Darkest Dungeon – En Karanlık Zindanda, En Korkunç Yaratıkta, Akıl Sağlığını Korumak!

Yoldasınız. Ailenizin adını temize çıkarmak için, bir tepenin yamacına kurulmuş olan karanlıklar içindeki yalnız köye doğru ilerliyorsunuz. Köye varmadan önce yolunuz haydutlarca kesiliyor, bu boğuşmayı sağ salim atlattıktan sonra nihayet köye varıyorsunuz ancak bütün kapılar açık değil. Zira köyün etrafı ürkütücü zindanlar ve tehlikeli yerlerle dolu. Zamanla grubunuza katacağınız diğer maceracılarla, bu zindanlardaki görevleri yaparak, hem köydeki kapıların açılmasını, hem de grubunuzu güçlendirerek nihayet o “En Karanlık Zindanı” temizleyecek güce erişmelisiniz…

Sistem Nasıl İşliyor?

Darkest Dungeon, bildiğiniz fantastik rol yapma oyunlarıyla aynı kafada ilerleyen ancak oyunda save-load seçenekleri olmayan bir oyun. Atmosferinde ise narrator (anlatıcı) dışında diyalog içermeyen bir oyun (buna rağmen müthiş atmosferi nasıl oluşturuyor derseniz o ayrı bir muamma) sadece oyundan çıkarken otomatik olarak save edilmesi dışında, zor yerlerden önce oyunu kaydedip, eğer başaramazsanız tekrardan devam etme şansınız yok. Eğer bir görevi başaramazsanız, başaramıyorsunuz. Grubunuzdaki çok sevdiğiniz adamlar ölürse oyuna diğer maceracılarla devam ediyor ya da hırslanıp oyuna yeniden başlıyorsunuz.

Eğer ki bilgisayar sisteminden de bahsetmek gerekirse, Darkest Dungeon’un oldukça eski makinalarda bile rahatça çalışabildiğini hemen ekleyelim.

dungeon1

İşte sevimli köyümüz…

Atmosfer

Oyunun fantastik rol yapma türünde olduğunu söylemiştim ancak atmosfer ve teması Lovecraft havası ve izleri taşıyor. Yani doğa dışı varlıklarla dövüş ve karakterlerin zihinsel sağlamlığı oyunun mekaniğinin temeline oturtulmuş durumda.

Zindanlarda görev yaparken, grubunuzdaki karakterlerde farklı sebeplerden dolayı stres oluşmaya başlıyor. Karanlık, düşmanlardan hasar görme, doğrudan akıl sağlığını etkileyen büyüler, olası açlık ya da pis atıklarla temas durumu gibi olaylarla, grubunuzun stres seviyesi gittikçe artıyor. Ayrıca zindanların içinde kilitli sandıklar, sağda solda atılmış parşömen yığınları, kadim bir tanrıya adanmış sunaklar gibi sürüyle etkileşimli yer buluyorsunuz. Ancak; bunlara her oyundaki gibi atladığınız zaman, oyunun esas farkı ortaya çıkıyor.

O “oooo yerde bir şey var içinden eşya, altın felan çıkar” dediğiniz atıklar, yaratıkların pisliklerinden ibaret olabiliyor. Parşömen yığınlarında okuyan karakterinizi motive edecek şeyler yazabileceği gibi, insan gözünün görmemesi gereken korkunç motifler de çıkabiliyor.

O sandığı açmadan önce sekiz kere düşünün!

O sandığı açmadan önce sekiz kere düşünün!

Bu noktada oyundaki yapacağınız istisnasız her şey, bir hayatta kalma savaşına dönüşüyor. O sandığı açmalı mısınız? Diğer odaya geçmeden önce orada dinlenmeli misiniz? Yoksa yaralarınız ve grubun üzerindeki aşırı stres seviyesine rağmen ilerlemeli misiniz? İkisi de ölümüne yaralı karakterlerden hangisi üzerinde iyileştirme büyüsünü kullanıp, diğerini muhtemel bir ölüme göndereceksiniz? Grubun altınlarını partinizin yeteneklerini geliştirmek için kullanırken, zindana yemeksiz ya da meşalesiz mi gireceksiniz? Zindandayken meşaleleri yakıp daha az loot bulup yaratıkları pusuya düşürme şansınızı mı arttıracaksınız yoksa karanlıkta ilerleyerek daha çok loot alıp, daha çok kritik saldırı yaparken yaratıklarca pusuya düşürülme şansınızı mı arttıracaksınız? Gruba şifa büyüleri olan karakterleri koyup iyileşmeyi mi ön plana alacaksınız? Yoksa bundan feragat edip iyi saldıran karakterlerle yüksek hasarlar vermeyi mi tercih edeceksiniz?

Oyunu benzerlerinden ayıran ve şu anda oldukça eşsiz bir yere koyan da tam olarak bu sorulardan oluşuyor. Yukarıdaki soruların hiç birinin doğru cevabı yok ve hepsi günlük hayatta da karşımıza çıktığı türde sonucu belirsiz tercihler. En olmadık savaş bir anda grubunuzun lehine dönebilir ya da güçlü olduğunu düşündüğünüz grubunuz, olmadık düşmanlar karşısında bozguna uğratılabilir. En güvendiğiniz karakterlerden biri zindandayken ya da çıkarken birden çok zihinsel rahatsızlığa tutulabilir ve artık işinize o kadar da yaramayabilir.

O çok sevdiğiniz karakterler, kafayı yemeye başlıyor.

O çok sevdiğiniz karakterler, kafayı yemeye başlıyor.

Yorumlar