Batman: White Knight – Gerçek Kötü Kim?

Öncelikle: Birisi bunu Türkçe’ye çevirip bassın, hem de en kısa sürede! Batman: White Knight o kadar iyi bir hikaye ki; ne Batman ne de Joker sevmeyen ben bile keyif alarak okudum. Hemen hemen Rebrith ile aynı zamanda çıkan bu yedi fasiküllük mini seri, son yıllarda ortaya çıkan en güzel ana akım süper kahraman hikayeleri arasına giriyor, en azından benim gözümde.

Her zamanki uyarılarımı sıralayayım önce: Yazının içinde eser miktarda spoiler olabilir, hatta kesin olacaktır. Bu konuda anlaştıysak ikinci kısma geçelim, künye kısmı. Yazar olarak Sean Murphy ismini görüyoruz, kendisi hala keşfetmemiş olanlar için on numara beş yıldız bir yazardır. Çok temiz hikayeleri var, konudan kopmadan ilerleyen, her panelde sadece anlatması gerekenleri anlatabileceği en basit haliyle anlatan bir yazar. Şiir az sözcükle çok şey anlatma sanatıdır dediklerine göre şairane diyebilirim tarzı için. Ne övdüm adamı be.

Batman mi Daha Kötü, Joker mi?

Hikaye, Gotham’ın meşhur manyak yuvası Arkham’a yanaşan bir Batmobile, içinden inen Jack Napier (Joker) ve onun içeride tutulan Batman’i ziyareti ile başlıyor. Rebirth hikayesi böyle değildi mi diyeceksiniz? O zaman derim ki haklısınız. Bu hikaye ise ana evrenden bağımsız, daha izole bir gerçeklikte geçiyor. Bu evrenin hikayesi Batman, Joker ve Gotham üzerine yazılmış çünkü.

Hastanede iki baş karakterimiz konuşurken, flashbackler ile geçmişe dönüyoruz. Bütün Batman Joker dövüşü klişelerini boydan dizerek başladıkları bu kısım, White Knight hikayesinin başlangıcına dair önemli bilgiler veriyor.

Joker, Batman’i peşine takıp oradan oraya giderken insanları tehlikeye atıyor, varoş mahallesi Backport’un altını üstüne getiriyor ve kendisine yardımcı olmak isteyen bir güvenlik görevlisini yumrukluyor. Backport ne garip isim derdim ama bizim burada Gümüşpala diye semt var, fantastik kurgu eserinden fırlamış gibi isim. Neyse, ne diyordum, Batman, Joker’i kovalıyor ve en sonunda da yakalıyor. Bu ikisi karşılıklı az dövüşüp çok laf sokarken en son Joker, Batman’e artık kendini tutmayacağını söyleyip açıyor ağzını yumuyor gözünü. Joker’in ana argümanı Batman’in suça ihtiyaç duyduğu, Joker’den bile büyük bir suçlu olduğu yönünde. Hatta bunu karakterin geçmişiyle başa çıkamamasına da bağlıyor ve sinirlenen Batman’den bir araba dayak yiyor. En son da, bunun çalmaya çalıştığı ilaçları Batman bunun ağzına tıkıyor, öyle ki Joker neredeyse nefes alamıyor. Peki bütün bunlar olup biterken ne oluyor? Gotham polisi olayları seyrediyor, birileri ise kameraya çekip basına gönderiyor.

Şimdi, evde oturan bir vatandaş olarak Facebook’ta bir video gördüğünüzü düşünün: Üstünde cadılar bayramı kıyafeti olan bir adam, başka bir adamı hastanelik edecek kadar dövüp ne olduğu belirsiz ilaçları ağzına tıkıyor. Öte yandan bu vatandaş olarak Joker’in kim olduğunu ve nelerden sorumlu olduğunu da biliyorsunuz. Kimin tarafını tutardınız? Ben şahsen Joker’i görüş alanına girdiği anda vuran herhangi bir insanın nefsi müdafaa savunmasını kabul ederim. Bazılarınız da eminim ki kabul etmez, ki hikayede de bu fikir ayrılığı hem haberciler arasındaki diyaloglarda hem de polislerin kendi aralarındaki konuşmalarında kendini belli ediyor.

