Neverending Nightmares – Tanrım Benden Neden Vazgeçtin?
Daha önce hiç bir kabustan uyanıp günlük hayatınızı yaşarken aslında hala daha uyuduğunuzu ve kabusun devam ettiği uykularınız oldu mu?
Onu bilemiyorum ama cevabınız hayır ise Neverending Nightmares’i oynayarak durumun ne kadar da nahoş olduğunu anlayabileceğinizi düşünüyorum. Şahsen uykusuzluk ve kabuslardan payını almış biri olarak oyunun yaşattığı gerilim ve stres benim için daha da gerçekçi bir hal aldı.
Neverending Nightmares 2014 Eylül ayında piyasaya çıkmış ve aynı yıl düzenlenen E3‘de yılın en iyi oyunlarına aday gösterilmişti. Oyunun türüne gelecek olursak eğer internette biraz bakındım araştırdım hayatta kalma/korku oyunu olarak geçiyor ama bana soracak olursanız pür-i pak bir psikolojik gerilim.
Inception‘dan bu yana rüyalar alemi pek bir popüler oldu, belki de Christopher Nolan‘ın ve Hollywood’un popüler kültüre hakimiyetinden kaynaklı başarısı da olabilir çünkü neredeyse aynı diyebileceğim Paprika(2006), ancak Inception piyasaya çıktıktan sonra meraklısının “O kadar da büyütülecek bir şey yok canım, Paprika’nın çakması işte.” demesi ile su yüzüne çıktı.
Oyunumuzda da sürekli bir rüyanın içerisinde olduğumuzu biliyoruz, zaman zaman “Bu sefer gerçekten uyandık mı ki acaba?” dedirten anlar oluyor ama kısa zamanda bu düşünceyi kafanızdan atmanızı sağlayacak bir dizi olayın içerisinde kendinizi buluyorsunuz.
Neverending Nightmates’i bu kadar nefes tutturan, sinir yıpratan bir oyun yapan başka bir unsur da; çizimlerinin aslında, oyunun baş tasarımcısı Matt Gilgenbach’ın kendi kişisel çekişmelerinden, obsesif kompülsif bozukluğunun yansımalarından ve kendi bunalımlarından faydalanılarak çizilmiş olması. Hatta bir röportajında neden kendi kişisel deneyimlerinden esinlendiğini sorduklarında oyunun atmosferinin oyuncuya tıpkı kendisinin de hissediyor olduğu gibi, soğuk, sevimsiz ve umutsuz havayı yaşatmak istemesi olduğunu söylüyor -ki başardığını da söyleyebilirim.
Oyun oldukça kısa, 2 saate yakın bir oynanma süresi var. Ancak 3 de farklı sonu var. Neler olduklarını tabii ki de söylemeyeceğim, böylesi muhteşem bir oyunu mahvetmek istemem. Yeri geldiğinde çok fazla tekrar eden bir hal alıyor ve canınızı sıkabiliyor. Ama bir yandan da şöyle düşünün; hiç uyanmak isteyip de uyanamadığınız rüyalarınız olmadı mı? Peki ya tekrar tekrar aynı şeyleri yaşadığınız, bir çıkış aradığınız ve bir türlü bulamadığınız rüyalarınız? Bir ağacın dibine çöküp “Tamam bitti, herhalde buraya kadar. Peşimdeki her ne ise yakalayacak beni. Hiç uyanamayacağım.” stresi yaşamadınız mı? Bir tek beni mi? Hiç mi yok? E peki.
Gerilim unsurunun yanında oldukça ölçülü bir vahşete de sahne oluyor. Rahatsız edici kör delilerden tutun, tüylerinizi diken diken eden ve bağırsaklarınızı deşen porselen bebeklere kadar her şey oldukça yerinde ve güzel. Bana Maupassant’ın Horla ve Diğer Korkunç Öyküler‘ini, belki biraz da Edgar Allan Poe’nun yine aynı isimli şiirinden esinlenilerek yaratılmış Lenore adlı çizgi film ile aynı karamsar havayı hatırlattığını söylemeden de geçemeyeceğim.
Kulaklık ile karanlıkta tek başınıza oynamanızı tavsiye ediyor ve Neverending Nightmares oynamaya teşvik ettim ümidi ile İyi oyunlar diliyorum!