Avengers: Ultron’un Öfkesi – Baba, Oğul, Kutsal Ruh
Rick Remender’in yazdığı, Jerome Opena ve Pepe Larraz’ın çizerliğini yaptığı Avengers : Ultron’un Öfkesi çizgi romanı Gerekli Şeyler Yayıncılık tarafından raflara sunuldu. Çizgi romanın çevirisini Tulgan Köksal yaparken editörlüğünü İlke Güntan üstleniyor. Bir çizgi romanı daha dilimize çevirip biz okurlara ulaştırdıkları için buradan emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Ultron’un hikayesinin ardında yatan alt metin aslında yeni bir şey değil. Yapay zekanın insanlığa ihaneti, Adem’in yasak meyveyi yemesine kadar dayatılabilir pekala. Mitlerde ve günümüze değin süregelen hikayelerde yaratılan her zaman yaratıcısına karşı asi olmaya meyilli olmuştur. Bunun nedeni bana kalırsa yaratılanın evrim zincirinde her zaman yaratıcısından daha modernize olmasından kaynaklanıyor. Bir başka açıdan bakarsak kuşak çatışması da denilebilir bu duruma. Çocuklar ailelerinden daha ileri görüşlü olmaya meyillidir genelde. Çünkü hem doğrudan mevcut kültürün içine doğup, ona uyum sağlama zorluğu çekmezler hem de kendilerinden bir alt nesle göre bilgiye daha kolay erişirler. Bunlar aslında birbiriyle bağlantılı sebep ve sonuçlar zinciridir.
Bilgeye ulaşmamız kolaylaştıkça gelişim gösterip ilerlemek ve mevcut yapıya adapte olmak da kolaylaşır. Bu sebeple olsa gerek, her yeni jenerasyon bir öncekinden daha avantajlı bir şekilde başlar evrim yarışına. Bilimkurgu da bunun en kült örneği ise yapay zeka örneğidir. Bilimkurgu eserlerinde, insanlık her zaman kendi sorunlarına çözüm üretmesi ümidiyle kendisinden daha gelişmiş bir bilinç yaratma macerası içinde olmuştur. Bu gerçek bir çözüm mü yoksa insanlığın gün be artan “hazıra konma” çabasının bir ürünü mü bilemem, ama bu tehlikeli arzunun günün birinde bir sonucu olacağını düşünüyorum.
İlk kez Avengers‘ın 54. sayısında gözüken Ultron, Marvel çizgi romanlarında bu sonucun ete kemiğe ya da daha doğru bir deyişle adamantium’a bürünmüş hali. Adamantium bir çok okur ya da izleyicinin hayatına Wolverine ile birlikte girmiş olsa da, aslında Ultron’un bedeninin ana maddesi olması ile de bilinir çizgi roman evreninde. Ultron hakkında en bilindik hikayelerden olan ve Marvel Cinematic Universe bünyesinde filme de uyarlanan Age of Ultron hikayesinde, Ultron’dan ziyade Wolverine odaklı olmasından ötürü istediğimi bulamamıştım. Fakat Avengers: Ultron’un Öfkesi tam olarak aradığım türde bir yapıya sahipti. Baba, oğul ve onları birbirine bağlayan kutsal ruh. Yani Hank Pym (nam-ı diğer Ant-Man), Ultron ve bu ikili arasındaki ilişki. Bu tarz bir baba oğul ilişkisi işleyiş biçimine göre hikayeye artı puan da katabilirdi, hikayeyi klişe de yapabilirdi.
Avengers: Ultron’un Öfkesi’ni incelemeye başlamadan önce bahsettiğim bu ayrımı daha iyi görüp, Ultron’un kullanım şekline göre hikayeye katabileceklerini iki farklı çizgi roman üzerinden bizzat görmenizi istiyorum. Bu yüzden okumadıysanız ilk fırsatta Age of Ultron çizgi romanını okumanızı tavsiye ediyorum. Eğer zamanınız varsa diye Age of Ultron hakkında yazdığım inceleme yazısını da buraya bırakıyorum:
Age of Ultron – Mutfak Robotunun Kaçınılmaz İsyanıHızlı, Öz ve Katmanlı Bir Hikaye
Çizgi roman, Ultron’un Hank Pym’ın aldatmacası sayesinde yakalanıp bir uzay mekiği ile uzayın soğuk karanlığına gönderilmesi ile başlıyor. Ardından bir zaman atlaması yaşıyoruz ve karşımıza alışık olduğumuz üyelerin bir çoğunun olmadığı yeni bir Avengers çıkıyor. Çizgi romanın bu bölümünde Steve Rogers’ın kalkanı Sam Wilson’a devrettiği, Jane Foster’ın Thor olduğu bu yeni Avengers ekibin Weapon Plus Programı bünyesinde yaratılan Descendants adlı android grubunu etkisiz hale getirmelerini okuyoruz.