Joker: Eminem of the Backport?! N’oluyo Be?!

Hastaneden çıktığı andan itibaren aklı başında davranan Jack Napier, mahkemede aklanarak toplum içine karışır. Oldukça düzgün bir yaşam sürdürmeye başlayan Jack, Harlen Quinzel ile beraber Backport’a kütüphane inşa etmeye karar verirler. Hatta bölgede yaşayan azınlıklar ve diğer karakterlerden de destek görmeye başlarlar, öyle ki bölge halkını “Elit azınlık” karşısında ve mecliste yasal olarak temsil etme hakkı kazanırlar.

Bu süreçte, Jack Napier ile Joker arasındaki ayrımı da görüyoruz: Joker Batman konusunda takıntılı bir karakter iken Jack Gotham’ın iyiliği konusunda takıntılıdır. Jack de yer yer dolaplar çevirir, ancak bunlar bir dehanın çevirdiği politik dolaplardır, sağda solda terör eylemleri yapmakla hiç alakası yoktur. Daha çok Gotham Polisi ve Batman’e karşı elini güçlendirmektedir.

Hikayenin sonunda, Gotham şehrinde pek çok şeyin değişmesini sağlayacak gelişmeler olur, eski Batman hikayelerine dair bazı noktalar açıklığa kavuşturulur, biz iki Harley Quinn olduğunu fark ederiz, ki bir tanesi sonradan Neo Joker’e dönüşür. Jack Napier ve Batman beraber çalışırlar, garip bir Team Up olur.

Genel olarak, hikaye nasıl Joker destekçi buluyor, nasıl oluyor da Gotham bu kadar yıkılıp yakılmaya hayatta kalabiliyor, süper kahramanlar kanunun tam ne yanında kalıyor gibi sorulara cevap veriyor. Ayrıca, gerek Harley Quinn’in kıyafeti olsun, gerek Joker’in odasındaki the Animated Series posteri olsun, oldukça güzel göndermeler var diğer Batman serilerine, görünce çok hoşuma gitti.

Gotham’ın Esas Meselesi

Gotham’da bir insan neden yaşar? Hele ki azınlık iseniz? Bunun en önemli nedenleri aslında hikayede var. Batman, göremediği suçlularla savaşmayan bir adam. Bazı şeyler de etiği tartışılabilir olsa da suç değil. Örneğin Batman bir yere girip orada suçlularla mücadele etmeye başladığında o bölgede gayrimenkul fiyatları dev ucuzluyor, zenginler bölgeyi kapatıp iyi para kırıyorlar gibi durumlar var. Suçtan çıkar sağlayan ama suçu kendi işlemeyenler konusunda Batman’in yapabileceği bir şey yok. Bruce Wayne’in var, ama o başka bir konu. Geri kalan insanların o kadar bir şeyi yok ki, isteseler de bir yere gidemiyorlar, oralarda güç bela hayatta kalabiliyorlar. Para biriktirip başka yere gidemezler mi? Gidemezler. Red lining diye bir şey var, çok özetle zamanında ırkçı politikalarla hakir görülecek azınlık mahalleleri oluşturulması esasına dayanan bir politika. Sonradan kaldırılsa da etkileri hala devam ediyor bu durumun, o hattı aşmak hiç de kolay değil.

Sonuç itibariyle gayet güzel, okuması keyifli, çizimleri temiz ve etkili bir mini seri Batman: White Knight, özellikle Batman: The Animated Series ya da akıl oyunlarıyla geçen hikayeler istiyorsanız kaçırmayın. Biri, bunu Türkçe’ye çevirsin!

Bir de No Man’s Land’i. Zehir kaçar.

Yorumlar