Nostalji Krizlerine Bire Bir Oyunlar #3 – Fallout

Geçenlerde 4. oyunun trailer’ı geldiği için Fallout hayran kitlesi olarak fena gaza geldik ve sizi bilmem ama, benimki hala geçmedi hatta günden güne artıyor. Mad Max ve Terminator gibi post-apokaliptik ortam kurgusuyla beslenen klasiklerin bombardımanına tutulduğumuz şu günlerde, ilk filmleri izlediğimden/ ilk oyunları oynadığımdan beri özlediğim sahnelere kavuştuğum için çok mutluyum.

Söylememe gerek kaldı mı, Fallout 4 trailer’ından beri seriyi yeniden oynamakla meşgulüm. Eski günlerden tek farkı, artık boş vaktimin fazla kalmamış olması ve uykumdan yemem, ama hey, zaten zor uyku tutan yaz gecelerinde hiç dert değil. Kendimce nostalji yaparken zamanında başladığım bu yazı dizisi aklıma geldi ve oynamamış olanlar için ilk oyunu anlatmam gerektiğini düşündüm. Çünkü oyun tarihinde her öğesi kült olabilecek kadar ustalıkla yazılmış pek az senaryo vardır.

Alabileceğiniz hazır karakterlerden, ve tabii ki onu almıştım. Ne var?

Alabileceğiniz hazır karakterlerden, ve tabii ki onu almıştım. Ne var?

Peki neydi Fallout’u böylesine üstün kılan? Öncelikle vaktim kısıtlı olduğu için, Fallout 4: Vallahi de Geliyor! adlı yazımdan alıntılıyorum;

“Fallout, 1997’de Interplay tarafından piyasaya çıkarılmış post apokaliptik bir ortamda geçen bir oyun. İlk senaryo, 21. yüzyılda petrol kıtlığı yüzünden çıkan ve insan ırkının birbirini neredeyse dünyanın yüzeyinden sildiği Büyük Savaş’tan 84 yıl sonra geçer. İnsan ırkı -maalesef- kendini yok etmeye muvaffak olamamıştır. Bu 84 yıl içinde, hayatta kalanlar nükleer atıklar arasında yaşam savaşı vermiş ve kendilerine korunaklı yerler inşa etmişler, bazıları örgütlenmişler, bazıları da kabullenmişlikle, öylece hayatlarına devam etmişlerdir. Eski şehir kalıntılarının üzerine yeni halklar yerleşmiş ve kasabalar kurulmuştur. Şanslı bir azınlık ise savaş için inşa edilmiş ve genellikle zengin, elit sınıfın yerleştirildiği yeraltı sığınaklarında kendine yer bulmuş, bu korunaklı ortamda güneşi yahut gökyüzünü görmemiş bir nesil yetişmiştir.”

Vats, eski hali.

Vats, eski hali.

Tam da bu nedenle, Fallout dünyası çok acımasızdır. İnsanoğlu icat ettiği en büyük belayı kendi üstüne salmış ve sadece en dayanıklı olanlar hayatta kalmıştır. İlk oyunda yeraltı sığınağında doğup büyümüş olduğunuz için, bu dayanıklılıktan payınızı almamış olmanız son derece mümkündür. Çıkışımızın sebebi ise, sığınağın yeraltından su çeken cihazının çipinin arızalamış olmasıdır.

Overseer, yani sığınağın lideri olan kişi “Sen yaparsın, aslansın kaplansın” diyerek işini bize atıverir, ne diyeyim tam da Türkiye’ye başbakan olacak adammış. Bu Overseer’in karakterimize yaptığı yamuklar bitmek bilmez zaten. Vault kapısı arkanızdan kapandığında, bir c-rpg klasiği olarak ilk düşmanınız sığınağın yeraltı çıkışındaki nemli toprakları kendine yuva bellemiş sıçanlar olması, altıpatlarınızın bir fareyle kapışırken elinizde kalma ihtimali de ayrı bir güzelliktir.

Fallout'un haritası. Gerçek Amerika haritasıyla karşılaştırıp komplo teorisi üretenler çok olmuştur.

