Kratos’un Soğuk Diyarlardaki Macerası: God Of War
İlk duyurulduğu andan beri büyük bir heyecanla beklediğim bir oyundu God Of War. Oyuna karşı bu kadar beklentili olmamın bir kaç sebebi vardı. Bunlardan birincisi; oyunun İskandinav mitolojisinde geçmesiydi. Şahsen Antik Yunan mitolojisine kıyasla daha çok İskandinav mitolojisine ilgi duymamdan dolayı bu faktör beni baya bir heyecanlandırdı. Diğer bir sebep ise bir çok kişinin aksine kullandığımız silahın bir “balta” olması ve bu baltanın ağırlığının hissediliyor olması çok hoşuma gitti. Bir çok oyun eleştirmeni balta olayından pek hoşlanmamış olmalarına anlam veremiyorum. Herkes gibi bende oyunun grafiklerinden etkilenmiş olmam başka bir sebep. Sonuç olarak E3 fuarında gösterilen tüm o videolar beni büyüledi ve oyunun çıkışını beklemeye başladım.
En sevdiğim oyunlardan biri olan God Of War 3’ten çok farklı bir oyunla karşı karşıya kalacağımın farkındaydım. Bu sebeple bazı şüphelerim vardı. God Of War 3’te ki o epikliği bu oyunda bulamayacağımdan korkuyordum. Ve bu şüphem kısmen haklı çıkarken, diğer her şey (grafikler, oynanış, hikaye ve özellikle balta) inanılmaz derecede iyiydi. Oyunun epikliği kısmına yazımın sonraki bölümünde değineceğim.
Boy!
Bu oyunun en göze çarpan yeniliği ise Kratos’un oğlu Atreus! Atreus yeterli bir karakter derinliğine kesinlikle sahip ve kendisine çok çabuk ısındım. Kullandığı silahı ise bir yay. Bu yay ile düşmanlarımızı ok yağmuruna tutuyor ve Kratos’a dövüşlerde destek sağlıyor. Bazı düşmanlara Kratos’un baltası hasar veremiyor, bu noktada Atreus ve onun okları devreye giriyor. Atreus, dövüşlerde oldukça yararlı bir karakter diğer oyunlardaki yan karakterlere kıyasla. Örneğin; Uncharted 4’te yan karakter olan Sam dövüşlerde genellikle çok bir işe yaramıyordu. Ancak Atreus tam aksine bazı noktalarda Kratos’tan bile etkili olabiliyor.
Atreus’u kişilik olarak değerlendirmeye geldi sıra. Atreus annesini yeni kaybetmesi ve babasından pek de haz etmemesi sebebiyle duygusal bir karışıklık içinde ve bu zaman zaman hareketlerine yansıyor. Karışık duygular neticesinde Kratos ve Atreus arasında yaşanan gerginlikler oynanışa da yansıyor. Atreus, Kratos’a hiç çekmemiş sosyal anlamda. Kratos’un o ciddi tavırları davranışlarından hiç bir iz yok Atreus’un üzerinde. Hatta tam aksine sıcak, cana yakın tavırları olduğunu söyleyebilirim.
Yazının bu bölümüne neden “BOY!” ismini vermemin sebebi Kratos’un, Atreus’a seslenişi. Halla bu seslenişi duymayanınız varsa: BOY!
Biraz Daha Övelim
Oyunu diğer PlayStation oyunlarıyla karşılaştırma gibi bir topa girersem muhtemelen şu sözleri söylerim: “Abicim bak ben Uncherted da oynadım Last Of Us da ama böyle oyun daha görmedim!” Oyun çıktığında satın alamadım zaman darlığından dolayı ama yolda, sırada, yemek yerken, tuvalette, uyku tutmamış yatakta yatarken kısacası her yerde oyunun müziklerini defalarca dinledim. Bir ara o kadar gaza geldim ki üniversite eğitimim için Norveç’e gitmeyi falan düşündüm. Baya etkilendim. Oyunu alınca ise… Oyunu başlatırken elim ayağım titriyordu. Oyunu oynarken hype kat kat arttı ve oyunu koltukta halsiz bir duruma gelinceye kadar oynadım.
Biraz teknik anlamda inceleyelim. Dinamikler ile başlayalım. Diğer yeni nesil PS4 oyunları gibi God Of War’da da oldukça akıcı dinamikleri var. Dinamikler sizi uzun oynanış süreleri sonunda yormuyor. Ama bu dinamik işinde bir gariplik var, oyunda ayrı bir zıplama tuşu yok. Nesneler ile iletişime geçtiğimiz tuş ile duvarlara tırmanıyor, kayaların üstünden zıplıyoruz. God Of War 3’te zıplaya zıplaya dolaşan bir oyuncu olarak başta bir garipsedim ama tabi böyle bir oyunda bunu kafaya takarak oyun zevkimi batırmak istemediğim için unutmaya çalıştım ve başarılı da oldum.
https://www.youtube.com/watch?v=QSS2B_6aX_o
Müzikler ile devam edelim. Müziklerin sizi de etkileyeceğine dair hiç bir şüphem yok. Besteci Bear McCreary oldukça güzel bir iş çıkarmış. Oyunun havasını müzikler oldukça güzel yansıtıyor. Müzikleri dinlerken özellikle ilk soundtrack’i baya bir beğendim.
