Bir Marvel Kötüsünün Hayatı Hakkında – Books of Doom

Acımasız bir diktatörün emriyle çok sevdiği annesini kaybeden hayatı boyunca haksızlığa uğramış genç bir dahi. Bir sabah uyandığında kendisini kar fırtınasından korurken donarak ölen babasının soğuk kollarında bulan bu genç adam, sonunda rüyalar ülkesi Amerika’ya vardığında orada da bir yabancı olarak hep dışlanıp, aşağılanır. Zekasının ve yeteneğinin yarısına sahip olmayan, kendini beğenmiş başka bir öğrenci tarafından fikirleri çalınan kahramanımız bir anda kendisini Amerika ve Sovyetler Birliği’nin soğuk savaşında bir piyon olarak bulur. O yeteneksiz Amerikalı öğrencinin ismi Reed Richards, zavallı kahramanımızın ismi ise Victor Von Doom’dur.

Kim Verdi O Doktorayı Sana?

Ed Brubaker tarafından yazılıp Pablo Raimondi tarafından çizilen altı sayılık “Books of Doom”, klasik bir Marvel kötüsü olan Dr. Doom’un hikayesini beyefendinin kendi gözünden anlatıyor. Böylece “Yahu bu adamın doktorasını kim onayladı?” sorusunun da cevabını buluyoruz.

books-of-doom-1

Şaka bir yana Brubaker’ın soğuk savaş casus dramasına olan yatkınlığı işin içine girdiğinde daha önce hiç görmediğimiz kadar samimi bir Doom hikayesi ortaya çıkıyor. Yaratıldığı yıllarda demir perdenin, demir suratlı ve kötücül bir temsilcisi olan Doom, ilk defa bu hikayede bir kurban olarak karşımıza çıkıyor. Kötü kalpli bir barona karşı savaşırken alınmaması gereken riskler alıp sonunda korkunç olaylara sebep olan annesinin intikamını almak ve hatta annesini ölümden geri getirmek, genç Victor’un tek amacı. Kahramanımız, dehasına güveni ile böyle imkansız bir amacı bile başarabileceğinden emin. Bu yolda öğrenilmemesi gereken şeyleri öğrenmeye, yapılmaması gereken şeyleri yapmaya hazır. Tam olarak da bu sebepten annesinin hatalarını tekrar etmeye mahkum.

Books of Doom’un çerçeve hikayesi, tam olarak bilemediğimiz bir sebepten Dr. Doom ile yapılan bir röportaj sırasında geçiyor. Yer yer anlatılan hikayede adı geçen kişilerin ifadelerine tanık olsak da hikayenin anlatıcısı Doom. Dolayısı ile olaylar ve sonuçlarında hissedilenler son derece kişisel. Doom’un şahsi travmaları dışında Reed Richards’a nasıl baktığı, okuldaki arkadaşlarına nasıl davrandığını öğreniyoruz. Bir Ed Brubaker klasiği olarak Amerika’nın çok da sütten çıkmış kaşık olmadığının altı çiziliyor.

books-of-doom-3

Bir Canavar Yarattık

Zorlarsak Saddam, Bin Ladin gibi gerçek kötülerle paralellikler kurabiliyoruz Doom’a bakarak. Sonuçta kendi özelliklerinin dışında Doom’u gerçekten kötü yapan CIA ve KGB arasındaki çekişme. Amerika, bir canavar yaratıyor ve canavar başlarına bela oluyor. Satır aralarında Reed Richards’ın nispeten üstün ahlak anlayışını da görebiliyoruz. Onu anavatanına bağlayan tek şey kız arkadaşı. Niyetler hep iyi. Ancak kaş yapayım derken göz çıkarıyor Doom. Kendisine yapılan haksızlıkları hazmedemiyor. Bir nevi aşağılık kompleksi ile sürekli ispat etmeye çalışıyor ne kadar şahane bir varlık olduğunu.

Brubaker’ın Doom yorumu, bundan öncekilere kıyasla çok daha insancıl olsa da aslında Kirby ve Lee’nin orijinal vizyonuna daha yakın. Raimondi’nin çizimleri de bunu destekler şekilde. Karakterlerin yaşlı ve genç halleri gayet güzel resmedilirken genç Victor’un Dr. Doom’a dönüşmesinde oluşan ince farklılıklar unutulmamış. Her şeyden önemlisi, iyi bir kötü adam hikayesinde olması gerektiği gibi, işin sonunda Victor’a hak veriyoruz.

books-of-doom-2

Books of Doom’un ilginç taraflarından biri de birden fazla sebepten dolayı Dr. Doom’un güvenilmez bir anlatıcı olması. Evet, bu hikaye Doom’un orijinini anlatıyor ama sonuçta anlatan da Dr. Doom’un kendisi. Hikayenin kısmen veya tamamen çarpıtılmış olması çok garip değil. Anlatanın Dr. Doom olması tek başına her şeyi şüpheli kılarken bir de hikayenin sonunda, kanaatimce çok da gerekli olmayan bir nokta var ki, tüm okuduğunuz şeyi sorgulatıyor size.

Books of Doom, özüne sadık kalarak yapılmış bir Dr. Doom orijin hikayesi. Yıllardır Fantastic Four’un başına bela olan bu adamın geçmişini merak edenlerin bu klasik kötü adama beklenmedik bir sempati duymasını sağlayacak bir eser olmuş. Tüm bunları yaparken de ana kurala sadık kalınmış: Dr. Doom’un yüzü asla gözükmüyor; gözükse bile gözükmüyor.

Bize de henüz ülkemizde yayınlanmamış bu kaliteli eser adına güzide yayınevlerimize sertçe göz kırpmak kalıyor.

Yorumlar