Fallout’un haritası. Gerçek Amerika haritasıyla karşılaştırıp komplo teorisi üretenler çok olmuştur.

Wasteland yani Çorak Topraklar’a çıktığınızda, silahınızın en yakın dostunuz olduğunu düşünmeniz işten bile değildir. Çıktığınız sığınak olan Vault 13 üniforması ise, herkesin sizi yabancı olarak algılayacağının ispatıdır. Son teknolojiyle donatılmış bir sığınaktan pırıl pırıl, cilt sorunu olmayan sağlıklı bir birey olarak çıkmışsınızdır sonuçta.

Çorak Topraklar’da kurulan medeniyetler de bu acımasız dünyanın ruhuna uygun ve son derece orijinaldir. Ancak senaryo, bu sosyal geçişi biraz yumuşak yapar; karşılaştığınız ilk insanlar Shady Sands adlı köyün sakinleridir ve bir başka sığınak olan Vault 15’ten gelmişlerdir. Shady Sands tarım yapan, kendine yeten bir köydür ama sık sık çetelerin saldırısına uğramaktadır. Zaten geliş amacınız da budur. Komşudan şeker istemeye gider gibi, “Fazla su çipi var mıydı abi?” diye gidersiniz ama bir rpg senaryosu klasiği olarak Vault filan kalmamıştır ortalıkta.

Bunların bir de nightkin versiyonu vardır ki, düşman başına.

Bunların bir de nightkin versiyonu vardır ki, düşman başına.

Savaş öncesinden kalmış arabaların üst üste yığıldığı duvarların arkasına inşa edilen Junktown ise, tam bir western ortamıdır; iyi niyetli dürüst şerif ve para babası kumarbaz kötü adam. Senaryo klasik öğeleri kullanarak kendini yavaş yavaş işler ve oyun ilerledikçe ne kadar detaylı ve ustalıkla yazılmış bir hikayenin içinde olduğunuzu anlarsınız.

Yeni dünyanın tüccarlarının kurduğu geniş bir şehir olan The Hub, kapısı tam kapanmamış bir sığınakta yüksek radyasyona maruz kalıp evrilerek yeni bir ırk oluşturmuş ghoul halkı ve var oluş nedenleri tam anlaşılamamış super-mutant dediğimiz varlıklarla karşılaşırsınız. İki türün de vücut mekanikleri değişse de, insan ırkının psikolojisi baki kalmıştır; bazıları barışçıl, geri kalanları düşmandır ve kimi dokunulmadan kendi hayatına devam etmek isterken, öbürleri üstün olma çabasıyla yanıp tutuşmaktadır. Tek bir konuda gelişme vardır; topluluk halinde “birbirimizden başka kimsemiz yok” kafasıyla daha uyumlu çalışabilmektedirler.

Sağdaki dünya oyun tarihinin en sevimli npc'lerinden biriyken, soldaki... yani cidden, bir şey dememe gerek var mı? :-)

Sağdaki dünya oyun tarihinin en sevimli npc’lerinden biriyken, soldaki… yani cidden, bir şey dememe gerek var mı? 🙂

Bu super-mutantların var oluşu, Fallout dünyasını oluşturan belkemiğidir adeta, ama oyunun en atmosferik mekanı olan West-Tek Facility’nin ve F.E.V virüsünün hikayesini burada anlatmayacağım. Çok merak ediyorsanız oynayın. Oyunun asıl kült mekanı ise, karakterinizin “bindik bir alamete” psikolojisiyle gittiği Mariposa Military Base’dir. Açıkçası ölüme yaklaşmak ya da hayatını riske atmak bir oyunda tadılabilecek bir duyguysa, beni buna en fazla yaklaştırmış yerdir bu Mariposa. Daha güzel nokta ise, buradan çoğu savaşı yapmadan çıkabilmenin oyun mekanikleri içinde mümkün olmasıdır.

