Nostalji Krizlerine Bire Bir Oyunlar #14 – Planescape: Torment

“Sen isimsizsin. Sigil şehrinde, Mortuary’de bir musalla taşı üstünde uyandın, üstün başın yara bere ve dövmelerle kaplı, hafızan yerinde değil. Bunu sana kim yaptı ve neden? Hiç bir fikrin yok… henüz. Ama öğreneceksin.”

Planescape: Torment, 1999 yılında Interplay’in Black Isle Stüdyoları tarafından yapılmış bir rol yapma oyunudur. Aynı ekip ayrıca diğer kült Dungeons & Dragons oyunları olan Baldur’s Gate ve Icewind Dale serilerini de üstlenmiştir. Torment’i Herhangi bir D&D oyunundan farklı kılan özellikse, oyunun felsefe ve konuşma üzerine kurulmuş, belki de şu zamana kadar yazılmış en iyi senaryolardan birine sahip olmasıdır. Yıllar sonrasında Numenera evreninde geçen, ruhani devam oyunu Torment: Tides of Numenera, Kickstarter’da büyük başarı yakalamış ve serinin hayranlarıyla buluşmuştur. Beamdog tarafından akıllı telefonlar ve yeni bilgisayarlar için Enchanced Edition‘ı yapılmış olan oyunu Steam ya da GOG.com’dan satın alabilirsiniz.

Nameless One kendisini kovalayan gölgelere karşı…

Planescape, Sigil ve Bir Kader

“Bir insanın doğasını ne değiştirebilir?”

Torment’in en kuvvetli yanı senaryosu. Elf, cüce, ejderha muhabbetlerinden sıkılmış tüm oyuncular için yeni bir nefes olacağı da aşikar. Çünkü oyunun çoğunlukla geçtiği yer olan Sigil, D&D evrenindeki boyutlar arasında bulunan bir kocaman bir şehir. Bu şehirde yaşayanlar ise elementaller, şeytanlar, melekler ve aklınıza gelebilecek envai çeşit yaratık. Kargaşa ve mücadelenin tam ortasında, hafızasını kaybetmiş, tabiri caize, ölümsüz, bilinçli bir ceset olarak maceramıza başlıyoruz. Uyanır uyanmaz yanımıza ilişen, uçan bir kurukafa bize yardımcı oluyor ve sırtımızda yazan dövmeleri okuyor: öğreniyoruz ki olaylara ışık tutabilecek bir günlüğümüz var ve bu günlük Pharod adlı bir adamın elinde. Ve böylelikle kim olduğumuza dair, neden böylesine beter bir halde olduğumuzu öğrenmek üzerine uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.

Bu yolculuk boyunca bir çok felsefi soruyla karşılaşıyoruz: biz kimiz? İrade nedir? Hayat, yaşamak nedir? Kısacası hakikat üzerine düşünmemizi gerektirecek olaylar yaşıyor, karakterler tanıyoruz. Biz dahil, ekibimize katılacak her karakter de kendi yaşamlarında büyük acılar yaşıyan, kayıp ruhlar. Yani hayatları işkenceye dönmüş bir grup derbeder, kendi inançlarını mutlak bilen düşman topluluklar arasındaki bir çatışmanın ortasında, kendilerini yeniden keşfedecektir. Daha fazlasını anlatmak, hikaye için spoiler olacağı için: buradan sonra biraz da atmosferden bahsedelim.

“İsimlerden kork. İsimlerin kimliklerden ötürü güçleri vardır. Diğerleri onları silah olarak kullanabilir. İsimler seni bulmaları için bir kanca olabilir. İsimsiz kal… ve güvende olacaksın.”

Oyunun derin senaryosunu destekleyen unsursa, size sunulan evren. Planescape, D&D evrenleri arasında zaten doğası gereği büyük fikirler ve inançların çarpıştığı bir yer. Sigil üzerinde birbiriyle soğuk bir savaş güden topluluklar (faction’lar) bunu para veya güç için değil, doğru bildikleri değerleri savunmak için devam ettirmektedir. Büyük bir ideoloji kavgası da diyebiliriz. Bunların hepsi bilinen evrenin tüm boyutları arasında köprü görevi gören bir şehirde yaşanıyor bunlar, dolayısıyla büyü de diğer evrenlere nazaran ulaşılması daha kolay, günlük hayatın bir parçası. Kısacası Sigil, çok mistik ve ruhani bir yer.

