Tomb Raider – Dağları Yek Başına Delen Kadın
Yamatai, Güneş Kraliçesi Himiko ve Mathias
Japon Dili ve Edebiyatı öğrencisi olarak oyunun ana unsurunun, Japonya’nın çok da bilinmeyen ve Çin kaynaklarından öğrenilen tarihinden esinlenilerek yapılması hoşuma gitti. Tarihini üç aşağı beş yukarı biliyordum. Oyunda ise bilinen gerçekleri fantastik ögelerle oldukça güzel bir şekilde harmanlamış ve oyuncuya sunmuşlar.
Yamatai, Japonya yani o zamanki adı ile Wa’da bulunan kayıp antik ülkenin ismidir. Yani bir nevi Asya’nın Atlantis’i. Çin kaynaklarında bu ülkeden ve ülkeyi Himiko adında bir kraliçenin yönetiyor olduğundan bahsedilir. Bu ülkenin nerede olduğu gerçekte sadece tahmin edilmekte. Yani nerede olduğundan emin değiller ve 200 yıldır sadece profesyonellerin değil, aynı zamanda amatörlerin de araştırmalarına ve tartışmalarına konu olmuş durumda. Ancak Tomb Raider oyunlarında Ejderha Üçgeni denilen -ki buraya aslında Asya’daki Bermuda Şeytan Üçgeni diyebiliriz- yerde. Ejderha Üçgeni de tarih boyunca Bermuda Üçgeni gibi enteresan paranormal olaylara gebe olmuş bir bölge. Himiko’nun da şamanistik güçlerle havayı kontrol edebiliyor oluşuna dair söylentiler de tuzu biberi olmuş ve oyun yapımcıları bu konumu tercih etmişler. Yanlış anlaşılmasın, bahsi geçen konum adanın olduğu rivayet edilen yerlerden biri, öyle kafalarına göre uydurmamışlar da yani.
İşin biraz daha mitolojik yanı ise bu noktadan itibaren başlıyor. Himiko’nun kendisine ait elit bir samurai ordusu olduğu söyleniyor ve bunlara da Stormguard deniliyor. Kraliçe’nin çocuğu olmamış, ancak sevgili kraliçemiz soyunun devamlılığı için bir yol bulmuş. Daha önce de belirttiğim gibi kendisi akıllara zarar şamanistik güçlere sahip, dolayısıyla güçlerini kendi etrafında çalışan ve gelecek Güneş Kraliçesi olmak için eğitilen kızlardan birini seçip güçlerini ona aktarıyor. Bu ritüele de “Ascension” deniyor.
Yalnız burada da bir bit yeniği var. Kraliçemiz sadece kendi güçlerini değil ruhunu da transfer ediyor bu yeni yetme, sabi sübyan kızcağızlara. Oyunun hikayesine göre de bu olaya da ayıkan gençten bir kızımız var, Hoshi. Hoshi, Güneş Kraliçesi tarafından bir sonraki Güneş Kraliçesi olmak üzere seçilmiş bir rahibe. Bu Ascension’ın ne menem bir şey olduğunu ayıkıvermiş, Stormguard Generali’nin hançerini çalmış ve ritüel sırasında intihar edip Himiko’yu çürüyecek bir bedenin içerisine hapsetmiş. Ritüel başarısız olunca da Himiko’nun laneti adanın üzerine kabus gibi çökmüş ve adadan kimsenin ayrılmamasını sağlayan fırtınalarla çevrelemiş.
Aynı zamanda onuruna bu durumu yediremeyen Stromguard Generali de seppuku (bildiğiniz harakiri; direk çevirisi “karın kesmek”) ile kendi hayatını almıştır. Oyunun bir noktasında bir altarın önünde diz çökmüş, altın zırhı hala daha parıl parıl parlayan bir asker buluyoruz. Daha önce de eğer sağdan soldan topladığınız kayıtlarda da denk geldiyseniz onun kim olduğunu hemen anlıyorsunuz.
Yamatai’ın daha önce Ejderha Üçgeni denilen ve Himiko’nun laneti yüzünden fırtınaların oldukça güçlü olduğu bir bölgede olduğundan bahsetmiştim. Dolayısıyla adalara vuran bir çok enkaz da bulunuyor. Bir dönem, Mathias adında bir adamın gemisi de Yamatai adasına vuruyor. İlk başlarda başka enkazlardan kurtulanları kendisinden uzak tutmuş, ama daha sonra bir grup ile bir araya gelmiş ve birlikte bir kaçış planı düzenlemişler. Himiko’nun laneti adadan kimsenin gitmesine izin vermiyordu hatırlarsanız. Hava günlük güneşlikken, birden nereden geldiğine anlam verilemeyen bir fırtına patlak veriyor ve adadan ayrılmak isteyenlerin taşıtlarına zarar veriyordu. Haliyle Mathias ve ekibinin başına da aynı şey geliyor ve bu kazadan kurtulan sadece Mathias’ın kendisi oluyor. Daha sonra adaya vuran başka bir gruba da katılmıyor çünkü onların da başına aynı şeyin geleceğine inanıyor.
Bunun yanında oyun hakkında güzel yedirilmiş başka bir efsane de, etraftan topladığınız belgeler ışığında öğreniyorsunuz ki; 2. Dünya Savaşı sırasında ada, Japon İmparatorluğu’nun kontrolü altında. Amaçları da ada etrafında olup biten paranormal olayları çözmek ve çoğunlukla da fırtınaları nasıl kontrol edeceklerini anlayıp bunu kendi lehlerinde savaşta kullanmak.
