Tomb Raider – Dağları Yek Başına Delen Kadın
Oyun dünyasında kadın karakterler, genelde oyunu ön plana çıkarmak için seksepalleri kullanılan karakterlerdir. Bunun sebebinin oyun sektörünün erkeklere hitap etmesi olduğunu düşünüyorum. Son birkaç yılda kadın oyuncuların sayısında bir artış var. Oyun sektöründe de kadınların seksi birer et parçasından ziyade, aslında ne kadar da azılı birer yaratık olduklarına özellikle dikkat çekiliyor. Bu hareketin de başlangıcı, bana kalırsa, Tomb Raider serisi ile Lara Croft sayesinde oldu.
İlk yıllarında Lara Croft her erkeğin hayallerini süsleyen kadın, kadınların da rol modeli olarak akıllarda yer etti. Ancak 2013 senesinde evrenin yenilenmesiyle Lara’nın seksepali daha önceki dizaynına göre ikinci plana alınmış ve duygusal durumu, arkadaşlık ilişkileri ve hikayesi daha ön plana çıkarılmıştı.
Oyun dünyasında oynanabilir ilk kadın karakterin, 1986’da çıkan Metroid adlı oyundan Samus Aran olduğu söylenir. Ancak 1985’de çıkmış olan Baraduke adlı oyunda, Tobi Masuyo (a.k.a. Kissy) da kadın ve oyunun ana karakteriydi. Neden Samus Aran ilk kadın karakter olarak sayılıyor da Kissy sayılmıyor anlamıyorum.
1996’de Tomb Raider ilk piyasaya çıktığında, toplumun kadını nesneleştirmesini ve kendi başının çaresine bakan kadın imajının “seksileştirilmesini” oldukça net bir şekilde görebiliyoruz. Sahip olduğu kıvrımlı ve abartılı hatlar, eli silahlı (maşalı demek istedim), önüne çıkan her şeyi alnının çatından vuran, duvarlardan duvarlara atlayıp zıplarken adeta rüzgardaki bir gül gibi savrulan kadın karakterimiz oyun ilk çıktığından bu yana eleştiriliyordu. 2000’lere gelindiğinde bu eleştirilerin sesleri daha da yükselmişti. Bunun yanında en popüler oyunlarda bile hala daha kadın karakterlerin erkekler için tabiri caizse “eye-candy” olarak modellenmesi de devam ediyor. (Erkek karakterlerin de süper yakışıklı, kaslı aygırlar oldukları gerçeğini nedense kimse eleştirmiyor, hep kadınlara yürüyoruz! Hep kadınlara!)
Kendi adıma konuşayım, Tomb Raider benim oynadığım ilk kadın ana karaktere sahip oyundu. Ona gelinceye kadar kadın karakterler hep yardıma muhtaç, narin prensesler olarak karakterize edilmişti. Örneğin Super Mario’da Prenses Peach; Prince of Persia’da Sultan’ın kızı vb. Dolayısıyla bu kadının bende özel bir yeri var. Kadınların kurtarılmaya muhtaç karakterlerden ziyade dünyayı kurtarabilecek kapasitede canlılar olduklarını, okuyup ilim irfan sahibi olup dağları taşları hoplaya zıplaya aşabileceklerini bu seri ile idrak ettim. Lara Croft’a gelinceye kadar başka güçlü kadın karakter yok muydu? Elbetteki vardı, bir ton filmler, çizgi romanlar, çizgi filmler izliyoruz, yok desek yalan olur. Benim derdim bilgisayar oyunları ile.
Şimdi o kadar, Tomb Raider’ın seksepalinden uzaklaştığını söyledik, karakterin derinliğine daha çok önem verilmiş dedik. Peki ya Tomb Raider 2013’deki o tombiktolar ne? Her oradan oraya atladığında çıkardığı iniltiler, peki peki… Bir sürü şey var tabii ki yine. Bunlara takıyor muyum? Hayır, olması gereken o. Karakterin vakti zamanında çizilen bir profili var, evren yeniden yapılandırılıyor olsa da bazı görsel ögeleri ortadan kaldıramıyorsunuz. Ki, bana kalırsa kaldırmamalısınız da. Herkesin aklında Angelina Jolie’nin oyunculuğu ile de oturan bir Lara Croft imajı var. Buna çok ters düşen bir karakter tasarımı ile gelinmiş olsa bu sefer de herkes “BÖYLE LARA MI OLUR YEA!?!” diye nerd-rage’e girecekti, iki uçlu değnek anlayacağınız.
Yazının tam olarak şu noktasından itibaren Tomb Raider oyunları ve çizgi romanları hakkında bilgiler ve yeri geldiğinde de spoiler’lar vereceğim. Eğer hala daha oynamadıysanız, oynamayı düşünüyorsanız ve spoiler yemek istemiyorsanız bu muhteşem yazımdan mahrum kalacaksınız. *gülensurat*
Tomb Raider (2013)
Tomb Raider: A Survivor Is Born, serinin 10’uncu oyunu. Aynı zamanda Crystal Dynamics’in yaptığı ilk oyun. Yenilenmeden önceki seride Lara Croft hali hazırda eğitimini almış, eli silah tutan ve mezardan mezara koşup tarih öncesinden kalma gizemleri çözen bir ablamızdı. Yeni seride ise, ilk oyun Lara’nın bir arkeoloji öğrencisinden nasıl bir hayatta kalma uzmanına dönüştüğünü anlatıyor. Ailesi ölü; annesinin nasıl öldüğünü bilmiyoruz, babasının ölümü de ikinci oyunda aydınlanıyor. İlk oyun boyunca anlatılan şey “Çok saçma sapan şeyler söylüyordu. Topluluklar ve basın adama deli dedi. Onuruna yediremedi kafasına sıktı.” Halbukiiiii, Lord Croft öyle “ıyhıyıtçıksıçmı” diyip intihar edecek bir adam değil. Adam sert, adam bilim insanı, biliyor insanların ona deli diyeceklerini, biliyor söylenenlere göğüs germesini. Başka şeyler var o ölümün arkasında.
Lara bir arkeoloji ekibinin bir üyesi. Baş arkeolog Dr. James Whitman’ın önderliğinde Withman Show diye bir televizyon programı için içerik üretmek adına Endurance adlı bir gemi ile denize açılıyor.
Ekibin geri kalanı;
Conrad Roth; Lara’nın babasının eski arkadaşı ve Lara’nın akıl hocası. Endurance adlı teknenin de kaptanı.
Samantha Nishimura; Japon/Portekiz melezi, Lara’nın tatlı mı tatlı arkadaşı. Aynı zamanda oyunun hikayesinde geçen Güneş Kraliçesi Himiko’nun kanından geliyor. Bu gezideki görevi de film ve belgesel yapımcılığı.
Alex Weiss; Lara’ya yanık inek, Endurance teknisyeni.
Joslin Reyes; Endurance’ın güvenliğinden sorumlu, eski polis ve de Roth’un yavuklusu. Lara’dan da HİÇ hoşlanmıyor. Hatun bizi adada bırakıp gidiyordu neredeyse.
Jonah Maiava; Endurance’ın aşçısı. Lara ile aralarında çok tatlı bir ilişki var. Birbirlerini çok seviyorlar, arkadaş olarak aklınıza başka şeyler gelmesin. Kocaman adam zaten, küçücük kalıyor Lara yanında. Bundan dolayı sanırım Lara’ya “Little Bird/Küçük Kuş” diyor.
Angus Grimaldi; Endurance’ın dümencisi, Roth’un yancısı. Çok aksi bir amca gibi görünüyor ama bir o kadar da tontiş bir amca.