Batman: Arkham Tımarhanesi – Özgürlüğe Giden Yol

Batman: Arkham Tımarhanesi 25. yıl özel baskısı ile JBC Yayıncılık tarafından raflara sunulurken, Grant Morrison’un yazıp, Dave McKean’ın illüstratörlüğünü yaptığı çizgi romanın; çevirmenliğini Güneş Becerik Demirel, editörlüğünü ise İlke Keskin yapıyor. Buradan hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum bu harikulade eseri bizlere ulaştırdıkları için. Batman : Arkham Tımarhanesi’nin incelemesini veya çizgi romanı okumaya başlamadan önce sitemizde Cihan Türe‘nin kaleme aldığı Batman’in Taşıdığı Kişilik Bozuklukları adlı yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Çünkü çizgi roman çoğunlukla başta Batman olmak üzere bünyesinde barındırdığı karakterlerin psikolojik durumlarını, onların iç dünyalarını ve travmalarını ele alıyor.

Amadeus Arkham İle Tanışın

Çizgi roman iki zaman diliminde geçiyor. İlki Amadeus Arkham’ın çocukluğu ve travmaları ile başlayıp, bir psikiyatr olup ailesinden kalan evi akıl hastanesine çevirmesiyle devam ediyor. Bu akıl hastanesi günümüzde başta Joker olmak üzere birçok Batman düşmanının tedavi görme amaçlı olarak bulundukları Arkham Tımarhanesi’dir. Hikayenin geriye dönüşleri olarak karşımıza çıkan Amadeus Arkham’ın hikayesi aynı zamanda günümüzde geçen diğer hikayeyi besleyen ve finali de anlamlandıran bir yapıya sahip.

Günümüzde geçen kısım ise tarihler 1 Nisan’ı gösterdiğinde Joker önderliğindeki Arkham hastaları hücrelerinden firar edip tımarhanenin kontrolünü ele geçirmesi üzerine kurulu. Bu delirmiş suçluluların rehineleri serbest bırakmak içinse tek şartları ise Batman‘in aralarına teşrif etmesidir. Amaçları Batman’a aslında onun da kendilerinden bir farkı olmadığını göstermek ve onun deliliğini gün yüzüne çıkarmaktır. Böylece Batman rehineleri kurtarmak için Arkham’a gider ve hikayemiz başlar. Batman Arkham’ın içinde ilerledikçe onun taşıdığı travmaları ve sahip olduğu sorunlu kişiliğini görürüz. Karşılaştığı her düşman ona aslında kendisininde bir deli olduğu gerçeğini hatırlatmaktan geri durmaz.

Grant Morrison yazdığı hikayeye son derece güzel bir alt metin hazırlayıp bunu ustaca diyaloglara yedirmiş bana kalırsa. Özellikle  Alice Harikalar Diyarında kitabından ve Carl Jung‘un kuramlarından yararlanmış olması yazdığı hikayeye okuması son derece zevkli bir katman eklemiş. Gerek Arkham’da çalışan ve rehin tutulan doktorların Joker ve Two-Face gibi felsefi yanları olan karakterler için getirdikleri yorumlamalar gerekse Mad Hatter, Maxie Zeus, Joker gibi karakterlerin kendileri veya Batman için yaptıkları yorumlamalar okurken insanı düşündüren nitelikteydi.

Özellikle Arkham’ı ve dolaylı olarak deliliği besleyen kişinin Batman olduğu görüşü benim çok hoşuma gitmişti. Çizgi romanı okurken  yer yer insan kendisini Carl Jung’un “Kollektif Bilinç” kuramını düşünürken bulmaktan alıkoyamıyor. Çünkü ortada saf bir kötülük veya delilik olmayabilir. Joker ve diğer kötülerin eylemleri direkt olarak kendilerinin kontrolünde gerçekleşen birer bilinçli eylem olmaktan ziyade Kollektif Bilincin yani toplumun ortak düşüncesi/arzusu olabilir. Çünkü Kollektif Bilinç kuramına göre aslında tüm insanlar ortak bir bilincin alt dalları gibidir. Hepimiz birbirimize bağlıyızdır. Bu sebeple yaptığımız eylemlerin bireyselliği kuşkuludur. Yani çoğunluk Batman gibi birisinin var olmasını istediğinde mekanizma bu yönde işliyor ve toplum farkında olmadan Batman’i yaratıyor. Peki bu tarz bir yönlendirmeden kurtulmanın tek yolu delirmekten geçiyor olabilir mi?

Yorumlar