Video Oyun Türleri: Hack and Slash
Son günlerde Blizzard’ın Diablo Immortal duyurusuyla ortalığı birbirine katan bir türü ele almak istedim bu sefer. Genellikle “Action RPG” başlığı altında ele alınan, eskilerin Hack and Slash, yenilerin ise Dungeon Crawler dediği oyun türü. Günümüzde koyun olmadığı yerdeki keçi misali, türün ilk örneği Diablo’ymuş gibi bir algı var. Ama aslında hack and slash en eski oyun türlerinden biridir.
Gerçek şu ki 1980 ve 90’larda, senede bir kaç iyi örneğini gördüğümüz bir tür olan hack and slashler, ne hikmetse 1996’da yayınlanan Diablo sonrasında -bu popülarite karşısında artması beklenecekken- azaldı. Kimine göre bunun sebebi Blizzard’ın çıtayı fazlasıyla yükseltmesiydi. Kimine göre ise Blizzard’ın arkasındaki medya desteğinin girdikleri her türe (örneğin RTS, MMO ve kart oyunları) Blizzard damgası vurması ve sanki türün tek hakimi onlarmış gibi bir profil çizmesiydi.
Büyük ihtimalle her iki sebebin birleşiminden dolayı, yazarlarımızdan Serkan Özay‘ın da dediği gibi Blizzard “tür kurutan” bir geliştiriciydi. Hack and slash’ler de bundan payını aldıysa da, bugün indie furyası sağ olsun artık yeniden bolca gördüğümüz bir tür. Gelin bu türün köklenlerine inelim.
Not: Özellikle Hack and slash terimini kullanmamın sebebi, “Action RPG” tanımının bazı FPS ve TPS’leri de kapsayan geniş bir tanım olması ve “dungon crawler” teriminin aynı zamanda bazı klasik RPG ve rogue-like‘ları da kapsaması. Bu yazıda spesifik olarak değineceğim oyunlar yukarıdan ya da izometrik açıdan görünen oyunlar. Zira diğer perspektiflerde platformlardan zıplama, nişan alma gibi daha ziyade diğer türlere giren öğeler mevcut. Ayrıca bazı noktalarda aksiyon-macera olarak anılan oyunlara girdiğimi görebilirsiniz. Aşağıda yazdığım gibi iki tür arasındaki fark çok da net değil ve bazı dönemlerde tür o yöne evrilmiş.
Temple of Apshai – 1979
Pek çok oyun türü gibi hack and slash’lerin kökeni de 70’lerin sonu ve 80’lerin başına uzanır. 70’li yıllarda yukarıdan görünüşle gerek gerçek zamanlı, gerekse tur bazlı pek çok oyun denemesi yapılmıştı ve pek çok türün temelleri bu oyunlarla atıldı. Berserk (1980), Rogue (1980), Castle Wolfenstein (1981) gibi her biri bir tür babası olan oyunlar gibi Temple of Apshai de bilinen ilk RPG oyunu idi ve gerçek zamanlıydı. Bu yüzden de hem klasik, hem de aksiyon-RPG’lerin atası kabul edilir. Dungeons and Dragons temelli oyunda, bugün hala aksiyon-RPG’lerdeki pek çok özellik vardı. Geliştirilebilir karakter, düşmanlarla dolu zindanlar ve sandıklardan toplanan büyü ve silahlar.
Elbette dönemin teknolojik şartları günümüzde çekici görünmese de Apshai o yıllarda dikkat çekmeyi başardı ve derhal iki türe yol açtı. Biri Advanced Dungeons & Dragons gibi daha klasik RPG’ler, diğeri de Sword of Fargoal ve The Tower of Druaga gibi hack and slash’ler.
Dragon Slayer – 1984
Hack and slash türü özellikle Japonya semalarında oldukça popüler olmuştu. Zaten daha önceki tür yazılarımı okuduysanız, bu erken dönemlerde Japonya’da dünyanın geri kalanından bağımsız bir pazar oluştuğunu fark edeceksiniz. (Not: bu pazar hala var, her yıl Japonya’da sadece ülke içinde yayınlanan yüzlerce oyun çıkıyor). Bu dönemde çıkan pek çok hack and slash’in arasından sıyrılan bir oyundu Dragon Slayer. Öncelikle grafik ve oynanış olarak hack and slash türünü bir adım günümüzdeki haline yaklaştırıyordu. Klavye kısayollarıyla birkaç yeteneğin kolayca kullanılabilmesi mekaniği ilk olarak bu oyunda gelmişti. Aklınıza çok da akıcı bir oyun gelmesin ama Apshai serisi ile günümüz hack and slash’leri arasındaki basamaklar nedir diye sorulduğunda Dragon Slayer en belirgin örneklerden biridir.
Gauntlet – 1985
Hack and slash’in bir tür olduğunu tescilleyen oyun ise 80’lerin ortalarında arcade salonlarını kasıp kavuran Gauntlet idi. 4 farklı karakterin oynanabildiği ve her birinin farklı özelliği olan oyunda, rastgele yaratılmış zindanlarda bolca yaratık keserek ilerliyordunuz (bilmem tanıdık geldi mi?). Multiplayer olarak da oynanabilen oyunun RPG yönü eşya bulmaktan pek öte gitmese de türün bir temel taşı olduğunu bu kısa paragrafı okuyarak anlamışsınızdır zaten.