İlk oyun sırasında Trinity’den hiç bahsedildiğini hatırlamıyorum. Ancak ilk oyun ve ikinci oyun arasında geçen olayları anlatan Dark Horse tarafından basılan çizgi roman serisinde aslında Trinity’nin bu adadan ve Himiko efsanesinden haberdar olduğunu, adaya bir ekip gönderdiğini ve bu ekipten insanların Mathias adına çalıştıklarını öğreniyoruz. Mathias’ın Güneş Kraliçesi Himiko’yu hayata geri döndürme planlarından haberdarlar. Lara ve ekibi adadan kaçıp kendi rutin hayatlarına geri döndüklerinde, bu yüzden ekipten hayatta kalanların peşine düşüyorlar.
Mathias’ın seneler boyunca etrafında topladığı bu ekip kendisine Solarii Bortherhood diyor ve Mathias’ı mesih olarak görüyorlar. Zaten her iki oyunda da anlamadığım bir şekilde sürekli bir mesihler, tanrıların elçileri olduklarına inanan saçma sapan insanlar var. Gerek Asya mitolojisinden olsun gerek Hristiyan, çok seviyorlar bu konsepti belli ki.
Endurance adlı Lara Croft’un ve arkadaşlarının da olduğu teknenin Yamatai’ın karalarına vurması, -şu işin güzelliğine bakın ki- Himiko’nun kanından gelen birini de beraberinde getiriyor. Sam’in naifliği de işleri kolaylaştırıyor ve Mathias senelerdir uğraştığı, emeğini zamanını verdiği şeyin meyvesini alacağına inanarak Sam’i Himiko’nun yeni bedeni olarak seçiyor. Lara oradan oraya koşarken arada bulduğu mezarlar, yıkıntılar arasında Ascenion’ın ne menem bir şey olduğunu ayıkıveriyor ki, zaten ben en başından beri “Ay cınıııım hadi sadece güçlerimi al da çıldır biraz” konulu bir ritüel olduğuna inanmamıştım. Himiko reenkarne oluyordu benim gözümde. Seçilen bedenler kendi anılarını da saklıyor diye düşünüyordum, Himiko’nun gücü bedende uyanıyor ve onun bilgeliği, anılarına da sahip oluyor diyordum. Meğer bedendeki ruhu komple yok ediyorlarmış. Himiko da az değil. Ben olsam ben de korkardım böyle bir kadından.
Çizgi Romanlar
Tomb Raider (2013)’de sonuç olarak ne oluyor peki? “Babam haklıymış. En son karşılaşmamızda kavga ettik, vicdanım sızlıyor.” Lara’cım canım benim, geçti borun pazarı sür eşeği Sibirya’ya. Babasının, Lady Croft’un ölümünden sonra kafayı taktığı ölümsüzlüğün peşine düşmesinden önce Lara’nın başına daha neler neler geliyor. Bunları da iki oyun arasında çıkarılan çizgi romanlardan öğrenebiliyoruz ve diğer oyun çizgi romanları ile arasındaki fark ise bu serilerin direk olarak oyun evreninde de kanon olarak geçmeleri. Yani kendilerine ait bir dünyada yaratılmış hikayeler değiller. Oyunlarla bire bir bağlantıları var ve oyun içerisindeki zamanda gerçekleşmiş olaylar.
Lara, Yamatai’dan kurtulduktan sonra onun hayatını kurtarmak için kendisini feda eden insanların anılarıyla bir suçluluk duygusuna kapılır ve bunu üzerinden atamaz. Sürekli kabuslar görmektedir. Jonah ile iletişim halindedirler ve yaşanan ilginç olaylar sonrasında Reyes, Lara ve Jonah’ın adadan ayrılırlarken çaldıkları minik sanat eserleri olduğu ortaya çıkar. Bunlar da bir çeşit laneti onlarla birlikte Londra’ya getirmiştir ve Trinity, Lara ve arkadaşlarının peşine düşer. Biraz daha avam ağızı ile anlatacak olursam bu noktada “Lara ana karakter olduğu için Will-Save (İrade Zarı)’nı tutturmuş da zihin kontrolünü yememiş”miş. Bir zamanlar Trinity için çalışan, ama adaya düştüğünde mahzur kaldığı zaman Mathias’a kendisini adamış biri ekibimizi Yamatai’a geri getiriyor. Bu sefer de Güneş Kraliçesi’ni değil Mathias’ı kaldırmak için. Ritüel de başarılı oluyor ama Lara yine günü kurtarıyor ve herkes muradına eriyor.
İki oyun arasında geçen zaman sürecinde olan olaylar sadece bunlar değil. Himiko gücünü Sam’in içerisine aktarırken, bir kısmı Sam’e transfer oluyor, ki bunu da zaten oyunu oynarken görüyoruz. Ben o yüzden Mathias’ı da kestikten sonra bir de Himiko’yu keseceğiz diye düşünmüştüm. Çünkü o yarım kalan ritüeller her zaman tırmalayan hurmalar gibi geri dönüyorlar. Sam, Himiko’nun gücü kendi bedeninde uyanmaya başladığı için kendisini kaybediyor ve bir akıl hastahanesine kapatılıyor. Trinity Sam’i bulup üzerinde, Rise of the Tomb Raider’da esas konumuz olan Devine Source (Kutsal Kaynak)’u bulmak için deneyler yapıyorlar.
İkinci oyun ve üçüncü oyun arasında da yeni bir çizgi roman serisi geleceği 2015 sonlarına doğru duyurulmuştu. İkinci çizgi roman serisi de zaten 2016’da başladı ve hala daha devam etmekte. İlk oyun ile ikinci oyun arasında üç sene olduğunu düşünürsek, gelişen teknoloji ve oyuncuların talepleri ile doğru orantılı bir şekilde hedef 2020 arkadaşlar.