Atmosfere gelince, yeniden aynı yazımdan alıntılıyorum;

“Fallout’un en ilginç ve atmosferik yönü, gerek mekan tasarımlarında gerekse afişlerinde 1950’lere ait Amerikan reklam görsellerinin retro tarzını kullanmasıdır. Nükleer savaş dünyamızın alternatif bir versiyonunda geçtiği için, dünya tarihinden ayrıştığı yerden itibaren hiçbir yeni görsel akım var olmamış gibi davranır ve bu durağanlık oyuna çok güçlü bir özgünlük katar.”

Merhaba... Biz dünyayı nükleer serpintiye boğacağız ama üzülmeyin, gelecek hala çok güzel! Yani paranız varsa...

Merhaba… Biz dünyayı nükleer serpintiye boğacağız ama üzülmeyin, gelecek hala çok güzel! Yani paranız varsa…

Fallout’un atmosferini anlamak için önce bir kaç şeyi bilmemiz gerekir; Fallout yukarda alıntıladığım gibi alternatif bir dünya tarihinde geçer. Alternatif evrenin tarihçesi, 2. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar bizim dünyamızla hemen hemen aynıdır. Sonra yavaş yavaş değişiklikler başlar. Mesela, uzaya ilk çıkan adam farklı biridir. Oyunda ağırlığı olan tesisler yavaş yavaş kurulmaya başlanır vs.

En dikkat çekici nokta ise, teknolojinin belli açılardan çok daha gelişmiş olmasıdır; her eve bir yardımcı robot gibi, ama gelişmiş teknoloji demem sizi aldatmasın. 1960’lar kafası gelişmiş teknolojiden bahsediyorum; ortamda insan boyunda bilgisayarlar var ve bugünkü bilişim teknolojisine en çok yaklaşan alet herkesin bireyselleştirebileceği Pip-boy. Oyunun simgesi haline gelmiş Pip-boy’un pip kısmının açılımı Personal Information Processer olup, oyunda dolaştığınız yerlerin haritalarını görmek ya da bilgisayarlardan data yüklemek amaçlı kullanırsınız. Fazla beklediğinizde devreye giren bir screensaver’i bile vardır ki, 1997’de çıkmış bir oyun için çok hoş bir detaydır.

Tabii ki Mad Max göndermelerini esgeçemem, hatta oyunu oynamadan biliyor bile olabilirsiniz. Deri zırh, Dogmeat gibi öğeler oyunu çok eğlenceli -ve aynı zamanda acıklı- yapar, popüler kültür ve bilimkurgu göndermeleri bununla bitmez; Dr. who’dan tutun, eski uzaylı filmlerine dair her türlü abuk sahneyi oyunu oynarken “special encounter” adı altında görebilirsiniz. Hatta Pip-Boy’la birlikte seriye damgasını vurmuş olan başka bir ürün olan, Coca-Cola’nın Fallout evreni versiyonu Nuka-Cola dolu devrilmiş bir kamyon bile bulup zengin olabilirsiniz; çünkü ilk oyunun ekonomisi gazoz kapağı üzerinden döner.

Bethesda'nın hala bu kadar basit ve kullanışlı bir navigasyon yapamamış olması, oyun tarihinin acıklı olaylarından biridir sanıyorum.

Bethesda’nın hala bu kadar basit ve kullanışlı bir navigasyon yapamamış olması, oyun tarihinin acıklı olaylarından biridir sanıyorum.

Buraya kadar tamam mı? Tamam. Şimdi işin tekniğine değinelim. Fallout, bir devrim yaratmış S.P.E.C.I.A.L. sistemini kullanır; bu isim oyundaki skorların (Strength, Perception, Endurance, Charisma, Intelligence, Agility ve Luck) kısaltmasıdır. İşin ilginç yanı, oyunun ilk başta Steve Jackson’un GURPS sisteminin düşünülmüş olmasıdır. Hatta ilk oyunda dinozorların yaşadığı dönemi kapsayan bir zaman yolculuğu da katmak istemişler ama bu hiçbir zaman gerçekleşmedi, bir TARDIS görmekle yetindik. Fallout dünyasının en ölümcül canlılarından olan Deathclaw türünün de bu eski dinozor özleminden doğduğunu düşünüyorum.

