Into the Breach: Küçük Dev Oyun

Ünlü mimar ve tasarımcı Mies van der Rohe’nin “Less is More” yani “Az Çoktur” sözünü duymuşsunuzdur. Minimializm akımının da temelinde yatan bu felsefe, tabii ki sadeliği, yalınlığı savunur. Hatta tasarımda şöyle bir karşılığı da vardır: Bir tasarım, her şeyi eklediğinizde değil, çıkartılabilecek bir şey kalmadığında tamamlanmıştır. İşte 2012 yılının hit indie oyunu FTL: Faster Than Light’ın iki kişilik yapımcısı Subset Games’in de felsefesi bu. Yeni oyunları Into the Breach, minicik boyutuna ve ilkel grafiklerine inat, oyun piyasasına bomba gibi düştü. Steam’de bütün arkadaş listem bu hafta Into the Breach oynadı, bana da henüz oynamamış olanlara bu güzide oyunu tanıtmak kaldı.

Faster Than Light Hakkında

Into the Breach, selefi FTL ile pek çok benzerlik taşıyan bir oyun, o yüzden öncelikle size kısaca FTL’den bahsetmek isterim. Rogue-lite ve gerçek zamanlı strateji türlerine giren oyunda, galaksimizi ele geçirmeye çalışan tiranlardan kaçan küçük bir kurye gemisini yönetiyoruz. Taşıdığımız mesaj galaksi için kritik ve peşimizden koca bir ordu kovalarken sistemden sisteme atlayarak bir yandan maceralara atılıyor, bir yandan ise gemimizi ve tayfamızı güçlendiriyoruz. Bu sırada karşılaştığımız hemen her olay ya da düşman prosedürel olarak yaratılıyor. Pek çok olaya ya da göreve her oyununuzda rastlamıyorsunuz. Gemi ve tayfamızı güçlendirme konusunda da o kadar çok geçerli seçenek var ki, neredeyse her oyun birbirinden farklı bir seyir sunuyor. Zaten her oyununuzu bir kaç saatte tamamladığınız için oyun kendini tekrar tekrar oynattırıyor.

Oyunu bu kadar popüler yapan neydi peki? Vasat grafikleri olmadığı kesin. Vasat öyküsü ya da müzikleri de. Komplike bir oyun hiç değildi. Pek çok gizli görev içeren rastlantısal olayların kesinlikle popüler olduğunu söyleyebilirim ama asıl olay, bu çok yalın sistemin çok iyi çalışması ve oyuna harcadığınız vaktin karşılığının farmladığınız eşyalar değil, bilgi ve deneyim olmasıydı. Bu basit oyunda, oyuncuların “başımıza gelen ilginç olaylar” diye paylaştığı şeylerin sayısı neredeyse modern RPG’ler ile boy ölçüşür. Bu yüzden FTL’ı insanların tüm zamanların en iyi oyunları listelerinde görürseniz şaşırmayın.

Son Umut: Into the Breach

Into the Breach’de konu yine benzer kafalarda. Yine medeniyetin son umuduyuz. Bu sefer dünyamız böceklerce yok edilmiş ve geç de olsa zaman yolculuğunu bulmuşuz. Gelecekten böcek istilasının olduğu döneme mechalar yollayarak dünyamızı kurtarmaya çalışıyoruz. Oynanış olarak ise en önemli fark, gerçek zamanlı stratejiden, tur tabanlı stratejiye geçilmiş olması; yani XCOM tarzına yakın bir oynanış var ama her savaş ekranı sadece 8 kareye 8 kare, yani XCOM’dan ziyade satrançvari bir durum var.

Her zaman yolculuğuna (yani her yeni oyuna) sadece 3 mecha gönderiyorsunuz. Düşmanınızın bir sonraki aksiyonunu (zaman yolculuğu muhabbeti) daima görebildiğiniz savaşlarda, sadece böceklere zarar vererek değil, onları iterek, çekerek her hareketlerini kontrol etmeye, sivil binaları yerine boşluğa saldırtmaya, hatta birbirlerine zarar verdirmeye çalışıyorsunuz. Bu şekilde bir yandan savaşın geçtiği şehirleri korumaya, bir yandan da size verilen görevleri tamamlamaya uğraşıyorsunuz.