Çizgi romanın ilk bölümünde başlayan Hank Pym’ın karakter gelişimi bu bölümde büyük bir ivme kazanıyor. Özellikle Vision ile yaşadıkları fikirsel çatışma ve Hank Pym’ın karmaşık iç dünyası, okuru da benzer bir çatışmanın içine sürüklüyor. Hank Pym’ın Descendants ekibine karşı takındığı tutumun doğru olup olmadığı sorusu okurun aklının bir köşesinde yer ediniyor. Bu tutumun temel dayanağı olan ve ister istemez okuru da içine sürükleyen “Yapay zekayı canlı bir varlık olarak mı ele almalıyız?” sorusu, bilimkurgu camiasında yeni bir bakış açısı olmasa da hikaye içinde son derece güzel bir şekilde işleniyor.
Hikayenin üçüncü kısmı ise Thanos’un doğduğu yer olan Titan gezegeninde geçiyor. Thanos’un kardeşi Starfox’un bizleri karşıladığı bu kısımda Ultron’un içinde bulunduğu mekik Titan’a varıyor ve tüm gezegeni ele geçiriyor. Kaçmayı başaran Starfox’un Dünya’ya gelip Avengers ekibimizi uyarması ile hikayenin dördüncü kısmı başlıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu ve bundan sonraki kısımlar yeni Avengers ekibinin Ultron ile yaptıkları savaşı okura sunuyor. Yani nihai savaş öncesi, çizgi roman güzelce hazırlık yapıyor bu noktaya kadar.
Hikayesini büyük bir kısmını sırtlanan Ultron ve Hank Pym ikilisi arasındaki ilişki yeterli dozda gösterilip, karakter gelişimine odaklanıyor. Böylece hikaye kırılma noktasına geldiğinde karakterler artık oturmuş olduğundan verdikleri tepkileri anlayabiliyorsunuz sıklıkla. Çizgi romanın hoşuma giden yanı buydu zaten, olaydan ziyade Hank Pym ve Ultron arasındaki baba-oğul ilişkisine odaklanıyor olması. Onlar arasındaki çarpık baba-oğul ilişkisi ve bu ilişkinin Ultron’un insanlığı yok etme arzusu ile olan bağlantısı, Ultron’un kökenine ve Hank Pym’ın geçmişine yönelik yapılan kısa yolculuklar ile hem karakterleri hem de hikayeyi daha güzel bir noktaya taşımıştı bana kalırsa. Age of Ultron çizgi romanının eksik olduğu nokta buydu bence, karakterler arası etkileşimden ziyade olaylara ağırlık vermesi.
Sıradan ve Yetersiz Bir Görsellik
Çizgi romanın görselliği bir bütün olarak benim gözümde sınıfta kaldı maalesef. Çünkü sayfa içerisindeki panel dağılımları hiç estetik durmuyordu. Ayrıca panel dağılımındaki bu sıradanlık, panelin içerisindeki çizimleri de doğrudan etkilemişti. Örneğin bir sayfada eşit boyutta 3×2’lik şekilde yerleştirilen panellerdeki çizimler, panellerin dizilişleri çok düz ve sıradan olduğundan fazla küçük ve detaydan uzak kalmıştı. Panellere eşit miktarda alan verilmesi bazı panellerde gerçekleşen önemli olayların gölgede kalmasına sebep olmuştu. Ayrıca sayfa içerisindeki panel sayısı arttırılıp, panellerin içindeki çizimler küçültülünce çizimlerde ki detaylar es geçilmiş ve üstünkörü görseller ortaya çıkmış.
Meraklısına
- Descendants ekibi ilk defa Secret Avengers serisinin 22. sayısında gözükmüştür.
- Starfox’un gerçek adı Eros’dur ve kendisi Eternals ırkına mensuptur. İlk defa Iron Man‘in 55. sayısında gözükmüştür.
- X-Men dünyasından tanıdığımız ve çizgi romanda yeni Avengers ekibinin bir üyesi olarak karşımıza çıkan Sabretooth ilk olarak Iron Fist’in 14. sayısında gözükmüştür.