Fallout fikri, zaten 1987’de piyasaya sürülen Wasteland’in devamı olarak doğmuş ve projenin olası isimlerinden biri Vault 13: A GURPS Post-Nuclear Adventure imiş. Tabii iki oyunun yönetmen koltuğunda da Brian Fargo var, ama Wasteland’in haklarına sahip değiller (Nedeni Electronic Arts tabii, bazı şeyler hiç değişmiyor). Oyunun geliştirilme aşamasındaki en ilginç şeylerden biri, Tim Cain’in oturup oyun motorunu 6 ayda, boş zamanlarında kendi başına yazmış olmasıdır. Yani neymiş geek’ler? İşten eve gidince serilmek yerine hayallerimizi gerçekleştirmek sadece bize yarar sağlamıyor, bir nesli peşinden sürükleyebiliyormuş. Ama bence burada Tim Cain’in gerçek başarısı, bir süre sonra iş arkadaşlarını da boş zamanlarında bunu geliştirmeye ikna etmek olmuş, sonra 30 kişilik bir takımla üç yıl boyunca çalışmalarına devam etmiş.

Oyun tarihindeki en kaypak villainlardan biri olan Morpheus ve klasik ama ustaca yazılmış olan Gizmo.

Oyun tarihindeki en kaypak villainlardan biri olan Morpheus ve klasik ama ustaca yazılmış olan Gizmo.

Burada ilginç bir nokta daha var. Fallout, Interplay Forgotten Realms ve Planescape haklarını aldığı için neredeyse iptal ediliyormuş. Yani normalde rpgseverler için çok iyi olabilecek bir gelişme yüzünden, çağın en iyi yazılmış c-rpg’si neredeyse çıkmayacakmış. İnsan böyle kaç tane projeden mahrum kaldığını düşünmeden edemiyor tabii.

Ha unutmadan, Tim Cain’in bir başka başarısı da, o sıralarda piyasaya çıkmış ve çılgın atan Diablo’ya özenen yapımcıları frenlemek olmuş; Fallout’a multiplayer ve real-time özelliklerinin eklenmesini engellemiş. Gerçi bu real time konusunda küfreden çok adam var, siz de mutlaka bir Fallout hayranından şuna benzer cümleler duymuşsunuzdur; “Abi New Reno’da bir fahişeye ateş edip bakkala sigara almaya indim, döndüğümde hala sıra bana gelmemişti,” gibi.

Oyundaki kadın karakterlerin yeri de son derece önemlidir. Sayelerinde oyunu kazanabildiğiniz Vree ve Laura, Followers of the Apocalypse'nin lideri Nicole'ü anmazsam çok ayıp olur.

Oyundaki kadın karakterlerin yeri de son derece önemlidir. Sayelerinde oyunu kazanabildiğiniz Vree ve Laura, Followers of the Apocalypse’nin lideri Nicole’ü anmazsam çok ayıp olur.

Fallout’un senaryosunun gerçek muazzamlığı, Chris Avellone’un yayınladığı Fallout Bible belgeleriyle ortaya çıkmıştır, ama bunu ikinci oyunu anlatacağım yazıya bırakıyorum. Bu kadar anlatmamın bir nedeni, en sevdiğim evrenlerden birini daha fazla insanla paylaşabilme ihtiyacım sanırım. Elimde değil, Brotherhood of Steel nedir, Richard Grey kimdir, Children of Apocalypse ve Children of the Cathedral gibi organizasyonlarda dini öğeler Monty Python’u dahi kıskandıracak şekilde nasıl ustalıkla hicvedilmiştir? Bencilce herkes oynasın ve yaşasın istiyorum. Steam indirimi varken yazacaktım bu yazıyı ama yetişmedi, zaten tavsiyem Gog’dan almanız ve baştan aşağı kaliteli bilim kurgu bombardımanına tutulduğumuz şu günlerde, yazılmış en güzel hikayelerden birine şans vermeniz. Mutlu son sevmiyorsanız zaten ekstradan ihya olacaksınız. Fallout 2 yazıma kadar size el sallıyor ve super mutantların gözlerine nişan almaya dönüyorum.

Bu yazı, "Nostalji Krizlerine Bire Bir Oyunlar" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar