Kingdom Come: Deliverance – Orta Çağ’ı Gerçekten Yaşamak

Medar-ı iftiharımız Mount and Blade ilk çıktığı dönemlerde, fantastik olmayan dünyası, karakter gelişimi ve savaş sahneleri ile çoğu insanı mest etmişti. Fakat tüm iyi yönlerine rağmen Mount and Blade’in özellikle RPG kısmının detaylarında (yan karakterler, diyaloglar, savaş harici seçeneklerin azlığı gibi) pek çok eksiği bulunuyordu.

O dönemde Kingdom Come: Deliverance ile ilgili haberler çıkmaya başlamıştı. “Gerçekçi bir orta çağ oyunu mu istediniz? Peki size bunu vereceğiz!” demişlerdi. Büyük bir firmaya ait olmadığı için süreçlerin epey uzamasına şaşmamak gerek. Oyunun üzerinde ilk başladıkları 2009 yılından bu yana epey zaman geçmesine rağmen, sürekli geliştirdikleri için çıkış dönemi grafikleri canavar olmasa da yabana atılır cinsten değil.

Oynanış ve Tür

Mount and Blade’den bahsetmeme çok takılmayın. Oyun tür olarak aynı şeyi, yani strateji türünü bizlere sunmuyor. Sadece M&B’in zayıf olduğu RPG yönüne çok ciddi ağırlık veriyor. Tabi açık dünya olduğu için temelde en çok benzediği oyun Elder Scroll serileri yani Skyrim oluyor.

Oyunda karakterinizin geliştirebileceği pek çok özellik var. Yakın dövüş silahlarında ayrı ayrı uzmanlaşmanın yanı sıra (gürzler, baltalar, kılıçlar), ok ve yay uzmanlıkları, kalkan ve block özellikleri de kullanıma açık. Kısacası o dönemde kullanılan tüm silah ve zırhlar, gerçekçi bir biçimde oyuna eklenmiş durumda. Tabi binek atları ve onların zırhları dahil.

Tabi ki ‘I was working in the forge!’ Deliganlı adam dans etmez!

Yine de oyun sadece savaş ve silahlardan oluşmuyor. Farklı konuşma skill’lerinden okumaya, alkol alma skill’inden avlanmaya, bitki toplamaktan bandaj yapmaya kadar pek çok yeteneğin üzerinde çalışabiliyorsunuz. Belirli seviyelerde ise ek yetiler alarak karakterinizi iyice özelleştirebiliyorsunuz.

Birinci kişi gözünden gördüğünüz oyunda, giydiğiniz zırhlar çıkardığınız sesi arttırdığı gibi, insanların sizi daha kolay ya da zor fark etmesini de sağlıyor. Ayrıca çoğu zırh çeşidi, türüne ve yapımına göre karizma da veriyor. Yani üst seviye zırhlarla şehirde gezerken konuştuğunuz satıcılar “Sizin gibi bir şövalye ile konuşmak benim için şereftir, nasıl yardımcı olabilirim acaba?” gibi cevaplar verebiliyorlar.

Bu noktada, oyunun savaş mekaniğinden de bahsetmek gerekir. Oyunda size eğitim veren bazı karakterler var. Bunlar temel dövüş antrenmanı ya da belirli silahlarla spesifik saldırılar öğretebiliyor. Bu üstatlarla mutlaka çalışmak zorundasınız. Zira hem oyunun gerçekçi dövüş mekaniğini öğrenmeli hem de ilgili skill’lerinizi arttırmalısınız. Sadece yüksek skill’ler ile de düşmanları yenebileceğinizi kesinlikle düşünmeyin. Doğru bir şekilde savaşmazsanız, her şekilde kaybetmeye mahkumsunuz.

Bıyığına kurban olduğumun

Şöyle söyleyeyim; dövüş skill’lerinizin yüksek olduğunu ve iyi zırhlar giydiğinizi farz edelim. Kendiniz ile aynı seviyede ve ekipmana sahip bir NPC ile ucu ucuna dövüşürsünüz ve gerçekten iyiyseniz yenersiniz. Bu seviye bir adam olarak, eğitimsiz ve zırhsız çapulcularla bile karşılaşsanız 4-5 taneden fazla olursa kazanamama ihtimaliniz var. Yani en iyi ekipmanlar ve level sahibi olmak bile elinizi kolunuzu sallayarak herkesi öldürebileceğiniz anlamına gelmiyor.

Bu şekilde bakarsanız Kingdom Come: Deliverance, gerçek bir simülasyon. Gerçeklikten tek uzaklaştığı yer, az da olsa size bazı özellikler katan içecekler. Bunlar da zaten sizi süper bir adam yapmıyor, sadece geçici olarak daha dinamik ya da güçlü yapan, gerçek hayatta da görebileceğiniz türde şeyler.

Hikaye ve Atmosfer

Oyunun esas iyi olduğu yönü muhtemelen burası. Oyun, şu anda Çekya (Çek Cumhuriyeti) sınırları içinde yer alan, gerçek bir bölgede geçiyor. Bir takım saray entrikaları ve politik olaylar dönüyor. Oyuncu olarak canlandırdığımız karakter ise Gümüş Madenleri ile ünlü Skalitz’in demircisinin oğlu olan genç Henry.

Skalitz, bu politik olaylar içinde bir saldırıya uğradığında köyden kaçıyor ve kendinizi bir mücadelenin içinde buluyorsunuz. Fakat Henry henüz genç. Cebinde tek kuruşu yok, yiyeceği yok, yatacak yeri yok, ekipmanı yok hatta okuma yazmayı bile bilmiyor.

Çok gezme lan burada yeşilli, bas git!

Oyunun ilk anlarında, o dönemlerde soylu değil de halktan biri olmanın ne olduğunu gerçekten anlıyorsunuz. Skalitz’den kaçan halkın çoğu zaten Rattay kasabasında mülteci olarak, dilencilik yaparak yaşıyor. Sadece bir kısmı bazı alt seviye işler bulabiliyor. Henry’de ana hikayeyi takip ettikçe, kendi lordunun emirleri doğrultusunda köye saldıranları bulmaya, civarda dirliği sağlamaya yardımcı oluyor.

Sürekli olarak ana hikaye dememe dikkat ediniz. Çoğu açık dünya oyununda olduğu gibi takip edebileceğiniz sayısız yan görev var. Bunlar da inanılmaz bir çeşitliliğe sahip. Bazıları bir kaç parçadan oluşan seri görevler iken bazıları da çok basit şeyler olabiliyor.

Bastım tekmeyi girdim lordun odasına, dedim bak bana öyle sesini yükseltme bir daha!

Tam burada oyundan uzaklaşıp, RPG oynayan herkese verdiğim tavsiyeyi vereceğim: Önünüze gelen her görevi kabul etmeyin ve yapmayın! Kendinize bir konsept/karakter belirleyin ve onun çerçevesinde oynayın! Yani hem aç insanlara yardım edip sonra da evleri soyan ya da birilerinin boğazını kesen bir karakter olmanın bir inandırıcılığı olmuyor. Kendinize kalıplar belirlerseniz oyundan çok daha fazla keyif alacağınız kesindir.

Örneğin ben oyunu ilk oynadığımda saygılı, inanç sahibi, kuralcı ve insanlara yardım etmeyi seven bir karakter oynadım. Sadece bazen savaşlarda, her gerçek insanın yapacağı gibi kendime yakışmayan hareketler yaptım. Bazı teslim olan düşmanlara merhamet gösterdim, bazılarına o merhameti gösterecek güçten acizdim ve hayatlarını aldım. Asla kimseden bir şey çalmadım, ahlaki olmayan hiç bir görevi kabul etmedim.

