Avengers Cilt 1: Avengers Dünyası
Bazı çizgi romanları yazmak prestijli ve zor bir iştir. Serinin eski yazarları çok önemli veya güzel işler yapıp seriden beklentiyi çok yükseltmiştir. Büyükçe de bir hayran kitlesi kazanmıştır. DC tarafında Batman böyle bir dergidir mesela. Marvel için de X-Men ve Spider-Man serileri yıllarca çok büyük önem farz etmiştir. Geçtiğimiz yıllarda Marvel’dan bir dergi daha bu prestijli işler arasına katıldı: Avengers. Bendis’in 2004’de Avengers Dağıldı olayının hemen ardından başlayan New Avengers yazarlığı Avengers’ı Marvel Evren’inin başrolüne koydu. Marvel’ın sürekli event yapma tutkusu da bu yılda başladı ve bu event’lerin çoğunda da başrol Bendis’in Avengers dergilerine aitti. Anlayacağınız Avengers artık Marvel’ın elindeki en önemli isimlerden biri olmuştu. 2012 yılında Avengers vs. X-Men olayının ardından Bendis, Avengers’ı bıraktı ve olayın hemen ardından Marvel Now adı altında bir çok dergi yeni okuyucuları çekebilmek için tekrardan #1’e çekildi.
Peki bu yeni dönemde Avengers’ın akıbeti ne olacaktı? İnsanların alıştığı ekiple mi devam edeceklerdi, yoksa filmin popülerliğini kullanıp oradaki ekibi mi kullanacaklardı? İki tercih de kimsenin garipsemeyeceği mantıklı seçeneklerdi. Peki onlar ne yaptı?
Yazarlığı Jonathan Hickman’a verip onun Avengers ekibini yıllardır olmadığı kadar büyütmesine ve epik bir bilimkurgu hikayesi yazmasına izin verdiler. Secret Wars’a giden yolda ilk adım da böylece atılmış oldu. Marvel Now sonrası Marvel’ın editöryel tercihlerinden genel olarak haz etmesem de, Avengers için zamanında böyle bir risk almalarını hala takdir ediyorum.
Avengers Toplanın!
Hikaye Ex Nihilo, Abyys ve Aleph adındaki varlıkların kızıl gezegen Mars’a gelip oraya yaşam getirmeleri ve dönüştürmeleriyle başlıyor. Evrendeki en eski ırk olan Kurucular evrene çeki düzen vermek amacıyla bu şekilde üçlü gruplar yaratmış ve bunları bütün evreni gezip sorunlu türleri yok etmekle ve potansiyeli olan türleri evrimleştirmekle görevlendirmişler. Bir diğer deyişle bu gruplar yapay seçilimle evrenin ilerleyişini ve gelişmesini hızlandırmaktan sorumluydular. Mars’dan sonraki hedefleriyse tabii ki bütün önemli hikayelerin geçtiği güzel dünyamız ve Avengers da bu noktada hikayeye dahil oluyor.
Ekip, ilk gördüğümüzde sadece filmdeki ekipten oluşsa da çok geçmeden yıllardır olmadığı kadar kalabalık bir hale geliyor. Çeşitli dönemlerde Avengers’lık yapmış Wolverine, Captain Marvel ve Spider-Woman gibi karakterlerin yanında Hyberion, Smasher, Captain Universe gibi daha yeni karakterler de ekibe katılıyor. Hickman eski, belli bir miktar tanınırlığı olan karakterleri anlatmakla vakit kaybetmezken cildin ikinci yarısındaki her bir sayıyı bu yeni karakterlerden birini anlatmak için kullanıyor.
Hickman’ın yazarlığından bahsedecek olursak, bütün seri boyunca devam eden iki önemli özelliği var: Bunlardan ilki planlı olması; hikaye daha ilk sayfadan gelecekteki olaylardan bir kaç kare göstererek başlıyor. Böyle belirgin örneklerin dışında, ilk okuyuşta çok da fark edilmeyen ancak Secret Wars sonrası geri dönüp okuduğumda fark edebildiğim daha gizli “foreshadowingler” de var. Her parçası en baştan planlanmış büyük bir hikayeyi okuyor olma hissi de okuma zevkini gerçekten arttırıyor. Diğer özelliği ise hikayedeki epik ve mitolojik ton. “Hiçbir şey yoktu. Ardından her şey geldi” , “İki adamla başladı…” gibi tekrar eden söylemler hikayenin alelade bir hikaye değil de bir destanın parçası olduğu hissini veriyor. Bu hissi desteklemek için kullanılan bir başka yöntem de bazı karakterlerin iç sesini hiç duymamamız. Çünkü onlara içeriden bakıp empati duymamız değil, uzaktan bakıp imrenmemiz bekleniyor. Daha toy karakterlerin anlatıcı rolünü üstlenip bu karakterleri övmesiyle durum daha da pekişiyor:
Görsellik
Çizimlerden bahsetmeden önce serinin genel estetiğinden bahsetmek istiyorum. Çoğu çizgi romanda, üzerinde uğraşılmamış, birbirinin eşi özet/giriş sayfaları olsa da Avengers’da durum bu değil. Her sayının şık bir iç kapağı var ve hemen ardından Avengers Makinesi üzerinden o sayıda aktif rolü olan karakterleri görüyoruz. Planlı olmaktan bahsetmişken: bu çarktaki boş noktalar da ilerleyen ciltlerde katılacak karakterler tarafından doldurulmak için bekliyor.
Cildin ilk yarısını Jerome Opeña çiziyor ve bu çizimler bir bilimkurgu opera hikayesine cuk oturuyor. İkinci yarıyı çizen Adam Kubert da kötü bir iş çıkarmamış ancak ilk yarı da Opeña’yı o kadar beğendim ki, ikinci yarıda kim çizse beğenmezdim galiba. Neyseki Opeña’nın çizimlerini bir kaç cilt sonraki Infinity olayında tekrar göreceğiz. İç sayfalardaki bu kadar kaliteli çizimden ve tasarımdan sonra kapağı ise tek kelimeyle beğenmedim. Hem çizimi hem de serinin genel estetiğine hiç yakışmayan, alakasız bir şekilde aşağıda duran cilt adını hiç beğenmedim.
Normalde ilk 3 sayının birleştirilmesiyle yatay olarak tek bir çizim oluşturan kapakların sadece 1.sayıdaki halini kapak olarak seçmişler ve bu sebepten hikayede daha çok önem farz eden bazı karakteler (Iron Man, Thor) kapakta yokken çok da önem farz etmeyen karakterler şans eseri kapakta kendilerine yer bulmuş. Bu arada bu durum Türkçe baskının bir sorunu değil, orijinal kapak da aynı durum geçerli. Tasarımına bu kadar uğraşılan bir dergide böyle bir kapak olmasını hala kabullenemiyorum.
Seriyi şiddetle tavsiye etsem de hikâyenin tek ciltlik bir hikâye olmadığını, toplamda 16 ciltlik bir hikâyenin ilk ayağı olduğunu hatırlatmalıyım. Bittiğinde çok güzel bir yolculuk yaşamış olacaksınız ama yolculuğun uzun olduğunu başlamadan bilmekte fayda var. Bir de evrene çok fazla yeni element ve karakter eklediği için cildi ilk okuduğunuzda garipseyebilirsiniz ancak tekrar okuduğunuzda daha çok zevk alacağınızı düşünüyorum.