Gorytale – Duke Nukem’in Cehennemi

Konulu edebi yürüme simülatörü ılıklığına tokat gibi cevap! Bir circle strafe simülatörü ve pop kültür eleştirisi olarak Gorytale!

Gorytale Sadece Şuursuz Bir Shooter Değil

Gorytale mevzusuna girmeden önce Duke Nukem hakkında konuşmak lazım, çünkü ne yazık ki son Duke Nukem oyununun üstünden 8 sene geçti. Konuyu hatırlatmakta fayda var.

Duke Nukem, 80li yılların vurdulu kırdılı hollywood aksiyon filmi tiplemelerine tepki olarak dünyaya geldi. Davranışları ve sözleriyle 80ler aksiyon filmi karakterinin bir hicviydi. Görsel olarak Dolph Lundgren ile Arnold Schwarzenegger’in ortalaması bir tipe sahip olması da tesadüf değildir.

Geek Terminoloji – Parodi ve Pastiş Nedir?

Bugün Duke Nukem kendisi bir marka haline geldiği ve öncesi unutulduğu için hiciv olarak hatırlanmıyor ama Amerikanın garip bağnazlığı sebebiyle eski aksiyon filmlerinde bol silahlı çatışma ötesinde “yetişkin öğe” olarak iki öpüşme sahnesi ve sahte küfürler olurdu. Duke Nukem düşmanlarına ana bacı söverek, seks işçilerini bahşiş karşılığı elleyerek, arada dönüp pisuvara işeyerek bu filmlerde büyük kısmı imalarla üstünkörü geçilen ERRRKEKliğin mantıksal sonucunu, tamamına ermiş halini ortaya koyuyordu.

Nasıl ki televizyon karşısında aksiyon filmlerinin sahte küfürleri ile büyüyen nesil için o sahte küfürler gerçek küfürlerin yerini aldıysa, Duke Nukem de zaman içinde cool oldu. Devir ve çelik değiştiği için de özünde Duke Nukem 3D’nin modern teknolojiyle yeniden yapımı olan Duke Nukem Forever tüketiciye pek bir şey ifade etmedi.

Gorytale, yaratıcı ekibin amatör özgürlüğünden sonuna kadar yararlanarak Duke Nukem abartısının belki de ilerletilebileceği son adımı bize yaşatıyor.

duke nukem

Duke Nukem kendini çok ciddiye alan bir marka değil

Konusu

Aslında Duke Nukem olduğunu bal gibi de bildiğimiz isimsiz ana karakter sonunda ölür ve cennetin kapısına gider. Cehenneme yollanmak üzereyken doğası gereği “Yolla anasını satayım cehennem ne, vız gelir tırıs gider.” diye atar yapar, Aziz Peter ise rahat durmaz “bizde herkese uygun cehennem var koçum raadol” diye cevabı yapıştırır. Karakter kendine geldiğinde tamamen şekerden oluşan bir dünyada uyanır. Etrafı da ona sarılıp sevgi göstermek için sürekli üstüne üşüşen çopidik şeker canlılarıyla sarılıdır. Böyle eşcinselliklere zerre tahammülü olmadığı için silahına davranır ve ebedi mücadelesi başlar.

Ludum Dare, katılan grupların bir hafta sonu içinde sıfırdan oyun yapmayı denediği bir yarışma ve etkinliktir. Gorytale de özünde bir Ludum Dare projesinin cilalanıp elden geçirilmiş hali. İlk hali, ardı kesilmeyen düşmanları vura vura hayatta kalma oyunu olduğu için şu anki hali de az çok o şekildedir.

Şirin şeylerle sonsuz mücadele mekaniğini, sonradan “süper erkeğin cehennemi” temasına bağlamış olmalarını şahsen çok takdir ettim. En olmayacak saçma sapan oyun mekaniğine bile ludonarrative uyum yakalayacak şekilde hikaye giydirilmesine mükemmel bir örnek.

Öte yandan dediğim gibi bu oyunun konusu Duke Nukem varsayımına getirilebilecek belki de yegane yenilik. Duke Nukem 3D zaten bu karakter tipinin yaşamını ve doğal ortamını çok güzel betimliyor. Bu karakter şiddet, adrenalin ve acı içinde kendini bulur. Peki doğal ortamı zaten tek tanrılı dinlerin cehennem tasvirine benzeyen bu karakter ölünce yaşayacağı cehennem deneyimi nasıl olur?

İyi

Müzikler oyunun nispeten kısa oynayış zamanına uygun. Ortalıkta boş gezerken neşeli kıpır kıpır eurobeat gibi, Terry Scott Tailor müzikleri gibi parçalar dinletiyor. Düşman sürüsü spawn olmadan hemen önce testere gibi gitar riffleri açıyor, düşmanlar bitene kadar onu dinletiyor. Mesela bir yerde bug’da kalmış son bir düşman olduğunu müzikten anlamak mümkün, çünkü o ölene kadar müzik değişmeyecek.

Gorytale propogandası

Gorytale da çok ciddi değil

Düşmanların hızı ve takip algoritması çok ince ayarlanmış açık alanda sınırlı sayıda düşmanı circle strafe ile temizlemek mümkün. Öte yandan koyun güden köpek gibi sürekli daire çizip düşmana sıkmanın hızla bayacağını öngörmüşler ki bölüm tasarımlarının geometrisi oyuncuyu çeşitli değişik tepkiler vermeye zorluyor, oyun zaten kısa olduğundan spoiler olmasın diye örnek vermeyeceğim kendiniz ölün de görün.

Half-Life öncesinde FPS oyunlarının öyle ahım şahım konusu olmazdı, oyunun kurguyeri bölüm mimarisi ve düşman tasarımı üzerinden ima edilirdi. Bu statik tasarımla kolay kolay aktarılamayacak ek bir bilgi varsa, mühim yerlerde cutscene girerdi ordaki diyaloglardan o ek bilgi edinilirdi. Oyunun içine bu metodla gömülmüş çok pis espiriler var.

Kötü

Oyunda eski usul FPS’lerdeki gibi zıplama yüzeyleri var ama karakterin havadaki seyrinin fizikleri ayarsız hem de klavye/mouse kontrolleri çok ağır.

Silah mekanikleri yer yer bug’lı, mouse kırdırıp klavye dişletmiyor ama oyunun patch’lenmesi şart.

En azından silahların hotkey’lere yeniden map’lenebilmesi lazım, silahlar çok alengirli olduğu için her oyuncu başka bir birincil ve ikincil silah kombosunu kullanışlı bulacaktır.

Çok clipping var, çevre geometrisine takılı kalma vs gırla, birden fazla noktada duvarların arkasına bakıp bölümün devam kısımlarını dışardan dikizledim.

Özet

11 liralık fiyat etiketi ile az şey vaat edip hepsini yerine getiriyor. Verilen paraya değer.

Yorumlar