Video Oyunu Türleri: Macera Oyunları
1998-2002 İnternet ve 3D: Macera Oyunlarının Çöküşü
98 yılı, evlerimize iki yeşil devrenin girişini müjdeliyordu: modem ve ekran kartı. Gelişen ekran kartları, her yıl daha realistik 3D görüntüleri oynatmayı başarıyor, ekran kartı firmaları her yıl bir önceki yılki kartı çöpe attıracak gelişmelere imza atıyor ve bu kartları satabilmek için de 3D oyunların inanılmaz reklamını yapıyor, hatta promosyon olarak dağıtıyordu. En başta FPS’ler, sonra da yarış ve spor oyunları ülkemiz dahil tüm video oyunu medyasını tamamen domine etmiş durumdaydı. Özünde iyi görünmeleri dışında hakkında yazılacak bir şey olmayan bu oyunlar yüzünden, dönemin dergileri yazıdan ziyade görsel dolmaya başladı. Görsellik hariç her şeyin kalitesi düşüyordu; birinciliği macera oyunlarına verdiler.
Zira macera oyunlarının asıl baş düşmanı internetti. Elimizin altında, özellikle yazılı bilgiye saniyeler içerisinde ulaşılabilen bu dönemde, her macera oyununun tam çözümüne kolayca ulaşılabilir olmaya başladı. Bu durum hiç bir diğer türü değil, macera oyunlarını vuruyordu, çünkü “şunu al, şurada kullan” türünden 1 sayfalık bir metin ile yapımı 1 yıl sürmüş bir oyunun bütün tadını kaçırabiliyordunuz. Dolayısıyla oyuncu bir noktada takılınca eskiden olduğu gibi arkadaşlarına telefon açmaya ya da bir sonraki ay çıkacak dergiyi beklemeye gerek duymadan çözüme ulaşabiliyor, bir süre sonra da bu durumdan sıkılıyordu.
Aksiyon macera oyunu yapımcılarının yönü belliydi. Tomb Raider, Prince of Persia ve Legacy of Kain gibi aksiyon dozu daha ağır basan oyunlara kaydılar – ki çözüme bakılsa da geriye oynayacak bir şey kalıyordu.
Bu döneme aslında çok hızlı giren LucasArts’ın macera oyunu departmanı, pek çok proje üzerinde çalışıyordu ama gelişen teknolojiyle inanılmaz bocaladılar. 3D yaptıkları iki oyun; Grim Fandango ve Monkey Island 4, gayet sıkı oyunlardı (hatta kimine göre Grim Fandango gelmiş geçmiş en iyi macera oyunlarındandır) ama iyi satmadılar. Sam & Max ve Full Throttle için devam oyunu yaptığı bilinen firma, önce bu oyunları aksiyon maceraya çevirmeye karar verdi; ama en sonunda vazgeçtiler ve macera departmanlarının kapılarını, bizleri yasa boğan bir kararla kapattılar.
Pek çok yeteneğini kaybeden Sierra daha kötü durumdaydı. Farklı türlerde zaten yeterli deneyimi olmayan firma, elindekiyle yeni çağa ayak uydurmaya çalıştı. King’s Quest’e ve Gabriel Knight’a pek iyi olmayan birer 3D aksiyon macera devam oyunu yaptılar ve yapım bütçelerini bile karşılayamayınca onlar da kepenk indirdiler.
Bu dönemde yine de çok iyi yapımlar çıkmadı diyemeyiz. Baktığımızda tamamına yakınının 3D olduğunu görüyoruz, bir kaç çizgi film grafikli örnek hariç. 3D olanlardan bazıları, efsane psikolojik gerilim Sanitarium, Microids’in gerçek dünya ile steampunk’ı birleştiren Syberia’sı ve vahşi gerilimi Post Mortem, Norveçli Funcom’un büyük ses getiren oyunu The Longest Journey, çok deneysel ve çok iyi bir dedektiflik öyküsü olan Discworld Noir ve Revolution’ın psikolojik polisiyesi In Cold Blood idi. Bu dönemde sevdiğim iki çizgi film grafikli macera ise Runaway ve Gilbert Goodmate’tir.
2002-2005 Karanlık Çağ ve Kuzey’den Gelen Ses
2002’den sonra bağımsız firmaların oyun dağıtımı konusunda inanılmaz zorluklar yaşadığını görüyoruz. Steam ve GOG gibi online platformların olmadığı bu yıllarda, Amerika’da da, ülkemizde de rafları tekelleşmiş firmaların AAA tabir edilen oyunları dolduruyordu ve bunların da neredeyse hiçbiri macera oyunu değildi. Sadece Myst gibi belli başlı para kapısı seriler ana akım olarak sürdürülüyordu. Bizim için macera oyunculuğu neredeyse bitmişti.
