Avengers, X-Men: Axis – Dünyam Tersine Dönse Vazgeçmem!
Marvel, son yıllarda hemen her sene yeni bir event yapıyor, hemen her sene yeni bir evren başlatıyor ya da bitiriyor. Axis de bu büyük olayların bir tanesi olarak oldukça ses getiren, fakat başarısı bana göre oldukça tartışmalı bir hikaye. 2014 yılının Ekim ile Aralık ayları arasında yayınlanan hikayede Jim Cheung, Terry Dodson, Adam Kubert ve Leinil Yu’nun görsel anlamda başarılı işler çıkarttıklarını kabul etsek, hatta muhtemelen o kadar karışık savaş alanlarını ancak o kadar iyi çizebileceklerini varsaysak bile Rick Remender yazar olarak sınıfta kalıyor. Ha, O da haklı bir noktada, zira başlarken mevzu oldukça karışık, adım adım giderek anlatmak daha mantıklı olacaktır.
Nereden Geldik Bu Noktaya?
Şimdi bu hikaye birden bire ortaya çıkmadı tabi, bir öncesi sonrası var. Öncesinde olan olayları ve hikayeden beklenmesi gerekenleri derleyip toplamak, kitaba başlamak için iyi olacak, öyle yapalım. Phoenix Force etkisindeki Cyclops, Profesör X’i öldürür. Rahmetli uygun bir cenaze töreni ile defnedilir, sonrasında da mezarı öylece bırakılır. Fakat gelin görün ki yatacak yeri olmayan Red Skull, başkası da yatmasın ister ve Profesör’ün cesedini çalar. Daha sonra da bu bedeni kullanarak Profesör’ün telepatik özelliklerini kazanır. Bu arada Wolverine ölmüş, Thor artık çekicini kaldıramaz hale gelip eski baltası Jarnbjorn’u kuşanmıştır.
Kaptan Amerika ismini Falcon olarak tanıdığımız Sam Wilson taşımaktadır, Steve Rogers ise süper asker serumunu kaybetmiştir. Rogers, X-Men ile Avengers arasındaki kavgayı bitirmek üzere her iki ekipten de üyelerin bulunduğu bir Avengers birliği kurmuştur (Avengers Unity Squad). Spoiler vermeden geçmek gerekirse bir türlü birbirlerine güvenemeyen ve gizli ajandalar tutan bu karakterler Apocalypse ikizlerine karşı koymak için birlikte savaşmayı başaramayıp her şeyi berbat ederler, sonrasında da son dakikada herkesi kurtarmak için zamanda geriye giderler; fakat bu durum gelecekte yaşanan her şeyin sonunu getirmez ve bu durum bazı karakterlerde hem fiziksel hem de ruhsal anlamda derin yaralar açar.
Bu arada Magneto, öldürdüğü Naziler listesine Red Skull’u da ekler, fakat tabii ki Skull ölü falan kalmaz. Ben hayatımda ölmemek konusunda bu kadar ısrarcı bir karakter daha görmedim arkadaş. Adamı Kozmik Küp’e de kapatsan, kafasını da koparsan, geri geliyor. Neyse. Red Skull, Xavier’in de özelliklerine sahip ve biraz da vücut geliştirmiş Red Onslaught olarak geri geliyor. Buradan sonrasında artık kitaptaki hikaye başlıyor.
“N’oluyor Ya?”
Hikayenin öncesinden bahsettik, Gerekli Şeyler etiketiyle satışa çıkan ciltteki hikaye ise ana olayı kapsıyor, fakat öncesinden bahseden bir giriş kısmı da mevcut. Peki, kitapta ne oluyor? Kitaba başladığımda ilk verdiğim tepki ara başlıktaki oldu. Çok karışık başlıyor, hemen bütün büyük isimler savaş alanında. Yer yer insanı sıkacak kadar yavaş, yer yer yoracak kadar hızlı ilerliyor olaylar. Zaten kitapta acayip bir tempo sıkıntısı var. Zamanlama hatası yaptığı için tam sahadan gol yiyen halı saha kalecileri gibi bir hali var. (Bence Beşiktaşlı Tolga da olur.)
Ortalık bu kadar karışık iken parsayı toplamak üzere piyasaya çıkan Red Skull, kahramanlarımızın bir kısmını kendisi telef eder, bir kısmını da Stark yapımı sentinellere ve birbirlerine kırdırır. Stark neden bu sentinelleri yapmıştır sorusunun cevabı ise kitapta.
Bir grup kötü adam, bir sürü iyi adamdan geriye kalan bir grup iyi adamla birlikte Red Onslaught’un içinde saklı kalan Xavier’i kontol eden kişi haline getirmek üzere karakterlerin AXIS’e göre simetriğini alırlar, düzenle kaosa yer değiştirtip her şeyi yeniden dengeleyerek mücadeleyi kazanırlar. Bu Axis dediğim de işte matematik terimi olan, sayı doğrusu üzerinde düşündüğümüzde işaretleri değiştiren eksen işte axis. Bir yandan da İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler ve kankalarının ekibinin adı, Marvel’in küçük bir şakası işte. Büyü çok güçlüdür, o yüzden bütün karakterlerin kişilikleri değişir. Rick Remender buraya kadar idare ettiği hikaye anlatımını da burada batırır bana göre; hikayeyi olabilecek en klişe şekle sokar: Artık kötüler iyi, iyiler kötüdür. Sonrasında, ileride “World War Hate” olarak anılacak olayların başlayış, ilerleyiş ve bitişine şahit oluruz. Detaylara girmiyorum, özetle olan budur ama.