Hikaye açısından oyun inanılmaz bir zenginliğe sahip. Kratos ve Atreus yolculuk hikayesinin bize sunumu konusunda hiç bir sıkıntı yoktu. Tamamen dört dörtlük bir hikaye yapısına sahip. Hikaye sizi daima “Eeee sonra ne oldu?” dedirterek oyunda daha fazla ilerlemenizi tetikliyor. PS4 exclusive oyunlarında genel olarak hikaye üst düzey olur. Ama God Of War diğer bu iyi hikayeli oyunların arasından müthiş hikayesiyle sıyrılabiliyor.
Karakter derinlikleri bir oyunda çok önemli bir yer kaplar. Sizin karakterlere ısınmanız, karakterin sizi oyunun içine çekmesi bu faktöre bağlıdır. God Of War’da hikayeyle pek de bir alakası olmayan, oyunun gidişatında etkisi olmayan karakterler bile oldukça derin hazırlanmış. Eşya satın aldığımız cüce tüccarların bile ayrı bir hikayesi ayrı bir derinliği var. Cüce tüccarlar gibi pek önemli olmayan bir karakterlerin bile etkileyici bir hikayesi, derinliği varken, Kratos ve Atreus’un karakter derinliği “Marina Çukuru” kadar derin.
Oyunda bir RPG mantığı da bulunuyor. Daha önce ki God Of War’larda olmayan bu RPG mantığı, karakterlerimizi geliştirmemize ve yeni skil’ler açmamıza yarıyor. Bu gelişmeleri gerçekleştirmek için tecrübe puanının yanı sıra başka biriktirilebilir ögeler de zaman zaman gerekebiliyor. Puanlar ve öğeller ile açtığınız skil’ler oldukça faydalı olabiliyor.
Kratos’un tekne ile yolculuk yaparken Atreus’a hikayeler anlatması gibi bir çok güzel detayla oyun zenginleştirilmiş. Zaman zaman bu detayları görmek içinizde ufak bir kıpırtı yaratabiliyor.
Biraz da Gömelim
Yazının bu bölümünde “Hatasız Kul Olmaz” konseptiyle ilerleyeceğiz. Oyunu oynamış kime sorarsanız sorun oyun müthiş. Ancak benim gözüme çarpan bazı eksikler vardı. Bu bölümde bu eksikliklere değineceğim:
İlk olarak en önemli eksiklik düşman çeşitliliği. Oyunun bu eksikliği herkesçe fark edilmiş. Ancak diğer değineceğim eksiklere göre daha objektif bir zayıflık. Oyun süresi boyunca zaman zaman aynı düşman çeşidi ile dövüşe girmekten canınız sıkılabilir. 30-40 saat süren bir oyun süresi için yaklaşık 10 tane düşman çeşidi olması oyun zevkinizi azaltabiliyor.
Başta God Of War 3’te QTE sayısı ve düşman çeşitliliği o kadar fazlaydı ki destansılık konusunda bu faktörler sayesinde zirveye yerleşmişti. Ancak yeni God Of War’da QTE’lerin azlığı, düşman çeşitliliğinin azlığı ile birleşince dövüşler eziyet haline gelmeye başlıyor ve oyun o eski destansılığını da kaybediyor. Yazımın başında bahsettiğim destansılık meselesi buydu. QTE’ler konusunda neden bu hatayı yaptıklarına hala anlam veremiyorum.
Türkçe çeviri ise tam anlamıyla rezalet! Sony’nin çevirmenlerinin bu kadar kötü mü yoksa çevirinin aceleye mi geldiğini bilemiyorum. Tamam anlıyorum başta kötü çeviri yaptınız, niye sonra yama ile düzeltmiyorsunuz? Hoş değil…
Son Sözler
Kratos’un uçurumun kenarında biten macerasının ardından God Of War serisinin tekrar doğdu ve bu doğuşunu muhteşem yaptı. 35 saat civarı olan bir yapım için tek solukta bitti demek çoğu oyun için söylenemez, ancak God Of War için söylenebilir. God Of War benim için tek solukta biten bir macera oldu. Oyuna 9.8/10 puan veriyorum. Umarım yeni nesilde bu heyecanı 60 FPS yaşarız. İyi Oyunlar!