The Legend of Zelda – 1986
Nintendo’nun günümüzde oldukça meşhur serisinin ilk oyunu The Legend of Zelda yapıldığında sene 1986’yı gösteriyordu. O ana kadar artık alıştığımız aksiyon-RPG formülü geliştirilerek, bir de içine aksiyon-maceralardan alışık olduğumuz bulmacalar eklenince Zelda çok ses getiren bir oyun oldu. Oyuncular tarafından bulunmayı bekleyen sırlar, zorlu boss dövüşleri, oyun içi paranızı harcayabileceğiniz mağazalar derken Zelda serisinin ilk oyunu hack and slash türünü ilelebet değiştirecekti. Artık bu saydığım özellikler hack and slash’ler için olmazsa olmaz haline gelmiş, aksiyon macera türüyle olan ayrım flulaşmıştı.
Zelda serisi ise günümüze kadar geldi gelmesine ama çokça şekil değiştirerek. Çok tutan oyunun daha ilk devam oyunu bir platform oyunu olarak tasarlanmıştı! Her ne kadar arada A Link to the Past ve Link’s Awakening gibi köklere dönüş oyunları (hem de nefis oyunlar) çıkartıldıysa da Link’in maceraları günümüze daha ziyade platform-RPG oyunları olarak geldi. Ama saydığım bir kaç oyun türe damga vurmayı başardı.
Landstalker – 1992
Sega için çıkan 1992 yapımı Landstalker, modern kontrolleri, sağlam grafikleri ve akıcı aksiyonu ile aksiyon-RPG türüne yeni bir soluk getiren oyun oldu. Landstalker temel olarak hala eski aksiyon-RPG’lere sadıktı ama ilk defa efendi gibi kılıç sallanabilen bir oyundu. Sürüyle düşmana ek olarak, Zelda’dan bile daha efsane bossları dövebiliyorduk. Ayrıca kendinden önceki oyunlardan farklı olarak tepeden değil izometrik bir kameraya sahipti. Aynı zamanda bolca zıplama da içeren oyun, her ne kadar Sega’ya özel olduğu için ülkemizde pek duyulmasa da, ardından gelen pek çok devam oyununun yanı sıra Light Crusader gibi daha çok ses getiren oyunlara da temel olmuştu. Günümüzde Landstalker’ın adı daha ziyade gizli banyo sahnesi ile anılıyor.
Light Crusader – 1995
Landstalker mekanikleri, dönemi için çok sıkı grafikler ve hikayeyle buluşunca ortaya Light Crusader çıktı. Döneminde görselliğiyle insanlara Sega Genesis aldıran oyun, türün modernleşmesine ciddi bir katkıda bulunmuştu. Oynanış olarak da öncüllerine göre daha akıcı ve beceri gerektiren aksiyonu ve ince işlenmiş hikayesiyle ön plana çıkıyordu. Light Crusader PC’lerde ve çok daha yaygın bir konsol olan PlayStation’larda boy göstermediyse de, grafikleri, oyun tarzı ve perspektifi Crusader: No Remorse ve Loaded gibi aksiyon oyunlara ilham vermişti. İzometrik perspektifte aksiyon konsepti yaygınlaşıyordu.
Diablo – 1996
Takvimler 1996’yı gösterdiğinde, PC oyunculuğunda tröstleşme çağı başlamıştı. Pek çok umut vaat den stüdyo gibi yatırımcılarca satın alınmış olan Blizzard, artık adıyla özdeşleşen Warcraft’ın dışında büyük bir IP yaratmak istiyordu. Bunu da yine yeşillenmekte olan ama çok da ayağa düşmemiş bir türde yapacaktı. Light Crusader’ın oynanış ve grafik yapısını, Tristram adında lanetli bir kasabanın karanlık zindanlarına taşıyan Blizzard, böylece o dönem neredeyse tüm PC oyuncularının elinden geçen Diablo’yu yarattı. Ayrıca her oynanışta prosedürel olarak oluşan zindanlarda kapıyı bulup kat kat ilerliyordunuz ki, eğer bu yazıyı dikkatli okuduysanız, Diablo’nun 1985 tarihli Gauntlet’in adeta bir remake’i olduğunu anlamışsınızdır.
Ama Diablo’da rastgele oluşan tek şey zindan yapısı değildi, tüm itemların yanı sıra, bazı görevler ve mini-boss’lar da her oynanışta karşınıza çıkmıyordu ve bu durum da, normalde oldukça kısa olan oyuna belirli bir düzeyde yeniden oynanabilirlik getiriyordu. Diablo mouse+klavye ikilisinin yardımıyla akıcı oynanışı, kokuşmuş atmosferi ve güzel arayüzü ile gayet sıkı bir oyundu. Yine de dürüst olmak gerekirse türe getirdiği en büyük yenilik, konsollara değil, o dönem altın çağını yaşayan PC’ye çıkmış olmasıydı. Uzunca bir süredir PC’lerde güzel bir hack and slash görememiş olan oyun medyası Diablo’ya dört elle sarılınca, aslında gayet küçük ve mütevazi olan bu Gauntlet remake’i, pek çok dergi tarafından yılın oyunu seçildi.
Diablo’ya kadar her sene pek çok oyun çıkartılan türde, bir anda Blizzard dışında söz sahibi geliştirici kalmamıştı. Konsollar için tek tük hack and slash’ler çıkmaya devam etse de PC’lerde hemen herkes Diablo ile kıyaslanacak olmaktan korkar olmuştu. Büyük firmaların zaten first-person shooter’lara koştuğu bu dönem artık hack and slash’ler açısından kısırlaşmaya başladı.