Böcek Sorunu

Özetle oyun şu şekilde gerçekleşiyor. Her tur böcekler ve diğer tarafsız birimler yer değiştirip bir yere saldırmak için hazırlık yapıyor. Sıra size geldiğinde bu saldırı hazırlıklarını ve varsa yan etmenleri (bir yere düşecek kaya ya da yıldırım, patlayacak volkan vb.) göz önünde bulundurarak, hem bu saldırıları boşa çıkartmaya, hem de böcekleri öldürmeye çalışıyorsunuz. Böcekleri öldürmek zorunda değilsiniz ama her tur yeni böcek geldiği için ve bunların bazıları diğer tüm böcekleri güçlendirdiği için genellikle sayılarını kontrol altında tutmaya çalışıyoruz. Genellikle mechalarınızın silahları çok düşük zararlar veriyor (eğer geliştirmediyseniz) bu yüzden böcekleri öldürmek için birbirlerine çarptırmak ya da saldırtmak, denize atmak ya da bir sonraki tur gelecek böceğin deliğine yerleştirmek geçerli taktikler. Bu arada tüm savaşları belirli bir tur direnirseniz kazanıyorsunuz.

Evet, geleceği bilmek gibi ciddi bir taktik üstünlüğünüz var, ama hem orantısız sayıda böcekle karşılaşıyorsunuz, hem de neredeyse hiç bir binanın zarar görmesini istemiyorsunuz. Sivil binaların zarar görmesi total güç seviyenizi düşürürken (ki maksimum 7 olan güç seviyeniz sıfıra düşerse oyunu kaybediyorsunuz), diğer bazı binaları korumayı başarırsanız o görevin ödüllerine ulaşıyorsunuz. Ödülsüz işiniz zor, zira düşman giderek güçleniyor.

Güç, Sınırsız Güç

Ödüller ise beşe ayrılıyor. İlki kaybettiğiniz binalar yüzünden düşen gücünüzü yerine koymak için ekstra güç. İkincisi, ender bazı görevlerde çıkan ve her mechayı geliştirmenizin ya da silahlarını güçlendirmenizin gereksinimi olan reaktörler. Üçüncüsü silahlar – ki modifikasyonlarınızı şekillendiren şeyler bunlar. Dördüncüsü ise yeni ve yetenekli pilotlar. Beşincisi ise para yerine geçen itibar puanı. Bu en yaygın ödülü, her adayı bitirdikten sonra az önce saydığım dördüne harcıyoruz.

Into the Breach’de oyunu bitirmek, FTL’a göre çok daha kısa sürüyor (ortalama 1 saat) ve daha kolay. Ancak oyunu bitirmek tek hedefiniz değil. Oyundaki başarımları tamamlayarak yeni takımlar açıyorsunuz (yeni takımlar 3 yeni robot demek) ve her takımın da ayrıca 3 yeni başarımı var. Her başarım size yeni takım açmak için birer puan sağlıyor.

Farklı takımlarla oyuna başlamak, FTL’daki gibi tüm oyununuzu değiştiren bir unsur. Kimi takım böceklerin yerlerini değiştirmek için opsiyonlar sunarken, kimisi farklı yöntemlerle hasar vermeye odaklanıyor. Gördüğüm kadarıyla takımların hiçbiri dört dörtlük değil. Özellikle de başlangıçta. Bu da sizi yaratıcı olmaya ve takımınızın silahlarını modifiye etmeye yönlendiriyor. Sonuçta biraz bilgi ve biraz şansla tüm takımlar kendi kategorilerinde canavarlaşabiliyorlar.

Biraz da Eksiler

Oyunun grafikerinde stüdyonun bir önceki oyununa göre gözle görünür bir gelişme olsa da, benim gibi pixel art konusuna gönül vermiş birisi için istenilen düzeyde değil. Arkadaşım paranız mı yoktu diyeceğim; isteseler gönüllü destek atacak benim gibi yüz tane adam bulabilirler. Elbette bu bilinçli bir seçim ve yapımcının mesajı grafiklere abanmadık, çünkü oyunun mekaniğine odaklanmanızı istedik kafalarında. Yine de gözlerimiz de biraz bayram etse fena mı olurdu?

Ayrıca FTL’ın basit ama hoş bir hikaye anlatımı vardı. Hatta Subset Games yakaladığı başarıdan sonra oyunun bedava genişleme paketi için ünlü oyun yazarı Chris Avellone ile anlaşmış ve doyurucu bir okuma sunmuştu. Into the Breach’de ise Avellone ile baştan anlaşılmış ama 3-5 diyalog dışında pek bir yazı yok maalesef.

Gördüğünüz üzere Into the Breach, daha da sade bir oyun. Diyebilirim ki şu haliyle tek kişilik bir kutu oyunu gibi. Sıkı bir taktiksel derinlik ve sunduğu yeterli varyasyonla zevkli ve uzun bir oyun deneyimi sunuyor; ancak şu haliyle bir FTL değil. Özellikle bulmaca oyunlarını ve sıra tabanlı sevenler kesinlikle kaçırmasın derim. Ayrıca Subset’i tanıyorsam Into the Breach’e ücretsiz eklentiler de gelecektir, o yüzden paranızın karşılığını alamamanız imkansız. Hepinize bol oyunlu günler dilerim.

Yorumlar