J.U.L.I.A: Among the Stars, bu gizemin ardında tökezleyen Rachel’ın durmadan yeni problemlerle haşır neşir olduğu bir oyun işte. Dış uzayda gözümüzü açtığımız ilk andan itibaren kimi zaman J.U.L.I.A’nın direktifleri doğrultusunda kimi zaman da iç güdülerimizi dinleyerek yepyeni bulmacalar çözüyoruz. Kah mürettebatın kullandığı datapad şifrelerine ulaşmaya çalışıyoruz, kah etraftaki ip uçları birleştirmek için gözlem yeteneğimizi kullanıyoruz kah gemi devrelerine enerji gidebilmesi için doğru aparatları doğru yerlere konumlandırmaya çalışıyoruz. Özetle, bulmacaları fazla zorlamasa da oyuna kafi sıklıkta yerleştirilen puzzle’ları çözerek bir sonraki adıma geçmeye çalışıyoruz. Oyun bu bağlamda kronolojik bir bulmaca silsilesi olarak bile değerlendirilebilir.

Tabi J.U.L.I.A: Among the Stars dingin hikâye işleyişine rağmen adventure müptelaları dışında kalan oyun severlerin de ilgisini çekebilecek güzel birkaç numara barındırıyor. Tüm basitliğine rağmen ilgi çekmeyi başarabilen render tasarımları, esrarengizliğini uzun sürem muhafaza edebilen basit ama keyifli öyküsü ve tabi bir indie için başarılı kabul edebileceğimiz diyalogları… Oyun her ne kadar “öncelikle meraklısın” cinsinden bir mahsul olsa da bilimkurgu severleri de içine çekebilecek potansiyel barındırıyor. Özellikle Mass Effect’te olduğu gibi sistemdeki gezegenlere yaptığımız yolculuklar ve her gezegenin kendine has bir konseptinin ve gizeminin olması, oyunun en renkli tarafı.

CBE Software’in hem yayınlayıp hem de yapımcılığını üstlendiği oyun, toplamda bu 6 farklı gezegenin sırlarını çözmeye yoğunlaştığımız, neredeyse mistik bir bilimkurgu – adventure evliliği! Artık aynılaşmaya başlayan puzzle oyunlarının kalıplaşmaya başlayan geleneğine çok büyük bir yenilik getirmese bile, bulmacalarının başında kafi miktarda zaman harcatan, bütün kartlarını da bu bulmacalar üzerine dökmeyen bir oyun J.U.L.I.A. Among The Stars… Yılın sessiz, mütevazi ama kendine has bir derinliğe de sahip olan bu varoluşçu bağımsızına şans vermeye değer mi? Elbette değer!