Fakat oyunu bitirdikten sonra başladığım ikinci karakterde ise bunun tam tersini yaptım. Ana hikayeyi pek takip etmedim, hırsızlık görevlerini aldım, yolumun üzerindeki insanları bayıltıp eşyaları çaldım, hayat kadınları ile düşüp kalktım vs… Her ihtimalde ikisinde de gerçek bir karakter oynadım ve sonuna kadar da keyif aldım. Bunu kesinlikle tavsiye ediyorum.

Diyorlar ki; papaz diplomam yokmuş, hadi oradan!

Grafik ve Ses

Yukarıda da bahsetmiştim, Xbox One üzerinden oynarken gördüğüm en iyi grafikler değilse bile çok hoş bulduğumu söylemem gerek. Detaylar üzerinde çalışılmış, hem karakterler ve kıyafetler, hem yüz ifadeleri hem de doğal ortamlardan şehirlere kadar her yer gerçekçi görünüyor.

Tabi gece gündüz ayrımı, günün saatleri ilerlerken güneşin konumunun ve renklerin değişmesi, yağmurlu havalar vs hepsi gerçeğe çok yakın.

Sesler ve müzikler de gayet yerinde. Hiçbir şekilde sırıtmıyor ya da yapay gelmiyor. Yağmurlu bir havada, atımdan indikten sonra kendimi içine attığım handa ince bir müzik başlayınca resmen ısındığımı hissettiğim olmuştur. Aynı şekilde gecenin bir vaktinde, karanlık surlarda nöbet tutarken şimşekler çakarken de o ürpertiyi  yaşamıştım.

Cehape çalışmıyor abicim, şuraya bir asfalt dökemediler yıllardır!

Eksi Yönler

Şu konuda bir anlaşalım; oyun kendi hikayesini çok iyi anlatıyor ve kesinlikle iyi bir hikayesi var. Orta Çağı da grafiğinden seslerine, karakterlerden diyaloglara kadar birebir yansıtmayı beceriyor. Bu şekilde bakarsanız, hiç bir eksiği olmadığını söylemek gerekir.

Fakat açık dünya oyunu olduğu için ister istemez Skyrim ile karşılaştırıyorsunuz. Bu şekilde bakıldığı zaman takip edilecek sadece tek bir hikaye dizisi var, o da ana hikaye. Sayıları ne kadar çok olsa da diğer görevlerin hepsi yan görevler ve çoğu da pek uzun değil.

Her ne kadar ana hikayeyi daha asi ya da daha sert şekilde oynama şansınız olsa da neticede demircinin oğlu Henry ile Skalitz’in düşüşü ve sonrasındaki olayları oynamak zorundasınız. Yani Skyrim’de olduğu gibi ben ana hikayeden bağımsız olarak hırsız loncası, paralı asker, suikastçiler evi gibi başka hikayeleri takip edeceğim diyemiyorsunuz.

Call me baby, baby!

Tabi cinsiyet, yaş, ırk vs seçme şansınız da yok. Bu yüzden bana göre oyun, gerek rol yapma açısından (biri iyi biri kötü karakter olarak) gerekse oyun mekaniği açısından (biri zırhlı yakın dövüş, diğeri gizlenme, hafif silahlar ve ok-yay) en fazla iki kez oynanabiliyor. İkinciye evet ama üçüncü bir karakter yapma ihtiyacı kesinlikle hissetmiyorsunuz.

Yine de oyunun böyle bir iddiası olmadığını kabul etmek lazım. Oyun kendi sunduklarının farkında ve bunları iyi yapmaya çalışırken kendini dağıtmıyor. Söz verdiği şeyleri (atmosfer, hikaye, gerçekçilik, orta çağ simülasyonu olması) iyi bir şekilde yerine getiriyor. Denememiş olanlar, oyuna kesinlikle bir şans verebilirler, pişman olmayacağınıza emin olabilirsiniz.

Yorumlar