Nostalji Krizlerine Bire Bir Oyunlar #11 – Star Wars: KotOR
Bir Star Wars klasiği olan “Bir zamanlar çok ama çok uzak bir galakside…” lafı oyunumuz için gerçekten de gerçek, çünkü Episode I’den 4000 sene öncesinde geçiyor hikaye. Aslında düşününce bu hareket oldukça cesur bir hareket. Ne de olsa bildiğimiz ettiğimiz karakterleri görmek oyuna bizi daha da yakınlaştırır. Ancak Anakin’i, Yoda’yı, Obi Wan’ı görmek yerine tamamiyle kendi karakterimize ve o sırada süre gelen olaylar etrafında dönen bir seneryoya dalıyoruz. Oyunun geliştiricileri filmlerde görmeye alışık olduğumuz o Star Wars vari havayı o kadar güzel vermişler ki, kendinizi kaybediyorsunuz.
Oyuna dümdüz bir asker olarak başlıyoruz ve oyun boyunca da Sith vs. Jedi gerilimleri, gerek kendi karakterimiz içinde olsun gerek de hikaye boyunca olsun peşimizi bırakmıyor. Düz asker dedim de aslında Force’dan yana da güçlüyüz ve oyun içerisindeki tercihlerimiz ile de hikayenin filizlenip büyüyüp çiçek açmasına etki ediyoruz. Tabii ki de senaryonun gidişatı öyle çok da geniş bir yelpazeye sahip değil; belirli olaylar, geçen konuşmalar sabit. Ancak o kadar güzel yedirilmişler ki; hiçbir şekilde benim gözüme batmadı.
KOTOR boyunca edindiğimiz arkadaşlar, yanımızda bitiveren ekip üyelerimiz, ailemiz gibi oluyor. Tabii ki de işi biraz hareketlendirmek için aramızda özel bir bağın olduğu dişi bir Jedi’ımız, Mandalorian ve Cumhuriyet askeri olan iki kişi var. Hatta ekibinize alabileceğiniz bir kaç droidiniz bile mevcut, HK-47 ile geçen konuşmalar ile zaten her saniyesinde kahkahalarınızda boğulmanıza sebep olabilir ki dikkat edin belki de o minik ruh hastası droid’in amacı da odur. Bütün bunların ışığında da anlayabileceğiniz üzere, kendinize filmlerden de aşina olduğumuz ekibin bir alternatifini kuruyoruz. Her karakterin belirli özellikleri var ki; zaman zaman “Kesinlikle Obi, ay ay dur bu çok R2D2.” demenize sebep olacak.
KOTOR’un Steam sayfasında gamepad’i destekleyip desteklemediğine dair herhangi bir bilgi yok. Dolayısıyla denemedim bile, direk olarak klavye-mouse çifti ile oynadım oyunu; yeterince rahat kullanıyorsunuz ve hatta bazen klavyeye ihtiyaç bile duymayabilir her şeyi tıklayarak da ilerletebilirsiniz.
Dövüşler turn base olarak ilerliyor. Rpg sistemlerinden en bir hakim olduğum Dungeons & Dragons olduğundan mütevellit herhalde bana sistem ve hatta bazı yetenekler direk olarak ne biçim de D&D dedirtti. Herhangi bir düşman görüş alanınıza girdiğinde, oyun kendisini durduruyor ve size taktiksel bir şekilde saldırma şansı tanıyor. Blaster kullanmaktan pek haz etmediğim için de çift kılıç ile giriştim oyuna. Işın kılıcı kullanacağız o kadar, değil mi? Biraz meta yapmanın kime neye zararı olur? Benim en temel saldırı kombinasyonum ise genelde önden el bombasını salla, kritik vuruş yap, hafif saldırı, hafif saldırı şeklindeydi. Bir çok düşmana karşı yeterince iyi bir kombo gibi görünüyor. Tabi karanlık veyahut aydınlık taraf eğiliminize göre açılacak olan yetenekleri de aralara serpiştirmeyi unutmamak lazım. Star Wars: The Force Unleashed‘i ayaklı jeneratör gibi gezdiğiniz için her ne kadar sevmesem de, sağa sola Force Lightning atmak hakikaten eğlenceli. Hele ki bir de kendinize ambiyans olsun diye arkaya Imperial March koyarsanız, tadından yenmiyor.
Bunun yanında sadece kendi karakterinizi de oynamıyorsunuz, Baldur’s Gate gibi oyunlardan aşinaysanız ekibinizdeki her üyenin ne yapıp ne yapmayacağına da siz karar verebiliyorsunuz veya bunu hiç yapmaya uğraşmayıp ekip üyelerinizi sadece peşinize takabilir ve onları kendi A.I.’ları ile başbaşa bırakabilirsiniz. Zamanına göre ise beklenmedik derecede başarılı bir sistemleri var diyebilirim. Çünkü 2014 yılında çıkmış olmasına rağmen bazı oyunlarda A.I.’ın üzerine düşmektense hala daha rakipleri dengesizce güçlü yapalım mantalitesi devam ediyor. Bakınız; The Legend of Korra