100 Kurşun: Bu Şans Bir Daha Gelmez!
Yeni başlamış, taze taze bir seri bulayım da, okuyayım dediğim bir gün; rafları karıştırırken aradığımı bulduğumu hissettiren bir seri oldu 100 Kurşun. Arka kapak yazısını okuduğumda “ilginç” diye düşünmüştüm. İlk cilt bitti ve “harika” diyorum.
Evvela bir itiraf ile başlayayım. Serinin yazarı ve çizeri olan abileri (yazar Brian Azzarello çizer Eduardo Risso) ilk defa bu seride tanıdım ki; kendileri iki kulvarda da oldukça başarılı bir iş ortaya koymuşlar. Şimdi şöyle başlıyoruz; adamın biri yanınıza gelse, ne bileyim oturduğunuz masanın karşısına geçse, kendine içecek bir şeyler söylese ve size o ana kadar yaşadığınız hayatı alt üst eden, deyimi yerinde ise dünyanızı başınıza yıkan kişi/kişilerden intikam almanıza imkan tanıyacağınızı söylese ne derdiniz?
Bu intikam planın ön hazırlığı için gerekli olan tüm bilgileri içeren evraklarla dolu bir çanta ve bu çantada da, intikam oyununun son perdesini sahnelemeniz için bir tabanca ve izlerinin sürülmesi imkansız 100 kurşun verse, cevabınız ne olurdu. Bu fırsat bir daha insanın karşısına çıkar mı? Açıkçası çıkmaz. En azından şu izi sürülemeyen 100 kurşun insana “neden olmasın” dedirtir.
Birbirinden farklı iki hikayenin yer aldığı ilk ciltte, önce Dizzy’nin 100 Kurşun hikayesini okuyoruz. Isabella “Dizzy” Cordova, gencecik yaşta kocası ve biricik oğlunu kendisinin de içerisinde yar aldığı çete kavgalarının birinde kaybeden, bunun sonucunda onlar mezara giderken, kendisi de hapishaneyi ziyaret etmek zorunda kalan bir kenar mahalle gülü (Yeşilçam filmi gibi oldu).
Hikayenin başında hapis günlerinin sona erdiğini gördüğümüz Dizzy, yaşadığı semte giderken otobüste yanına isminin Graves olduğunu, hayır aynasız olmadığını, onun yerine ajan olduğunu söyleyen ve yazının başında yer verdiğimiz teklifi kendisine sunan bir adam oturur. Adam onun hakkında her şeyi bilmektedir. İsmini, kocasının kim olduğunu, nasıl öldüğünü ve en mühimi kocasını kimin öldürdüğünü, her şeyi.
Dizzy kendisine verilen cephaneyi kullanacak olursa, başının derde girmeyeceğini garanti ettikten sonra ortadan kaybolur. Tabi gitmeden önce bu konuşmadan ve çantadan bir başkasının haberinin olduğunu duyarsa “şiddetli yaptırımlar” olacağını söylemeden de gitmez. Hayatta en sevdiği iki kişiyi kaybeden Dizzy, intikam şansına sahiptir. Peki o bu fırsatı kullanmak isteyecek mi?
Lee Dolan. Dizi ve filmlerde sürekli gördüğümüz üçüncü sınıf bir barda, barmen olarak hayatına devam eden, orta yaşın üzerinde, hayattan bir beklentisi kalmamış bir vatandaş. Çalıştığı bara gelip kendisinden votka isteyen (markası fark etmez çünkü Rusya’da değilsen hepsi aynı), Bond çantalı ve adının Graves olduğunu söyleyen birisi ona kaybettiği her şeyin, yani tıkır tıkır işleyen bir restoran, parlak bir gelecek, güzel bir aile. Tüm bunları kaybetmesine neden olan kişiyi ve bu kişiden nasıl intikam alabileceğini söyler. Sonuçta her şeyini kaybetmesinin sorumlusu olan ahlaksız fotoğrafları bilgisayarına yollayanın kim olduğunu artık bilmektedir. Tek yapması gereken tetiği çekmek. Geriye sadece intikamın verdiği -rahatsız edici mi bilmem ama- boşluk hissini yaşamak kalıyor.
Okumaya ilk başladığımda direkt olarak çizimler dikkatimi ele geçirdi. Hikayenin ya da hikayelerin atmosferine daha iyi uyum sağlayacak bir çizim şekli aklıma gelmiyor açıkçası. Köşeli hatları ve karanlık tonları ile on numara çizimler vardı her sayfada. Yeni bir şeyler aramıyorsanız da bir bakın bence, şans vermeye değer.