Değişmeyen Savaşlar XVII: LED Işığında Ion Fury Oynamak

Dünya oyun endüstrisinin tarihi ilginizi çekiyorsa, hele ki PC oyunculuğu ile büyüdüyseniz 3D Realms adının sizde bazı hisler uyandırması kaçınılmaz. Bugün çok lafı geçmese de 3D Realms bir zamanların efsanevi isimlerindendi.  Şirket ilk olarak “Apogee Software” adıyla kurulmuş, 1994’te ise belli oyun türlerine özelleşilmesi planıyla alt gruplara ayrılmıştı. Bu alt gruplardan en belirgini olan 3D Realms kısa zamanda sektörde sesini duyurmayı başarmıştı. 1990’ların ikinci yarısında pek çok nitelikli aksiyon oyunu piyasaya 3D Realms markasıyla giriş yapıyordu. 2000’lerin sonlarında ise iki büyük projesinin (Prey ve Duke Nukem Forever ) beklentileri karşılayamaması 3D Realms’ı strateji değiştirmeye itti. Şirket zamanla düşük profilde varlığını sürdürmeye ve görece küçük projelere odaklanmaya karar verdi.

Bugün devler liginde yarışmayan ekip geçmişteki başarılarına özlem duyuyor mudur bilinmez; ancak nostaljisever oyuncu için 3D Realms geçmişi bugüne taşıma konusunda hala en önemli isimlerden. Şirketin son oyunlarından 2019 ortalarında satışa sunulan Ion Fury buram buram 1990’lar kokan, hatta piyasadaki pek çok retro görünümlü oyundan çok daha fazla geçmişle bağa sahip muhteşem bir aksiyon deneyimi olarak karşımıza çıkıyor. Sonuçta çeyrek asırlık bir motorla yapılmış çok fazla oyuna denk gelmiyoruz; geçmişin, yazılan her kod satırına nüfuz etmesi bizi şaşırtmasa gerek.

Gene Lazerin Su Gibi Aktığı Bir Geceydi

Ion Fury çok basit bir hikaye ile bizi aksiyonun göbeğine atıyor. Shelly “Bombshell” Harrison isimli bomba imha uzmanını yönettiğimiz oyunda Dr Jadus Heskel’in siber askerlerine karşı Neo D.C.’yi savunuyor, bu süreçte de karşımıza çıkan tüm cyborgları hurda ve et yığınına çeviriyoruz. Hikayenin kasti olarak basit tutulduğunu aklımızdan çıkarmamak gerek, zira Ion Fury görsel ve teknik anlamda olduğu kadar anlatı olarak da 1990’ların PC oyunculuğunu bize hissettirmek isteyen bir proje. Temel prensip çok basit; önce ateş et ve sonra düşün, doğru renkteki anahtarları doğru kapılarda kullan, etrafta etkileşime geçilebilir her şeye temas et, tüm gizli alanları araştır ve yapımcıların hangi filmlere gönderme yaptığını yakala. Bu prensipler kafanıza yatıyorsa Ion Fury’den doyasıya zevk alabilirsiniz.

Birazdan buralar hep kan gölü olacak.

Özellikle eski oyun sevdalıları daha ilk dakikada Ion Fury’nin görselliği karşısında donup kalacaklardır. Build motorunun modern sistemlerle uyumlu versiyonu EDuke32 ile yapılan oyun bir siberpunk şehrin tüm ışıltısını layıkıyla ekrana taşımayı biliyor. Bu kadar ışıltılı ve büyük haritaları Build üzerinden görmek heyecan verici, zira motorun en yoğun kullanıldığı 1990 sonlarında hiçbir bilgisayar bu haritaları kaldıramaz, hiçbir çatışma bu kadar hızlı ve büyük ölçekte kotarılamazdı. Ne var ki bazı eksiklikler tüm ışıltıya rağmen insanın gözünden kaçmıyor. Neo D.C.’nin muhteşem atmosferik sokaklarında hiçbir sakinine denk gelmememiz, her yerin sadece düşmanla dolu olması biraz düşündürücü. Motorun en özgün kullanıldığı oyunlardan 1997 tarihli Blood‘da bile sokaklarda saldırgan olmayan insanları görebiliyorduk.

Bir diğer sıkıntı ise düşmanların görünürlüğü ile ilgili. Oyundaki çoğu alanda saldırgan birimleri fark etmek ciddi bir sorun. Özellikle karanlığa karışmış askerlerin ya da açık alanda size saldıran drone’ların birkaç pikselden fazla seçilemiyor olması kimi zamanlar oyunu dengesizleştiriyor. Muhtemelen motorun yaşı bu tip noktalarda ister istemez kendini belli etmekte. Neyse ki oyunun ilk andan itibaren elimizden düşmeyen tabancası “Loverboy”un bu sorunu kısmen çözen bir otomatik nişanlama sistemi var.

“I Did Not Hit Her. It’s Not True.”

3D Realms aksiyonları her dönem hikayeyi geri plana atan, ancak atmosferik olarak hep bir sinema türünün izini taşımaya özen gösteren çalışmalar oldular. Mesela Blood korku ve western’e, Duke Nukem 3D ise bilimkurgu ve ucuz aksiyon sinemalarına sıkı sıkıya bağlı işlerdi. Ion Fury de bilimkurgu ve siberpunk üzerine kurulu çatısını bir dolu referansla dolduruyor. Ancak Ion Fury’de sadece mensubu olduğu tür sinemasına değil, farklı türlerden pek çok popüler kültür eserine göndermelere de rastlayabiliyoruz. Mesela rutin bir mutant laboratuvarının gizli kapıları bir anda bizi Twin Peaks‘teki kırmızı oda ile buluşturabiliyor. Başka bir gizli kapı ise Silent Hill 4‘ün lanetli 302 numaralı odasına açılıyor. Bu mekanları keşfetmek ve Build Engine üzerinden nasıl tasarlandıklarını incelemek başlı başına büyük keyif.

Her iyi oyunda bir tren bölümü vardır.

Her şeyin ötesinde, Ion Fury varoluşuyla bize bambaşka bir mesaj veriyor. Mevcut oyun motorlarıyla eskinin estetiğini taklit etmek çağımızda bu kadar kolayken programcıların buna sığınmamaları ve artık tarihe karışmış bir motor üzerinden tamamen yeni bir şey yaratmayı çabalamaları takdiri hak ediyor. Ion Fury, güçlü bir atmosferin yeni teknik araçlara değil, iyi sanat yönetimi ve sabırlı oyun tasarımcılığına bağlı olduğunun kanıtlarından biri. 3D Realms da bu yaklaşımın Ion Fury’nin gördüğü ilgiden memnun kalmış olacak ki bir sonraki projesini de benzer bir çizgide tutmaya çalışıyor. 2020’de oyuncularla buluşacak olan Wraith: Aeon of Ruin için bu sefer Build değil ama modifiye edilmiş bir Quake motoru kullanılıyor. Doom, Quake ve Blood‘ın mirasçısı olmayı planlayan oyunun potansiyelinin yüksek olduğunu söylemek gerek.

Tüm övgü dolu cümlelere rağmen dürüst olunması gereken bir şeyi de belirtmek gerek; Ion Fury yeni nesil oyuncuların hepsine hitap edebilecek bir oyun değil. Haritaların karmaşıklığı ve doğru anahtar-kapı ilişkisine dayalı oyun dinamiği çoğu genç oyuncuya hitap etmeyecek yapıda. Bunun oyundaki bir eksiklik değil bir tercih meselesi olduğunu belirtmek gerek. Uzun vadede bu dinamikleri sevmeyebilirsiniz; ancak ilk birkaç bölümde içine girdiğiniz dünyanın heyecanı sizi kesinlikle alıp götürecektir. Hele bir de Jarkko Rotsten‘ın muhteşem müzikleri size eşlik ediyorken…

Half Life referansını görenler?

Meraklısına

Oyun hakkında yabancı medyada bolca konuşulmuş iki meseleden de bahsetmeden mevzuyu kapatmak olmaz. Ion Fury aslında 3D Realms’ın dağıtımını üstlendiği 2016 yapımı Bombshell isimli aksiyon oyununun öncesini anlatan bir macera. Bombshell iyi eleştirilere sahip bir oyun değil, kendinizi Ion Fury deneyiminizden önce bu oyunu da oynamak zorunda hissetmeyin.

Ion Fury’nin görsellerine geçtiğimiz yıllarda başka bir isim altında rast gelmiş olabilirsiniz. İlk olarak Ion Maiden ismiyle tanıtılan oyun, ilerleyen dönemde İngiliz heavy metal grubu Iron Maiden ile isim benzerliği dolayısıyla Ion Fury olarak anılmaya başlanıyor. Oyunun resmi adı da Ion Fury oluyor.

Bu yazı, "Değişmeyen Savaşlar" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar