de türün severlerine hitap edeceğine eminim. Senaryo, aslında oldukça klasik ve içinde sürprizler barındırmasa da sıkıcı olduğu söylenemez. Özellikle karakterlerin karakteristikleri ve kendi aralarındaki muhabbetleri iç ısıtıyor. Klasiklikteki ve ekipmanlardaki sınırlı seçimlerde olan sorunlardan sıyrılabilirse, oyunun ikinci halkası çok çok daha iyi olabilir. Şimdilik böyle bir haber olmasa da, nedense, hikayenin tam olarak bitmediğini düşünüyorum.

Özetle, türün meraklıları ve birkaç eksiyi göz ardı edebilecek oyuncuların kaçırmamaları gereken bir oyun. Kendisi yaklaşık 90 TL ve Steam’den alınabiliyor.

Arc’a son bir kez bakarken, silahınızın hep dolu, dev köpeklerin sizden hep uzak olmaları dileğiyle…

Yorumlar