Ancak (ne hikmetse) soğuk ülkelerde, Almanya, Kanada, İsveç, Norveç ve Rusya’da insanlar hala macera oyunu oynuyorlardı. Bize oyunları pek gelmese de, bu dönemde yeşeren macera oyunu firmaları da vardı. Adventure Company, özellikle bu oyunları hem aşkla yapan, hem de dağıtım kanalı olmayan bağımsız stüdyoları destekleyen bir firmaydı. Türün unutulmasını engellemeye çalışan stüdyonun bu dönemde özellikle akılda kalan oyunları Dark Fall serisi, Jules Verne uyarlaması Return to Mysterious Island ve uzay bilimkurgusu Mysterious Journey 2 idi.
Bu dönemin gizli bir incisi de Çek Amanita’nın freeware bir oyun olarak başlattığı Samorost idi. Benzer kafalardaki devam oyunları, Machinarium ve Botanicula gibi oyunları yıllar sonra milyonlara ulaşacaktı.
2006 ve Sonrası: Indie Stüdyoların Doğuşu ve Yeni Üç Büyükler
2006 yılında, bit pazarına hafiften nur yağmaya başladı. İki firma, günümüz oyuncularının gayet iyi bildiği Telltale Games ve Wadjet Eye Games bu tarihte doğdu. Hemen bir yıl sonra da onlara Daedalic eklenecekti.
Telltale biliyorsunuz episodik oyunları ile meşhurdur. Her biri 5’e bölünmüş sezonlardan oluşan oyunları, yayınlandığı tarihte tek tek ya da sonradan tam sezon halinde alınabilir. Bu işe ilk olarak LucasArts’ın iki özlenen ismiyle, Sam & Max ve Monkey Island ile girdiler. 3D oldukları için çok hantal kontrolleri olan bu iki seri, yazınsal olarak ise vasat düzeydeydi. Fakat isimleri bile para ediyordu.
Wadjet Eye Games ise New York’ta yaşayan Dave Gilbert adında (bu soyadda bir hikmet var ama) eski macera oyunlarını özleyen bir adamın kişisel projesiydi. Bir kaç freeware oyun yapan Gilbert’ın ilk ticari oyunu The Shivah idi ama asıl çıkışı The Sixth Sense vari bir konusu olan Blackwell serisi ile oldu. Tamamen old school kafalarda yaptığı oyunlarla adını duyuran Gilbert, mail grupları üzerinden kendi PR’ını kendisi yapmaya başladı.
Süper yetenekli sanatçılarla çalışan Daedalic ise, Edna & Harvey ve Whispered World gibi el çizimi grafikli oyunlarını başlarda Alman iç piyasasına özel yapıyordu; ancak kısa sürede yakaladıkları görsellikle isimlerini duyuracaklardı.
2010 yılına piyasadaki az sayıda macera oyunu geliştiricisinin başında giren bu üçlü, Steam’in büyük atılımı sırasında bir anda büyüdüler. Telltale bir anda 3-5 vites birden yükselterek, The Walking Dead, Fables çizgi romanı uyarlaması The Wolf Among Us ve Tales from the Borderlands ile ciddi bir hayran kitlesine ulaşarak büyük ilgi gördüler. Öyle ki macera oyunu isimleri yeniden video oyunu medyasında yılın oyunu ödülleri almaya başladı.
Wadjet Eye da Steam ile birlikte patlama yaptı. Old school macera oyunu yapan pek çok bağımsız ismin yayıncısı haline gelen firma, çok iyi satan bir sürü oyuna imza attı. Gemini Rue, Resonance, Primordia, Technobabylon ve Shardlight, bunlardan sadece bazılarıydı. Genelde distopik gelecek senaryolarını ele alan oyunlar, adeta bir Black Mirror seçkisi gibi duruyor. Oldukça doyurucu içeriği olan bu oyunlar, retro kafaları yeniden bilgisayarlara taşıyordu.
Daedalic’in de geri kalır bir tarafı yoktu. Özellikle The Dark Eye (ki Almanya’nın DnD’si diyebiliriz) ve Deponia serileri ile büyük bir başarı yakalayan firma, tüm dünyada ama özellikle kuzey ülkelerinde ilgi görmeye devam ediyor.
Bu firmaların haricinde yakın tarihteki önemli bir gelişme de Kickstarter’ın yaygınlaşmasıydı. Bu fonlama portalı sayesinde pek çok oyunun da hayata gelebildiği malumunuz. Macera oyunları da bundan geri kalmadı. Son kullanıcıda, özellikle de sektörün eskilerine yönelik bir talep olunca; Hem Dreamfall – The Longest Journey ve Broken Sword gibi çok sevilen seriler geri döndü; hem de LucasArts emeklileri Tim Schaefer, Broken Age ile; Ron Gilbert ise Thimbleweed Park ile yeniden çıkış yaptılar.
Sonuçta istenen, özlenen oldu ve macera oyunları yeniden üretilen bir türe dönüştü. Yapımcılar macera oyunu üretmekten korkmuyor; Life is Strange ya da The Vanishing of Ethan Carter gibi yenilikçi yapımlar milyonlarca kişiye ulaşabiliyor. Serideki bir önceki yazımda da dediğim gibi, o karanlık yıllar olmasa macera oyunları çok farklı bir yerde olurdu ama eldekiyle yetinmek zorundayız. Şimdi izninizle yeni duyurulan Larry oyununu beklerken biraz daha Thimbleweed Park oynamak istiyorum.