Abartısız Söylem: Bir Sanat Eseri

Karanlık, ulvi ve gizemli bir evreni yansıtmak için, müzik, görsellik, sesler ve sunum üzerinde çok çalışılmış. Müziğin içindeki doğu ezgilerine kulağımız çok aşikar, bunların arasında hafiften katılmış elektronik ritimler, Sigil’in büyüyle karışık olan doğaüstü tarafını yansıtmakta. Ses sanatçıları, her biri ince ince dokunan ve işlenen karakterlere hayat veriyor. Renk seçimleri ve her karakter üzerine harcanan dikkat çok büyük, yolunuza çıkacak çoğu karakterin kendine ait bir portresi ve biyografi sayfası var ki bu 1999 yapımı bir oyun için aslında büyük bir emek. 2018’den düşündüğümüz zaman bu kulağa önemli gelmiyor ama o zamanlar, oyunlar kendisine zaman ayıran insanlar için sunuyor bu detayları.

Siz araştırmazsanız, bu sayfalara ulaşmamanız, kendiniz kontrol etmezseniz yeni resimleri görmemeniz normal ve bu bilerek yapılmış bir detay olmalı, oyunun kendi içeriği, diyaloglar ve önemli detaylarda bizzat oyuncunun araştırması araması üzerine ortaya çıkıyor. Böyle olunca da sanat departmanının uğraşlarındaki inceliği takdir etmeden geçemiyorsunuz.

Oynanış: Biraz Yaşlı, Alışmak Gerekiyor

1999 yılı için yapılmış oyunlar arasında da kontrollerin, özellikle dövüşlerdeki kontrollerin zor olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Bazen de izometrik açıdan baktığımız haritalarda girişlerin, çıkışların neresi olduğunu kestirmek de zor olabiliyor. Torment’in asıl olayı hiç bir zaman savaşmak, dövüşmek olmadığı için açıkçası üstüne çok düşmemişler gibime geliyor. Enchanced Edition bu eksiği, UI’yi düzenleyerek biraz topluyor ama yeni nesil oyuncuların hala bir nebze oyuna alışması gerekiyor. Oyunun en başları özellikle bu konuda oyuncuyu boğabiliyor, ben ilk kez oynadığımda hiç bir şey anlamayıp bir süre ara verdikten sonra devam edebildim. Bu konuda dişinizi sıkıp, Torment’den mahrum kalmamanızı dilemekten başka elden bir şey gelmiyor.

Bir D&D oyunu olarak, karakterler 2nd edition kurallarının üzerinden tasarlanmış. Karakterimiz “Nameless One” oyuna bir Fighter, yani dövüşçü olarak başlıyor oyunun ilerilerinde bir hırsız ya da büyücü olabiliyor. Karakter yaratımı konusunda oyuna başlamadan önce biraz araştırma yapmanızı tavsiye ediyorum, oyunun hayranlarına sorduğunuzda  en iyi başlangıcın bilgelik, zeka ve karizma gibi özellikler üzerinden gidip büyücü olmayı önerdiklerini göreceksiniz. Eğer bir daha oynamak isterseniz, dövüşçü ya da hırsız olmanız bence de daha sağlıklı olacaktır.

Her Rol Yapma Oyunu Hayranının Oynaması Gerek!

Torment genellikle Baldur’s Gate, Neverwinter Nights gibi klasik oyunlar arasında anılsa da ağır olmasından dolayı onlar kadar ilgi görmeyen, daha çok kült bir eser olmuş. Ben kendisini gizli bir cevher olarak görüyorum: baştan sona bir tecrübe. Her RYO severin mutlaka oynaması gereken, edebiyat veya felsefe seven insanların da oyun diye değil, roman diye başlaması gereken bir eser Torment. 

“Şunu bil: Seni kıskanmıyorum ‘Huzursuz olan’. Sen olarak yeniden doğmak katlanamayacağım bir lanet olurdu. Kabullenmelisin. Bir noktada, yolun seni buraya geri getirecek. Etten ve kemikten olan her şeyin kaderi budur.”

Bu yazı, "Nostalji Krizlerine Bire Bir Oyunlar" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar