Far Cry Primal – Tarih Öncesi Çağlara Hoşgeldiniz

Far Cry ve Crysis serileri, aynı kaynaktan çıktıkları ve tür olarak yakın oldukları için hep ilgimi çekmiştir. Bununla birlikte Crysis serilerini ne kadar sevsem de ısrarla oynayıp Far Cry serilerine bir türlü kanımın ısınmamasını açıklamakta zorluk çekerim. Fakat uzun süredir beklediğim Far Cry Primal’ı oynayınca bunun nedenini nihayet anladım. Ve hayır, bu oyunun çok nadir görülen tarih öncesi çağlarda geçmesinden kaynaklı bir fark değil. Açıklayalım.

Far Cry serilerine bir göz atarsak ;

  • FPS – Süper.
  • RPG (ya da en azından karakter gelişimi) – Hastasıyız!
  • Open World (Açık Dünya) – Aboooooo yerim yerim.

Bu kadar çok sevdiğim bir kombinasyonu nasıl beğenmem, bir türlü kafama yatmamıştır. Hep eksik bir şeyler var gibi geliyordu ancak adını koyamıyordum. Far Cry Primal’ı oynayınca bu açığın ne olduğunu anladım. Buradan yetkililere sesleniyorum: “Oyunlara hikaye koyun, gezip tozmak ya da kaynak toplamak tek başına yeterli değil!”

Far Cry Primal

Land of Orrroosss

Hikaye ve Atmosfer

Bu tuhaf girizgahtan sonra oyunun hikayesi ile başlayalım. Far Cry Primal’da M.Ö. 10000 yılındayız. İnsanlar henüz kabileler halinde yaşıyorlar, teknoloji ancak ok ve mızrak yapacak seviyede gelişmiş düzeyde. Ateş ise halen çok büyük bir buluş olarak geçiyor. Beklendiği üzere büyük kediler, insanlığın önemli düşmanları. Mamutlar ya da büyük otçullar gibi bazı av hayvanlarını öldürmek hiç ama hiç kolay değil.

İşte bu dönemde, softblood (zayıfkan) olarak da bilinen Wenja kabilesinin bir mensubu olarak Oros Diyarı’na geliyorsunuz. Oros, oldukça verimli bir vadi fakat çoktan ele geçirilmiş durumda. Wenjalar diğer iki kabileye göre çok daha güçsüz ve dağınıklar. Buradaki diğer iki kabile ise büyük fiziksel güce sahip, vahşi Udam kabilesiyle medeniyet ağacında daha hızlı ilerlemiş ve ateşe çok daha hakim olan, gelişmiş Izila halkı. Oyunun başlarında daha çok Udam ile uğraştıktan sonra ilerleyen dönemlerde Izila ile de karşılaşmaya başlıyorsunuz.

Yukarıda bahsedip durduğum, Far Cry Primal’ın hikaye kısmı da tam bununla ilgili. Diğer oyunlarda adaya düşmüş ya da bir şekilde belirli bir coğrafyada olan karakterleri canlandırıyorduk. Oyunlarda, canlandırdığım karakterlerle empati kurmayı severim (ki şu yazıda da bununla ilgili pek çok detaya yer vermiştim) fakat serinin önceki oyunlarında bir türlü karakter ile özdeşleşememiştim.

Karşim ya seviyorum sizi

Primal’da ise güçsüz bir halkın ayakta kalmaya çalışan üyesisiniz. Halkınızın genelde av olarak görüldüğü Oros diyarı gerçekten güzel bir yer. Oraya “evim demek” gibi bir amacınız var. Bu yüzden serinin diğer oyunlarına göre oradan oraya koşuştururken neredeyse hiç sıkılmadım. Sanırım eski oyunlarda, coğrafyayı ve karakterleri benimseyememekten kaynaklı bir “burada ne işim var ki” gibi bir yaklaşımım oluyordu.

Muhakak ki; bu kadar eski bir çağda olmanın da cazibesi yok değil. Çoğu oyun (hele ki fantastik kurgu ise) orta çağı baz alıyor. Kılıçlar kalkanlar zırhlar vs… bu oyunda yok. Yapabildiğiniz en gelişmiş silah ok, o bile oldukça ilkel. Tabi biraz zorlama teknolojiler var (arı kovanı bombası ya da kancalı ip gibi) fakat bunların da açık dünyayı daha iyi gezmek ve çeşitlilik yaratmak için konulduğunu anlayabiliyorsunuz.

Özellikle yakın dönem oyunlarda, insanların “item verin banaaaaaaaaaa öeeaa daha çok itemmmmmmm daha çokkkkk en çokkkkkk” beklentilerini düşünürseniz ciddi bir risk aldıklarını görürsünüz. Zira kullanacağınız sadece üç temel silah var (sopa, mızrak ve ok), bazı geliştirmelerden sonra bunların daha üst versiyonlarını kendiniz yapabiliyorsunuz fakat oynanışa çok etki etmiyor. Her ihtimalde sopayı savuruyor, oku gerip bırakıyorsunuz. Zırh deseniz zaten yok, söz konusu dönemde zırh mantığı henüz oturmamış durumda. Izila halkı bazı çok ilkel zırhlar giyiyor sadece.

Freeeedoooomm (her mayi boyalı yüze aynı tepki ile atlamak)

Karakter

Oyunda Takkar ismindeki, Wenja kabilesi içinde özel bir yeri olan türde bir karakteri canlandırıyoruz. Takkar’da çok nadir görülen hayvanlar ile anlaşabilme özelliği var. Zaten Wenja halkı hakikaten diğerlerine göre daha güçsüz olsalar da doğayla bağlarını daha iyi koruyorlar diyebiliriz.

Oyun boyunca bazı isimli karakterleri kurtardıktan sonra köyümüzde bize katılıyorlar. Bunlardan Tensay isimli şaman ana hikaye açısından en önemli olanı. Size de hayvanlarla nasıl iletişim kurulacağını gösteriyor ve bazı içkiler verip hayvan ruhlarıyla özdeşleştiğiniz bir tür transa soktuğu görevlere yolluyor.

Takkar olarak illa ki bir noktada bazı hayvanları evcilleştiriyorsunuz  ve bu hayvanlar sizin yanınızda kalıyor. Sizin için savaşıyor, bazı konularda destek sağlıyor (haritayı açma, etraf hakkında daha çok bilgi edinme ve hatta üzerine binip savaşma) ve mutlaka ihtiyacınız oluyor. Ayrıca bir de kısa süreli çağırabildiğiniz kuşunuz var ki; o da çeşitli konularda çok işe yarayabiliyor.

Kurtardığınız her isimli Npc, size bazı skill ağaçlarına erişim sağlıyor. O Npc için görev yapıp, kendilerine kulübeler inşa ettiğinizde daha üst skillere erişim oluyor ya da onların öğrettiği çeşitli teknolojileri kullanabilir hale geliyorsunuz. Spoiler olmaması için şaman dışında olanlardan bahsetmiyorum, kendinizin keşfetmesi çok daha keyifli olacaktır.

Varsa şekliniz Oros’a bekleriz.

Oyun ilerledikçe, Oros diyarında etkiniz (ve doğal olarak kabilenizin etkisi) artacak, gittikçe daha çok saygı göreceksiniz. İlk dönemlerde kendiniz de o diyardaki ürkek varlıklardan birisiniz, bunu oyun size çok güzel bir şekilde hatırlatıyor. Geceleri dolaşmak çok riskli, kurt sürüleri etrafınızı sararsa ya da gece avlanan bir başka yırtıcı karşınıza çıkarsa şansınız çok az. Fakat zaman geçip tecrübe kazandıkça, yanınızda daha kuvvetli hayvan yoldaşlar gezip, üzerinizde daha sağlam eşyalar olunca, eh bir de bazı skilleri aldıkça Oros’ta hayatını sürdürenlerden biri değil de besin zincirinin tepesindeki varlık oluyorsunuz.

Fakat bu bile ölümsüz ya da alt edilemeyecek olduğunuz anlamına gelmiyor. İlkel kabileler arasındaki fark hiçbir zaman makine tüfekli bir adamda olduğu gibi olmuyor. Ne kadar güçlü olursanız olun, beş altı kişiden daha büyük sayıdaki gruplar sizin için hep tehdit oluşturuyorlar. Zırhları giyip, düşman kabilenin en iyi korunan yerine elinizi kolunuz sallayarak girip, herkesi öldürüp diğer uçtan dışarı çıkamıyor olacaksınız.

Ayrıca isimli bazı düşmanlar ve yine isimli bazı hayvanların görevleri de çok zor olabiliyor. Örneğin pek çok Wenja’yı öldürmüş olan Great Scar Bear’ı yenmek ve evcilleştirmek elinizdeki her şeyi tüketebilir.

Yorumlar